Ankara'yı karıştıran ses kaydı bize şunu gösterdi: Görevi seyircisini aydınlatmak olan meslektaşlarımızın bir kısmı... Demode bir usul olan "olsa olsa" mantığını... Hatta daha da kötüsü, "olağan şüpheli" yöntemini kullanıyor.
Bu açıdan paralel yapı denilen Cemaat olağan şüpheliydi. Çünkü 17 Aralık sürecinde piyasaya sürülen ses kayıtlarının ardındaki "örgüt" olarak kabul ediliyordu.
Peki, Dışişleri Bakanlığı'ndaki dinlemeyi "kaydeden" ve "yayan" gerçekten Cemaat miydi? Olabilir.
Ancak "Olabilir" demekle, "Evet o" arasında uçurum var.
O halde diğer makul olasılıklar üzerine kafa yoralım. Madem tartışılan konu Suriye ve savaş... Uluslararası siyaset bağlamındaki aktörler ve mesajlar şöyle olabilir:
Rusya: "Suriye benim müttefikim, geri dur..."
İran: "Suriye'yi sana yedirmem."
ABD: "Ukrayna'da zaten zor durumdayım, beni Rusya ile bir de Suriye'de karşı karşıya getirme."
Bir de Hükümete yönelik mesajlar olabilir:
Cemaat: "Erdoğan ve arkadaşlarına oy vermeyin..."
ABD: "Bu Hükümet ile çalışmak istemiyorum..."
İsrail: "Erdoğan giderse, rahat ederim..."
Gördünüz mü, bu işi yapacak ne çok aktör var.
BİR İHTİMAL DAHA
Arkadaşlar! Biz gerçek suçluyu bulmak mı istiyoruz, yoksa kamuoyunu tatmin etmek için, hızla bir suçlu yaratmak mı?
Tam bu noktada bazı söylemlerdeki çelişkinin de altını çizeyim: "İhanet" dost bildiğimizin bizi aldatmasıdır. Yani Cemaat veya ABD yaptıysa ihanet denebilir.
Müttefikimiz olmayan bir ülke (Rusya, İran, İsrail, vs.) yaptıysa, o zaman söz konusu olan ihanet değil "casusluk" faaliyetidir.
Yukarıda "kaydeden" ve "yayan" ayrımı yaptım... Belki de konuşmalar, toplantıya katılan birisi tarafından "arşivlenmek" amacıyla kaydedildi ama yanlış ellere düşerek yayıldı.
Bu da bizi şuna götürür: Evet kaydeden kişi "suçludur" ama hain veya casus değildir. O zaman da arşiv malzemesini yayan kişi(ler) hain veya casus olur.
Tartışma önemli. Çünkü MİT Müsteşarı için tam da böyle dendi. Tabii o zaman da sormak gerek: Dört kişilik toplantı haricinde, iki kişi şeklinde yapılan konuşmayı kim kaydetti?
Eğer gerçeğin tam olarak ne olduğu bulunmak isteniyorsa... Toplantıda temsil edilen kurumların (yani Dışişleri, MİT ve TSK) dahil olmayacağı, olaya acımasız bir nesnellikle bakacak bir araştırma ekibi kurmak gerekir.
Efendim? "Moderniz ama o kadar da değil..." mi diyorsunuz?
GÜLDÜRMEYİN BENİ!
Not: Bu vesileyle dün gördüğüm bir pankarta değinmek istiyorum. "Söz konusu olan ulusal güvenlikse, YouTube teferruattır" diye yazmış gençler.
A benim aklı kıt evladım! YouTube kesildiğinde malum ses kaydını sadece Türkiye'de yaşayanlar (o da tamamı değil, bir kısmı) dinleyemiyor. Bizden başka bütün dünya ve yurt dışındaki Türkler ise gayet güzel dinliyor kaydı.
Senin anlayacağın; YouTube yasağı, ulusal güvenliği hiç ama hiç sağlamıyor, sadece bizlere bir miktar engel çıkarıyor; o kadar.
Ayrıca kaydın "tapesi" (yani "yazıya dökümü") yapıldığı için de, YouTube'a gerek kalmadı. Konuşmaların metni bin bir yolla dağıtıldı. Kapiş?