Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Kırım ve Hatay

Bir arkadaşım var; doğru bildiklerimizi ters yüz etmeye bayılır. Normaldeki garipliği veya tuhaf görünendeki normali göstermeyi huy edinmiştir.
Dün öyle bir laf etti ki gel de çık işin içinden. Cevap vermek için uluslararası siyaset kitapları filan okumak gerekiyor.
Sohbet konumuz Kırım'dı...
Biliyorsunuz Özerk Kırım Cumhuriyeti'nde referandum yapıldı. Etnik olarak Ruslardan oluşan çoğunluk, Rusya'ya katılmaya "Evet" dedi. Rusya bu işe bayıldı.
Karizması çizilen ABD fena bozuldu; ekonomik yaptırımlar uygulayacağını söyledi. Enerjilerinin çoğunu Rusya'dan alan Almanya ve Fransa gibi Avrupa'nın ağır topları ise hık mık edip nihayetinde sustular.
Peki, biz ne yaptık? Ankara, ABD ile ters düşmedi. Pazar günü yapılan oylamayı tanımayacağını açıkladı: "Bu referandum meşru değildir..."
Türkiye referandumu boykot eden Kırım Tatarlarının yanında olduğunu gösterdi. "Ukrayna'nın toprak bütünlüğünden yanayız" derken... Suriye ve Irak'la ilgili gönderme de yapmış oldu. Kürtlerin önce özerk olup, ardından bağımsızlık ilan etmesinden memnun olmayacağı sinyalini verdi.

"Adeta paralel"
İşte bunları konuşurken, sözünü ettiğim arkadaş pat diye şöyle dedi: "Kırım'ın Rusya'ya katılması, Hatay'ın Türkiye'ye katılmasına ne çok benziyor..."
Bu laf üzerine bulunduğumuz mekânda bir sessizlik oldu. Herkes ona baktı. Bir başka arkadaş "ne alakası var" dedi.
Bizimki "adeta paralel" deyip sıraladı. Onun eksik bıraktığı noktaları tamamlayarak aktarıyorum:
"Osmanlı'nın İskenderun Sancağı içişlerinde özerk, dış işlerinde Fransa'ya bağlı, sınır olarak Suriye'nin parçasıydı... Eylül 1938'de bağımsızlığını ilan etti. Böylece yeni bir Türk devleti kurulmuş oldu. Parlamento, Haziran 1939'da Türkiye'ye katılma kararı alarak, bugünkü Hatay ilini oluşturdu."
"Hatay'da Müslüman Türkler çoğunluktadır ama diğer etnik ve dini gruplar da hatırı sayılır bir kesim oluşturur. Kırım da buna benzer: Ortodoks Ruslar çoğunluktadır ama diğer gruplar görmezden gelinemez. Haa, unutmadan, Hatay'ın Türkiye'ye katılmasını Suriye de hiçbir zaman kabul etmemiştir."
Bu sözler üzerine aramızda hararetli bir tartışma başladı. Çoğunluk iki olayın farklı olduğunda ısrar ederken, bizimki "Çifte standart uyguluyorsunuz" deyip durdu.

'Gaz' yerine 'caz' tüfeği
Polisin gaz fişeği atan tüfekleri, 45 derece açıyla kullanması gerektiğini... Yoksa ölüm ve yaralanmaların devam edeceğini söyleyip duruyoruz ama...
Eğitim eksikliğinden mi, nefret katsayısından mı, yoksa emir gereğince midir nedir... Mümkün olmuyor. O tüfeklerin namlusu bir türlü 45 dereceye yükselmiyor.
Ne yapılabilir diye düşünürken aklıma caz ustası Dizzy Gillespie'nin (1917-1993) trompeti geldi. 1953'teki bir kaza sonucunda, trompetin sesi dışarı veren kısmı tam 45 derece bükülmüştü.
Gillespie trompetini düzeltmedi. Kırk yıl boyunca öyle çaldı. "Yukarıya bakan" trompet alametifarikası oldu.
Kıssadan hisse: Gaz tüfeklerinin namlusu daha baştan 45 derece eğimle üretilsin. Bu sayede, düz tutulan tüfek, fişeği kendiliğinde 45 derece yukarıya atsın.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA