Belli ki aynı tartışmaları yeniden yapacağız. Bakın Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Mustafa Kaçalin, Nuriye Akman'a ne demiş: "Türkçede, 'yaşam' diye bir kelime yok..."
Akman şaşkınlıkla soruyor: "Nasıl yani?
Sözlüğünüzde var ama..." Kaçalin: "Olabilir. Sözlüğe silah zoruyla sokarsanız, 'bunu kullanmayanın işine son veririm' derseniz, tabii ki o kelime kullanılır. Yaşam merkezi diyor, çok acı bir şey..."
Peki, 'yaşam'ın nesi yanlışmış? "Size soruyorum" diyor Kaçalin, "Yaşamaktan yaşam var da, kanamaktan kanam niye yok? Denemekten denem var mı? Yok..."
"Siz hiç kullanmıyor musunuz" sorusuna cevabı: "Hayır. Hiçbir zaman. Alzaymır olurum, o zaman kullanabilirim."
Akman hemen yakalıyor tabii: "Ama bakın alzaymır gibi yabancı bir kelimeyi kullanıyorsunuz.
Yerleşmiş çünkü. Yaşam da yerleşmiş artık, neden kullanmayalım?" Kaçalin bocalamaya başlayıp, sorumluluğun çoğunu başkalarına atıyor: "Alzaymır, unutkanlık hastalığı.
Kullananlar tıpçılar. Bunun yaygınlaştırılması onların ıstırabı olmalı."
Bozguncular!
Aynı kafa, aynı mantık... Kemalistler dilimizi Arapça ve Farsça kelimelerden temizlemeye kalkışmıştı; sözde muhafazakârlar da son yüzyıl içinde gelişen kelimeleri temizlemeyi hayal ediyor. Ortak paydaları:
Kullanılageleni bozarak hayatımızı zorlaştırmak...
Önce kendi temel fikrimi söyleyeyim:
Arapça, Farsça, İtalyanca, İngilizce fark etmez... Türkçeye uyarlanarak, büyük kent sakinlerinin konuşmasına yerleşmiş bütün kelimeler Türkçedir.
Geçen gün otobüs şoförü, meslektaşına tereddütsüz bir edayla "nostalji" dedi. "Daüssıla" veya "yurtsama" deseydi büyük olasılıkla arkadaşı anlamayacaktı.
İşadamı "Yaşam Merkezi açtım" diyorsa...
Herkes de bunu anlıyorsa...
Mesele yoktur; yaşam kelimesi Türkçedir.
Efendim, Türkçenin takı alma ilkelerine uymuyormuş.
Ee, ne yapalım?
Uymuyorsa uymuyor.
Bilimcinin görevi, "Bu kelime Türkçede yok" diye savcılık yapmak değil... O kelimenin ne zaman, hangi şartlarda dilimize girdiğini saptadıktan sonra, aldığı şekilleri ortaya koymaktır.
Kelimeden kavrama
Bir de şu "alzaymır" meselesi var...
Önce 'alzaymır'ın, unutkanlık hastalığından çok öte bir durum olduğunu belirtelim. Bunamanın en sık rastlanan türü 'alzaymır'.
İkincisi... Bu kelimeyi nasıl yazmalı?
Birlikte düşünelim: "Behçet" hastalığı mı, "behçet" hastalığı mı? Küçük harfle mi, büyük harfle mi?
Hastalık ilk kez Türk doktor Hulusi Behçet tarafından 1937'de tanımlandı.
Dünya tıp literatürüne onun adıyla girdi. İngilizcede, "Behçet's disease" diye büyük harfle yazıyorlar. "Alzaymır" da adını Alman doktor Alois Alzheimer'dan alıyor. O halde bu hastalığın da büyük harfle ve aslına uygun yazılması gerekir.
Ancak ben o fikirde değilim. Özel isim, kavrama dönüşürken ilk harf küçülmeli ve dile uyarlanmalı. Hastalıktan söz ederken "behçet" ve "alzaymır" şeklinde yazalım. Ve tabii fikir akımları da, örneğin, "kemalizm", "marksizm", "hegelcilik" olmalı.