İslamcılık ideolojisi 19'uncu yüzyılda doğarken, kendini Avrupa karşıtı olarak tanımlamıştı.
Yani İslamcılık ötekinin anti-tezi olarak inşa edilmişti. "Ey Müslümanlar, birlik olup, Avrupalıları ülkemizden kovalım" demişti.
Peki ya sonra?
Mesela ekonomideki hâkim model ne olacaktı? İşte onun cevabı yoktu İslamcılıkta. Bu yüzden devletçilik ile liberalizm arasında salınıp durmuştu. Demokrasi konusunda da benzeri bir ikircikli hal vardır İslamcılıkta:
Bir yandan... Müslüman ülkeleri sömüren Hıristiyan Avrupalılar tarafından geliştirildikleri için...
Demokrasi, hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı ve insan hakları gibi kavramlara kuşkuyla bakarlar.
Öte yandan... Bu kavramlar çok hoşlarına gider.
Hem onların yürürlükte olduğu bir ülkede yaşamayı arzu ederler... Hem de bu kavramların özünü Müslümanlıkta ve İslam tarihinde bulurlar.
Aslında demokrasi ve diğer kavramların tarihine... Yani nasıl ortaya çıktıklarına biraz göz atsalar... İkircikli tutumlarından vazgeçebilirler.
Çünkü bunlar, entellerin masa başında geliştirdikleri fikirler değildir. Yüzyıllar süren kavgalar, korkunç katliamlar, inanılmaz acılar vardır arka planlarında.
Örneğin kuvvetler ayrılığı:
Adaletin... İktidar sahiplerinin iki dudağı arasında olduğu dönemlerden geçti Avrupa...
X partisi iktidardayken, Y partisini ezdi... Bir süre sonra iktidarı alan Y partisi, intikam hırsıyla X partisini darmaduman etti...
Nihayet anladılar ki kuvvetler ayrılığı gerçekleşmeden...
Yani Yasama, Yürütme ve Yargı birbirinden ayrılmadan...
Demokrasi yürümez, insan hakları gözetilmez, hukuk devleti kurulamaz. Özetle huzur olmaz.
Seyfi Oktay'ı hatırlayın
Bugün AK Parti, Yasamanın ve Yürütmenin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üzerindeki etkisini artırmak istiyor.
Bunu niye yapıyor? Çünkü yerli ve yabancı birtakım odakların, onu iktidardan düşürmek istediğini görüyor.
Can havliyle kendini güvenceye almaya çalışıyor.
AK Parti'nin bu çabası, daha çok demokrasi perspektifinden ele alınıyor; kâh haklı bulunuyor, kâh eleştiriliyor.
Bense dikkatinizi çok önemli başka bir noktaya çekmek istiyorum.
Ne zaman Yargı'yla ilgili yeni bir tasarı olduğunu duysam...
Aklıma Seyfi Oktay gelir. Biliyorsunuz Seyfi Oktay, bir vakitler Adalet Bakanıydı; kadrolaşma çabalarıyla ve yargıya müdahaleleriyle ünlüydü. Şöyle bir düşünün: Bir kâbus gerçek oldu ve AK Parti gitti... Yerine Ulusalcı bir parti geldi... Adalet Bakanlığı da Seyfi Oktay benzeri birisine teslim edildi.
Bu kişinin nasıl bir hınç, garez ve intikam hissiyle çalışacağını düşünebiliyor musunuz? Eyvah, eyvah!
O halde Yasama, Yürütme ve Yargı arasındaki ilişkileri düzenlerken... "İktidara bize diş bileyen bir parti gelirse, neler olabilir" diye de düşünmek gerekir.
Özetle: Avrupa büyük acılar çektikten sonra o kavramları geliştirdi. Tekerleği yeniden icat etmemize gerek var mı?