Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

National Geographic'in Vestel belgeseli?

Bilhassa National Geographic belgesellerine bayılırım. Mega yapıların öyküsünü izlemeyi severim: Devasa barajlar, uçsuz bucaksız tüneller, görkemli gökdelenler...
Çin'deki muhteşem Runyang asma köprüsünün, Malezya'daki Petronas kulelerinin, Boston tünelinin öyküsünü unutamam.
Niye unutamam? Çünkü National Geographic bize bu yapıların öyküsünü gerçekçi bir biçimde anlatıyor: Sadece rakamlardan değil, onları yapan insanlardan da söz ediyor
Kişisel hayat hikâyeleri ile mega yapının inşaat öyküsünü birlikte sunuyor: Ailesini aylarca göremeyen mühendisler, girişime taş koyan politikacılar, ölüme varan hatalar...
Böyle olunca da National Geographic belgeselleri, bilgiyle heyecanı harmanlayan macera filmleri gibi izleniyor.

Dramatik anlatım nerede?

Geçen pazar günü gazetede gördüğüm bir ilandan sonra saatimin alarmını 21.55'e ayarladım. İlanı Zorlu Grubu vermişti. National Geographic'in mega fabrikalar serisi için çektiği Vestel Belgeseli'nin o akşam yayınlanacağını duyuruyordu. Alarm çalar çalmaz Digitürk 184'üncü kanalı açtım. Saat 22.00'de belgesel başladı...
Vestel'in Manisa'daki devasa fabrikasını gördük... Patron Ahmet Zorlu'nun helikopterle gelişini izledik... Fabrikada üretilen televizyonların, çamaşır makinelerinin milyonlarla ifade edilen sayılarını öğrendik...
Bütün bunlar iyiydi, hoştu, güzeldi... Peki ama dakikalar ilerledikçe, benim enerjim niye düşüyordu?
Aslında nedeni belliydi: Çünkü National Geographic'in belgesellere kattığı o şahane dramatik anlatımdan eser yoktu: Adamlar sanki belgesel değil de reklam filmi çekmişti. Hem sıradan! (Artık reklam filmlerinde bile ne numaralar yapılıyor...)
Hani şirket merkezlerinin duvarlarındaki ekranlarda sürekli dönen reklam filmleri vardır: Beyaz yakalılar toplantı yapar, işçiler harıl harıl çalışır, ürünler bantlarda hareket eder... İşte öyle bir anlatım tutturmuştu National Geographic'çiler: İnsan öyküsü yok... Heyecan yok... Anı yok... Yarım saat sonra, sıkıntıdan patlamış bir şekilde başka bir kanala geçtim.

Bon pour l'Orient
Salı günü ise gazetelerde Vatan Bilgisayar Genel Müdürü Hasan Vatan'ın verdiği tam sayfa ilan vardı: Hasan Bey, bu belgeselden "Bir Türk olarak büyük gurur duymuş"; hiç tanışmadığı Ahmet Zorlu'yu tebrik ediyordu.
Sevgili arkadaşlar! Vestel Belgeseli'nin varlığını öğrendiğimde ben de çok sevinmiştim. Nihayet Türkiye'den bir yapı, dünya devlerinin arasına giriyordu.
Ama... İzlediğim şey bir belgesel değildi. Hele "tipik bir National Geographic belgeseli" hiç değildi.
Hani Batı'da, "Bon pour l'Orient" (Doğu için iyi, Doğu'ya yakışır) diye bir tabir vardır. Ne mutlu bize ki Türkiye o küçümsemeleri aşmış durumda...
Tam da Vestel'in yaptığı gibi, artık biz onlara mal satıyoruz. İkinci kalite mallarını da mümkünse almıyoruz.
Ama işte maddi alanda yapamadıklarını kültürel alanda yapmışlar: Yalapşap bir şey çekmişler.
Ahmet Zorlu ve Hasan Vatan! Bence National Geographic'e tepki göstermelisiniz. Çünkü Vestel gerçek bir belgeseli hak ediyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA