Bir keresinde, iki farklı norm dünyasında yaşadığımıza değinmiştim: Piyasa normları bir yanda... Toplumsal normlar diğer yanda... (4 Kasım 2012)
Piyasa normları... Hesapçı olmamızı, daima çıkarımızın peşinde koşmamızı, rekabette acımasız davranmamızı istiyor.
Toplumsal normlar ise onun tam tersi... Yardımlaşmayı, paylaşmayı, samimi ve açık yürekli olmayı yüceltiyor.
Gündelik ilişkilerde bu iki yaklaşım tarzını birlikte yaşıyoruz... Ancak ikisi arasında net bir ayrım yapmaya da çalışıyoruz.
Mesela az önce bir liraya aldığımız simidin yarısını arkadaşımıza verdikten sonra, ondan 50 kuruş istemiyoruz. Böyle bir talebin, büyük bir soğukluk yaratarak ilişkimizin sonunu getireceğini biliyoruz.
Yandaki eve taşınmakta olan yeni komşuya, gücümüz yettiğince yardım ediyoruz... Ama iş bittikten sonra bu yeni komşu para vermeyi önerirse, onun "her şeyi paraya vuran bir adam" olduğuna hükmediyoruz.
Yalanın bini bir para
Bu iki norm sisteminin farkında olan piyasa güçleri... Toplumsal normları kendi tehine kullanmaya çalışıyor.
Bunu nasıl yaptıklarını anlamak için reklamlara bakmak yeterli: Bankalar zor günde yanımızda olduklarını iddia ediyor.
Yalan! İpotekli evinizin taksitini birkaç ay ödemeyin de başınıza neler geleceğini görün...
Geçen gün bir arkadaşım "krediyi geri çağırma" sistemini anlatıyordu: Adam 10 milyon lira kredi almış. Bununla hammadde ithal ediyor... Fabrikasında işliyor... Sonra da ihraç ediyor...
Yarısını kullandıktan sonra, banka krediyi geri çağırıyor. "Beş milyon lira ödeyeceksin" diyor. Adam yalvarıyor: "Yapmayın, etmeyin, ben elimdeki parayı size verirsem, hammadde ithal edemem. Dolayısıyla ihracat yapıp para kazanamam. İflas ederim."
Banka Nuh diyor, peygamber demiyor. İlla kredinin kalan yarısı geri verilecek. Sonuç?
Şubeye dalan işadamı, "Allah belanızı versin..." diyerek fabrikanın anahtarlarını müdürün suratına fırlatıyor.
Ona 'intikam' denir!
Bir başka yalan da, paylaşma kelimesi çevresinde dönmekte.
Kâh para kazanmak... Kâh ünlü olmak... Kâh ünlü olup, şöhreti paraya çevirmek amacıyla yapılan her şeyin adı paylaşmak oldu.
Facebook'lar, Twitter'lar, Instagram'lar paylaşanlarla dolu... Yayınlamak, göndermek, anlatmak, bilgilendirmek, tanıtmak, göstermek, teşhir etmek ve benzeri gibi kelimelerin yerini paylaşmak aldı.
Bikinili fotoğraflarını hayranlarıyla "paylaşan" şarkıcı Aysel, aslında ne yapmaya çalışıyor? Çok basit... Kendisi hakkında konuşulmasını sağlayarak, gündemde kalmayı... Böylece ekstra iş alarak (bayi gecesinde konser vererek) para kazanmayı umuyor...
Peki ya Aysel'in şişman fotoğraflarının, terk ettiği sevgilisi tarafından internete konulmasına ne dersiniz? Adamın intikam almak amacıyla yaptığı pisliğe, medya "paylaştı" diyor.
Paylaşmaktan söz edildiğinde tedirgin oluyorum: Eskiden içimi ısıtan bu kelime, artık içimi ürpertiyor.