Dün Point Hotel-Barbaros'un patronu Gökhan Özbek'e rastladım. İşleri sordum. Gayet memnundu. Kongre turizminde patlama varmış. Ayrıca, "Arap turistler müthiş" dedi Özbek, "talebe yetişemiyoruz..."
Bu kongre turizmi meselesi önemli... Çünkü iyi para bırakıyor. Otellerin parasını genellikle kongreye katılanlar değil de, onların bağlı olduğu şirket ve kurumlar ödüyor.
Bu turizmin şekli ülke açısından da önemli: Otele para vermekten kurtulan katılımcılar, o parayı kentte harcıyor.
Ayrıca kongreciler kalburüstü kesimden olduğu için şimdi iş için geldikleri bir yere, bir dahaki sefere ailelerini alıp da dönüyor.
Kente yayıldılar
Gelelim Arap turistlere...
Geçenlerde Bağdat Caddesi'nde yürüyorduk. Arkamızdan bir kız sesiyle, bir erkek sesi geliyor. Tonlamadan, vurgulamalardan tatlı tatlı konuştukları belliydi.
Ancak dili bir an için çıkaramadım. Tanıdığımız Batı dillerinden değildi. Döndüm, baktım: İki Arap turist. Nişanlı veya evli... Eskiden Cadde'ye gelmezlerdi.
Turgut Özal döneminde Arap turistler, Kapalıçarşı'dan başka Sarıyer civarında konuşlanmışlardı.
Şimdi kentin bütün kalburüstü semtleri ve AVM'leri onlarla dolu: Bağdat Caddesi, Kanyon, İstinye Park, Beyoğlu... (Tabii İranlılar ve Kuzey Irak'tan gelen Kürtler de çok.)
Bir semti pazarlamak "
Ya Nişantaşı? Onu saymadın..." diyeceksiniz. Bu bağlamda Nişantaşı'nı 31 Aralık günü görecektiniz. Herhalde beş-on fotoğrafın arka planında yer alıyoruz.
Nişantaşı'ndaki Arap turistler Japonlara benziyordu: Nefes almaksızın fotoğraf çekiyorlardı: Birbirlerini, kafeleri, lüks ürünler satan dükkânları ve elbette Şişli Belediyesi'nin Çaykovski'nin 'Fındıkkıran Balesi'nden esinlenerek yaptırdığı süslemeleri... Mutlaka bir sürüsünde istemeden yer almışızdır.
Ülke siyaseti ayrı konu: Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül bir semtin reklamını nasıl yapacağını, onu nasıl parlatıp pazarlayacağını çok iyi biliyor. Mesela bizim Kadıköy'de (Cadde'yi değil Çarşı'yı kastediyorum) öyle bir hava yoktu. Diyeceksiniz ki "Kadıköy Çarşı gelir seviyesi olarak Nişantaşı'nın altında..."
Doğru ama yılbaşı herkesin eğlencesi... Kadıköy'de de sosyal kompozisyona uygun bir süsleme ve eğlence yapılabilirdi.
Yeri gelmişken... Bizdeki bazı nanay akıllılar yılbaşını Hıristiyan günü sanıyor ama değil. Tamamen takvimle ilgili bir olay:
İnsanoğlu her fırsatta umut etmek veya kaybettiği umudunu tazelemek istemiştir. İşte yılbaşı öyle günlerden biri...
Bu konuda bir de neye üzülüyorum biliyor musunuz? Yeni yıl sevincini, umudunu, enerjisini anlatan şarkılarımız yok.
Ölçütümüz nedir?
Yılbaşı bağlamında Arap turistlere niye değindim? Aslında tahmin etmişsinizdir ama yine de yazayım:
Büyük ülke gıpta duyulan ülkedir!
Başka memleketlerde yaşayanların gitmek, gezmek, kalmak, alışveriş yapmak istediği ülkedir.
Nişantaşı'nda bizim farkına bile varmadan önünden geçtiğimiz bir kafenin fotoğraflarını çeken Arap turistleri görmek hoşuma gitti: Galiba biz de gıpta duyulan bir ülke oluyoruz.