Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Çelişik mesajlar kafa karıştırıyor

Dün burada Başbakan Erdoğan'ın, "Bütün tiyatroları özelleştireceğiz..." demesinin önemini anlatmaya çalışmıştım.
Başbakan bunu söylerken liberal bir konumdan konuşuyor. Sanatın gerçekten özgür olmasını isteyenlerin, özelleştirmeyi desteklemesi gerekir.
Ancak Türkiye'nin devletçi geçmişi buna izin vermiyor. Birçok alanda sanatçılar, devlet memuru olmayı sürdürme arzusunda. Gerekçeleri de şu: "Eğer devlet işin içinde olmazsa, bazı sanat kolları yok olur..."
Bence devlet (ve belediyeler) sanattan tamamen elini çekmeli. Sadece mekân tahsisi ve maddi yardımlarla sanatı dışarıdan desteklemeli.
Aslında devletin icracı değil destekçi olması, mevcut duruma kıyasla çok daha rantabl bir uygulama. (Mustafa İsen'in verdiği sayıları hatırlayın.)

İcracı değil destekçi
Birkaç ay önce politik tiyatro yapan bir grubun afişini görmüştüm Sarıyer civarında.
Sahneledikleri oyunun ardındaki siyasi ideolojiye büyük olasılıkla katılmıyorum. Ama yine de çok hoşuma gitmişti.
Çünkü mektepli ya da alaylı fark etmez: Gençler bir araya gelerek tiyatro, dans, mim, kukla, müzik grupları kursun.
Belediyeler ya da Kültür Bakanlığı da onlara mekân versin: Tiyatro, müzik, gösteri salonları... Abartılı olmayan miktarlarda para yardımı yapsın.
Not: Tabii harcamaları tek tek göstermek kaydıyla... "Nasıl olacak bu iş" diyenler, örnek bir vaka olarak, Avrupa fonlarından alınan parayla kurulan Bianet'i (Bağımsız İletişim Ağı) inceleyebilir. Adamlar parayı veriyor ama harcamaları da milimi milimine denetliyorlar.
"Geçiş nasıl olacak" derseniz... Elbette şu anda sanatçı olarak istihdam edilen memurların, kazanılmış haklarına özen göstermek gerekir.

Herkesin namesi farklı
Bu vesileyle çelişkili mesajlara da dikkatinizi çekmek isterim: Başbakan Erdoğan tiyatro tartışmasında liberal bir çizgi izledi.
Buna karşılık yardımcısı Bülent Arınç, hoşlanmadığı TV dizilerine müdahale etmenin yollarını arıyor.
Halbuki özel TV'ler, adı üstünde birer özel sektör kuruluşu... Onların yayınladığı programları vatandaş ister izler, ister izlemez...
Koskoca yargı mekanizması orada dururken, RTÜK gibi bir heyulanın varlığını ben yanlış bulurum. Hem 4+4+4 sistemiyle eğitim alanında ailelere bazı sorumluluklar veriyoruz... Ondan sonra da, devletçi kafayla "Sen şu diziyi izleme" diyoruz.


Tutarlılık gerekmez mi?
Dün, Alper Görmüş'ün derlediği, darbe günlüklerinin tam metnini karıştırıyordum. (İmaj ve Hakikat, Etkileşim Yayınevi).
1-3 Ağustos 2003 Yüksek Askeri Şûra toplantısında ordudan ihraç edileceklerin durumu görüşülüyor. Başbakan Erdoğan ve dönemin Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül kararlara çekince koyuyorlar. Generallerin suratı asılıyor tabii...
Başbakan Erdoğan orada yaptığı konuşmada, "Silahlı Kuvvetlerimiz acaba neden bu sorunu yargı yoluyla halletmiyor" diyor.
Ben de aynı şeyi RTÜK için söylüyorum: Bir programda suç işlendiyse (örneğin suç olan bir eylem övüldüyse) yargı ne güne duruyor?
Tiyatrolara karşı liberal, askere karşı hukuk devleti savunucusu, özel TV'lere karşı ise devletçi (yani vesayetçi!) olmak çelişki değil mi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA