Geçen cuma TESEV'in toplantısına katılan Meclis Başkanı ve Anayasa Uzlaşma Komisyonu Başkanı Cemil Çiçek, her "normal" siyasetçi gibi medyadan yakındı: Anayasa çalışmalarını etkin biçimde halka duyurmuyormuşuz.
CNN TÜRK'ten Ferhat Boratav, "Gerçek aktörler... Yani siyasi parti liderleri bir şey söylemiyorsa biz ne yapalım" dedi.
Dün de Hasan Cemal, "Anayasa konusunda heyecanım kalmadı" deyip bunun nedenini partilerin Anayasa projesi olmamasına, uzlaşma ışığı görülmemesine bağlıyordu. (Milliyet, 6 Mart)
***
Bu tip sözler, bir gerçeğe işaret etse dahi,
geçerli eleştiriler değil. Evet, doğru, siyasi aktörler Yeni Anayasa hakkında bir şey söylemiyor. Onlar konuşmadığı için de medya ve halk hareketlenmiyor.
İyi ki böyle oluyor!
Niye iyi? Çünkü:
1) Şu sıralar önerilerin toplanması aşamasındayız. Mesela
MÜSİAD bir Anayasa önerisi hazırlayıp Komisyon'a teslim etti.
TÜSİAD ve bazı sendikalar geçen yıllarda ilkelerini açıklamıştı. Üniversitelerin, çeşitli sivil toplum kuruluşlarının, Anayasa platformlarının önerileri de Komisyona iletiliyor. Hatta sokaktaki vatandaş da fikrini internet aracılığıyla gönderiyor...
Komisyondaki kurullar, bütün bu fikir ve önerileri tasnif ediyor. Bu etap
30 Nisan 2012 günü son bulacak.
Ondan sonra yazma safhasına geçilecek.
Eğer siyasetçiler şimdi konuşursa... Neticede herkes bir partiden yana olduğu için,
liderin yönlendirmesi belirleyici bir hal alacak. Halbuki onlar konuşmadığında, insanlar düşündüklerini serbestçe söyleyebiliyor.
***
2) Başbakan
Erdoğan'ın da sessiz kalması daha iyi. Bu konu
İstanbul Politikalar Merkezi'nin toplantısında, "
patent sorunu" olarak konuşuldu: Eğer iktidar partisi, "
Bu Anayasa benim eserim" havasına girerse... Yani Yeni Anayasa'nın patentini almaya kalkışırsa... Diğer partiler kendilerini geri çekecek ve eleştiri pozisyonuna geçecek. "
Madem senin Anayasan, yap da görelim" diyecekler.
Özetle, Anayasa çalışmaları, 30 Nisan'a kadar "
heyecan fırtınası" filan estirmeyecek. Ancak 1 Mayıs'tan itibaren... Özellikle Yeni Anayasa önerisi yazılarak şekillenmeye başladığında da bir hareketlenme olmazsa... O zaman işler kötüye gidiyor demektir ki işte bu imkânsız! Mutlaka sıkı tartışmalar olacaktır.
Not: Şu anda "en temel sorun" yukarıda değindiğimiz konular değil... Asıl eksiğimiz şu: "
Nasıl bir Anayasa istiyoruz" sorusuna cevap aramıyoruz.
Burada '
nasıl'dan kastedilen, "Efendim işte mesela Kürt sorununa çözüm getirsin" demek değil. O sorun zaten bir biçimde ele alınacak.
***
Bizim daha
felsefi, daha
soyut düzeydeki bazı sorulara cevap vermemiz gerekiyor. Mesela şöyle:
Prof.
Ersin Kalaycıoğlu, "
Temel demokrasi değeri açısından Anayasalar dörde ayrılır" diyor:
1)
Özgürlüğe ağırlık verenler. (Örneğin ABD)
2)
İstikrara ağırlık verenler. (Örneğin İngiltere)
3)
Eşitliğe ağırlık verenler. (Örneğin İsveç)
4)
Dayanışmaya ağırlık verenler. (Örneğin İsviçre)
Bu dört yaklaşım da faraza Kürt sorununa çözüm önerileri getirecektir.
Peki ama biz hangisini, niye istiyoruz?