Pazar günü bizim gazetenin ilavesinde tarihçi Niyazi Özdemir "Fetih 1453" filmini değerlendirmişti. Söyleşinin yarısını, filmde görülen maddi hatalar bölümü oluşturuyordu.
Mustafa Armağan da Zaman gazetesinde benzeri bir yaklaşım içindeydi o gün... Yazısına uygun gördüğü, "Büyük Fetih'in ışığında Fetih 1453" ibaresi, içeriğin habersisiydi. O da filmdeki hatalara değiniyordu.
Örneğin... Niyazi Özdemir, Fatih'in hocası Akşemsettin'in sakalı bulunmadığını, tam tersine köse olduğunu vurgularken... Mustafa Armağan, "Fatih'in surların önünde ordusuna namaz kıldırmasının da gerçeklerle en ufak bir ilgisi yok. Fatih namaz kıldırmaz" diyordu.
***
Tarihsel bir olayı (ya da şahsiyeti) konu alan film ve diziler seyirciden büyük ilgi görüyor.
Öte yandan akademisyen tarihçiler, amatör tarihçiler ve tarih meraklıları bu tür filmleri (ve dizileri) didik didik ediyor; yanlışlarını sayıp döküyor.
"
Faydalı" bir şey mi bu yapılan? Bence faydalı. Çünkü bu tartışmalar sayesinde, insanlar tarihsel olayın gerçeğini öğrenmiş oluyor.
Evet, "faydalı" bir şey... Ama "
doğru" ya da "
geçerli" bir yaklaşım değil. Çünkü...
Tarihçilerimiz, bu tür filmlerden (ve dizilerden) "
gerçeği" anlatmasını bekliyor. Yani "
tarih kitabının filmleştirilmesini" arzuluyorlar.
Onların bu isteğini ancak bir "
belgesel" karşılayabilir. Ancak bu filmler birer belgesel değil ki!
Örneğin, ne "
Muhteşem Yüzyıl" dizisi bir belgesel, ne de "
Fetih 1453" filmi... Bunlara
kurgu ya da
yapıntı (
fiction) diyoruz. Yani "
hayal ürünü" bir şey. Hatta "
uydurma".
Eğer belgesel olsalardı... O zaman eseri, hataların azlığı-çokluğu üzerinden değerlendirmek yerinde olurdu. Çünkü belgesel, seyirciye gerçeği anlattığı iddiasındadır.
Filmlerin asıl amacı ise gerçeği anlatmak değil, seyirciye hoşça vakit geçirtmek... Bu arada gönderme yaptığı tarihe sadık olmaları elbette fena olmaz. Ama şart değil.