KCK soruşturması kapsamında gözaltına alındığından beri Prof. Büşra Ersanlı'yı konuşuyoruz.
Ben Ersanlı'yı, Boğaziçi Üniversitesi'nden biraz tanırım. Ama kayda değer bir tanışıklık değil bu... Yanlış hatırlamıyorsam Prof. Şerif Mardin'in bir dersini birlikte almıştık.
BÜ'de İngiliz Dili ve Edebiyatı okuduktan sonra kariyerine siyaset bilimi alanında devam eden Ersanlı (d.1950)... Gözaltına alınıp sonra da tutuklandığında, Marmara Üniversitesi'nin Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde hocalık yapıyordu.
Ersanlı aynı zamanda BDP'nin Parti Meclisi ve Anayasa Hazırlık Komisyonu üyesiydi. AK Partililer, Yeni Anayasa hakkında görüşmek üzere BDP'ye gittiklerinde, karşılayanlar arasında Ersanlı da vardı.
***
Bu olayda beni ilgilendiren noktalardan biri, Ersanlı'nın
entelektüel çizgisi. Şöyle...
Esanlı,
1981'de
master derecesini aldıktan sonra yine BÜ'de doktora çalışmasına başlıyor.
Tez danışmanı Şerif Mardin...
1989'da kabul edilen doktora tezi,
1992'de kitap olarak basılıyor: "
İktidar ve Tarih: Türkiye'de 'Resmi Tarih' Tezinin Oluşumu (1929-1937)"... (Bende, İletişim Yayınları'nın 2003'te bastığı genişletilmiş hali var.)
Tahmin edeceğiniz gibi bu kitapta Ersanlı, esası
Atatürk döneminde oluşturulan
'resmi tarihi' kılı kırk yararak ve mekteplerde okutulan tarih kitaplarından da örnekler vererek analiz ediyor.
Bu tarihin,
yanlışlarla dolu ve
milliyetçilikle malul olmakla kalmayıp, aynı zamanda
üstünkörü bir tarihçiliği gelenekselleştirdiğini da vurguluyor.
Hiç kuşku yok ki Ersanlı, 1930'lardaki "
Tek Adam-Tek Parti" döneminin ne olduğunu gayet iyi biliyor. (Şerif Mardin'den feyiz almak ve onca kaynağı okumak yeter de artar.)
***
Gelelim benim tuhafıma giden noktaya: Böyle bir bilgi birikiminden sonra, bir insan nasıl olur da Kürt ulusalcılığının hizmetine girer?
İki siyasi çizgiyi anlıyorum:
1) Tek Adam-Tek parti dönemine ilişkin literatürü okursun ve okulda aldığın eğitim/öğretimi devam ettirerek
Kemalist kalırsın. Devletçiliğe değil de serbest piyasaya yakın olursan sana "
Atatürkçü" denir...
2) Aynı literatürü okursun ve "Demek bizi bu yalanlarla yönetiyorlar" diyerek
Anti-Kemalist olursun. (Anti-Kemalizm tek başına yetersiz kalacağından, daha sonra "
liberal- demokratlığa" ya da "
İslamcılığa" dönüşecektir.)
***
Ersanlı gibi bazı solcular ise son yıllarda bambaşka bir çizgiye, adeta üçüncü yola girdi:
3) Kemalizm'in "
aynası" diyebileceğimiz türden bir Anti-Kemalizm'e; yani Kürt ulusalcılığına yöneldi.
Görüyoruz işte:
Abdullah Öcalan ve şürekâsının başını çektiği Kürt nasyonalizmi, Kemalizm'i neredeyse birebir
taklit ediyor:
Apo; tek adam...
PKK; tek parti... Bilhassa
Sünni İslam ile ciddi sorunları var...
KCK Sözleşmesi'nde apaçık ifade edildiği gibi demokrasinin olmadığı, hiyerarşik, otoriter bir düzen hayal ediliyor...
***
Tam bu noktada bağlantının, Kemalizm değil, "
sosyalizm" olduğu iddia edilebilir...
Evet gerçekten de PKK,
1970'lerden kalma, demode, Stalinci bir
sol jargon kullanıyor ama örgüt metinlerinde ve tartışmalarda
ekonomiye hemen hiç girilmiyor.
Çünkü "
Sosyalist Kürdistan'ı kuracağız" derlerse, Güneydoğu'daki
Kürt burjuvazisi desteğini anında çeker. O yüzden sadece "
emek" diyerek olayı geçiştiriyorlar.
Öte yandan PKK'nın sol kökenli yöneticileri ve yoksul militanlar, "özgür, eşitlikçi, ütopik" bir Kürdistan hayal ettikleri için, serbest piyasadan ve girişim özgürlüğünden de bahsedilmiyor.
Velhasıl...
Apocu Kürt Ulusalcılığı'nın,
80 yıl gecikmiş bir Kemalizm türü olduğunu, Büşra Ersanlı'nın anlamaması bana imkânsız geliyor. Peki acaba ne hayal ediyor? Güneydoğu'da minik bir sosyalist devlet mi kurulacak? (Yeniden
Enver Hoca Arnavutluğu!)
O devleti önce, parası ve silahı olan
Barzani dümdüz eder, benden söylemesi.