Hiç unutmam. Gençken, "Her şey politiktir, her şeyin politikası olur" demişlerdi. "Ne yani, doğal afetlerin de mi..." diye itiraz etmiştim. "Evet" dediklerinde, aklım almamıştı.
Hayat, gerçekten de her şeyin siyasetin parçası haline getirilebildiğini gösterdi bana. Artık şaşırmıyorum.
Evet şaşırmıyorum ama en azından bir burukluk, bir kırgınlık oluyor insanın içinde.
İşte Van depremi... Kimileri yardıma koşarken, kimileri "Oh olsun" dedi. Kimi depremzedeler için para toplarken, kimi ekranlarda, internette beddua biriktirdi.
"Dil, din ve ırk" ayrımı yapmayan depremi vesile ederek, Kürt vatandaşlara "Beter olsunlar" demek nasıl bir akıl yürütmedir?
Yine hatırlıyorum: 1999 Körfez depremi sırasında Gölcük'te hayatını kaybeden subaylar için bir tanıdığım, "İlahi adalet" demişti.
Üzülmüştüm. İyi niyetli, yardımsever ve dindar bir insandı. Erbakan'ı hükümetten indiren, Müslümanlara baskı yapan 28 Şubat (1997) darbe sürecine o kadar kızmıştı ki... Gölcük'teki felaketi "Allah'ın sopası yok" diye yorumluyordu.
Halbuki o civarda başkaları da yaşıyordu. Darbeci subaylarla aynı anda göçük altında kalan o insanlar arasında, Refah Partisi'ne oy vermiş dindarlar vardı.
Türkiye'nin dindarları, geçen sürede çok şey öğrendi. Hayata başka türlü bakmaya başladı.
Her gün medya aracılığıyla PKK'yı lanetleyen İslami kesim... "Türk-Kürt", "dindar-dinsiz" demeden, "örgüt destekçisi mi, değil mi" diye bakmadan, Van'daki, Erciş'teki depremzedelere yardıma koştu.
"Beter olsunlar" diyenlerin, depremi Kürt vatandaşlara müstahak görenlerin, kimler olduğunu da biliyoruz:
1999'da "7.4 yetmedi mi?" diye pankart açan kırgın türbanlılara, "insanlık" ve "mantık" dersi veren malum ulusalcılar...
İktidar kaybının, vicdan ve mantık erozyonuna yol açması çok ilginç değil mi?