Hem rakibin, hem de Fenerbahçeliler'in ezberini bozan bir on bir vardı sahada. Rakibin her özelliğinin analiz edildiğini ve tüm kapıların titizlikle örüldüğü bir taktik disiplin ile Aykut hoca takımı sahaya çıkardı.
Sparta'da yüzünü rakibe dönen her oyuncu üç- dört pas alternatifiyle karşılaşıyor. Rus takımı kalabalık ve etkili hücum etmeyi beceren ve bu özellikleri tüm oyuncularıyla barındıran bir takım. Bu nedenle önce maçı kontrol edip, düzeni kendi adına değiştirme fikrini, "korktular" diyerek yorumlamak, çok basit ve yanlış olur.
Yıllardır şikayet edilen, "Farklı olamamak" değil miydi. Rakipler değişiyor ama takım, taktik veya görevler hep aynı kalıyordu. Özelliği olan bir maçta bile olsa, kaleci hariç 10 oyuncusunu sahanın her yerine koşturan, tüm takıma da limitleri ölçüsünde yaptırmayı başaran bir oyun vardı.
Her şey bir tarafa, rakip kadar, takımın özgüven problemi ile de boğuşuyor Aykut Kocaman. Sürekli olarak "hata yapacağım" korkusu ile topa gitmeyen, topla buluştuğunda da kararsızlık yaşayanlar var. Moskova'da her geçen saniye, "içindeki düşmanı" da yenmeyi başardı bu oyuncular.
İki takımın tartısını, birbirini ölçüp- biçmesini sahada gördükçe, kimse de sormadı "Alex niye yok?" diye... Büyük Kaptan'ın sihirli ayakları Saraçoğlu'nda çalışacak şekilde ayarlı muhtemelen. Buradaki 90 dakikanın hikayesinde rol çalmaması, futbolun kendi gerçeği. Koşan adamlarına rağmen, mesafe kat edişlerinde bir kişi eksik gibi Fenerbahçe. Bu açığı kapatıp, skoru istediği şekle getirip, bir gafletin üzgünü olarak soyunma odasına gitti takım. Ama herkes rövanş için eline "Umut biletini" aldı.
Maçı kontrol etmesi gereken orta sahanın yüzde 55 gibi rezalete yakın bir pas yüzdesi ile oynamasının altını çizelim. Bu kadar basit top kaybı ve öne oynarken ağır düşünen, ağır kalan ve hata yapan oyuncularla nasıl daha iyisi yapılabilir. Başta belirttiğimiz gibi özgüven eksikliği birinci nedenidir bunun. İkincisi kalite... Birlikte oynamayı başardıklarında, çözümün de kendilerinde olduğunu anlayacaklar. O gün başkalaşacaklar.