Biraz eski Galatasaray. Yani bol gol pozisyonu üreten ve karşısındaki rakibine de gol pozisyonu veren bir takım. Galatasaray ve Manisaspor'un karşılıklı olarak girdikleri gol pozisyonlarını gösteren 8 ve 5 de, bu Galatasaray'ın rakamları.
(Oysaki orta sahada pres yaptığı için rakibine gol pozisyonu vermeyen bir Galatasaray'a geçilmişti Bucaspor maçından sonra. Nitekim oynadığı son üç maçta, ki bunların ikisi deplasmandaydı, toplamda Manisaspor'un yakaladığı kadar gol pozisyonu vermişti rakiplerine Galatasaray. Yazalım sırayla rakibine verdiği gol pozisyonu rakamlarını Galatasaray'ın bu son üç maçta. Sivasspor'a 0, Dinamo Bükreş'e 2 ve Diyarbakırspor'a ise 3. İşte eski Galatasaray'dan kasıt bu.)
Biraz yeni Galatasaray. Yani orta sahada orijinal görev bölgesi orta saha olan 3 futbolcu kullanan bir takım. Bu oyuncuların saha yayılımını gösteren 1+2 (Mehmet Topal + Mustafa Sarp ve Ayhan Akman) formasyonu da orta saha dizilimi gösteren rakamlar.
(Oysaki Bucaspor karşılaşmasına kadar orta sahada 2+1 formasyonuyla sahaya çıkıyordu Galatasaray. Bu bölgedeki üç oyuncudan ikisini ön libero olarak yanyana oynatırken, onların önünde ana karakteri forvet olan bir oyuncu (genelde Arda Turan, bazen de Ralph Elano Blumer) kullanıyordu hep. Bu nedenle de sezon başından hep 4-3-3 oynamasına karşın 4-2-3-1 oynadığı ileri sürülüyordu Galatasaray'ın.)
Biraz yeni görünümlü eski Galatasaray. Yani orta sahada orijinal üç orta saha futbolcusu kullanmasına kullanmasına karşın rakibe pres yapmayan, rakibi ısırmayan bir takım. Galatasaray'ın orta sahasında görev yapan futbolcuların kaptıkları ve kaybettikleri topları sırasıyla gösteren de 4 ve 5 de, bu Galatasaray'ın rakamları.
(Oysaki Bucaspor maçından sonra orta sahada görev yapan futbolcuları rakiplerine agresif bir baskı uyguluyorken görüyorduk sıklıkla. Bu baskıya forvet oyuncuları da eşlik ediyordu topun arkasına geçerek. Nitekim ikili mücadelerde rakiplerine üstünlük sağlayan hep Galatasaraylı futbolcular olmuştu orta sahada Bucaspor maçını takip eden üç karşılaşmada. Şimdi sırasıyla yazalım sırasıyla kazandığı ve kaybettiği topların sayısını Galatasaray orta sahasının ikili mücadelelerde. Sivasspor maçı 6'ya 3. Dinamo Bükreş maçı 6'ya 1. Diyarbakırspor maçı 9'a 4.)
Sonuçlar ve nedenler
Elbette bu bir sonuç. Vaktinde Barcelona'da işler kötü giderken spor gazetecilerinin yaptıkları eleştiriler için, "mevcut durumla sonuç karıştırılıyor" demişti Johan Cruijff. Yukarıdaki rakamlar da bir sonuç, mevcut durumu gösteren. Yani bu rakamlar yüzünden kötü oynamadı Galatasaray. Sadece Galatasaray'ın kötü oynadığını gösteriyor o rakamlar. Gerçek bu.
Niçin peki? Bir açıklaması olması gerekiyor bu kötü oyunun. Çünkü onun yerine bu, şu taktik diziliş yerine bu taktik dizilişle oynasaydıyı aşan bir fotoğraf var önümüzde. (Galatasaray'ın son üç maçta klasik 4-3-3 oynadığı için başarılı olduğunu söyleyenlerle, Elano'nun asıl yerinin sağ kanat olduğunu ileri sürenler feci biçimde yanıldıkları görüldü dün.)
İki açıklaması var bu kötü oyunun. İlki Galatasaray'ın klasik denilebilecek oyun şablonunun dışına çıkılması. İkincisi ise takım ruhu.
İki kahraman
İlkinden başlayalım. İlk hazırlık maçından itibaren 4-3-3 formasyonununda oynatıyor Galatasaray Rijkaard. Bu 4-3-3'ün temel bir karakteristiği var, o da sahayı geniş biçimde kullanmak. Genişle kastedilen ise sahanın enini ve boyunu maksimum kullanmak elbette.
Galatasaray'da sahanın enlem ve boylam olarak en çok kullanıldığı bölge ise sağ kanat. Bu kanadın da iki tane kahramanı var. Klasik 4-4-2'nin kanat oyuncusu gibi çizgiye yanaşarak oynayan Abdul Kader Keita'yla, onunla ikili bindirmeler yapan Sabri Sarıoğlu bu iki kahraman. Keita'nın fantastik geçişleri dışında, ikiye birlerle ve yaptıkları bindirmelerle rakiplerini sarsan bu ikili, sezon başından bu yana Galatasaray'ın mızrakbaşını oluşturdu bir biçimde.
Faturanın kesildiği bölge
Galatasaray'ın sağ kanattaki bu etkinliğinin sonuca dönüştürüldüğü bölge ise merkezle sol kanat oldu hep. Merkezde Milan Baros ve Shabani Nonda, sol kanatta ise Harry Kewell Galatasaray'ın bugüne kadar attığı toplam 62 golün 34'üne imza attılar tek başlarına. 62 içinde sadece 5'inin sağ kanat oyuncularından (3'ü Keita'dan 2'si de Sarıoğlu'ndan) gelmesi dikkat çekici elbette, Galatasaray'ın bu oyun yapısının başka bir kanıtını oluşturduğu için.
Keita'nın Fenerbahçe maçında gördüğü kırmızı karttan sonra biraz değişime uğradı Galatasaray'ın bu hücum yapısı. Keita'nın görevini Arda Turan üstlendi ilk olarak. Sonra, Sabri Sarıoğlu Galatasaray ataklarında daha çok rol üstlenir oldu. Sol koridor biraz daha devreye girmeye başladı bir de. (Manisaspor maçından önceki üç maçta Sarıoğlu'nun bir gol ve bir asist, Arda Turan'ın da 1 golle oynaması Galatasaray'ın değişen bu hücum yapısının doğrudan bir sonucu sayılmalı.)
Zorunluluklar sonucu oluşan kadro
Buradan geliyoruz Manisaspor maçına. Frank Rijkaard bu sezon ilk defa 4-3-3'ün forvetinin sağ tarafında görev verdi Ralph Elano Blumer'e. Unutmamak gerekir ki esas olarak zorunluluktan gerçekleşti bu görevlendirme. Ancak kısmen deneysel bir yönü olduğu da söylenmeli bu operasyonun.
Elano operasyonunun zorunluluk sonucu gündeme gelmesinde birkaç faktör var. Ulusal maçlar için ülkesine giden Keita'nın ancak Cuma günü katılabilmesi takıma önemli bir faktördü. Arda Turan'ın grip olması da rol oynadı bu zorunlulukta. Hatta örtük olarak Barış Özbek'in cezalı olması bile önemliydi.
Bu zorunluluklar nedeniyle deneysel bir yola girdi Rijkaard: Sabri Sarıoğlu dışında bindirme yapabilecek hiçbir forvet, orta saha ve defans oyuncusu olmadan sahaya sürdü takımı.
Dar ve geniş 4-3-3
Ne düşünüyordu Rijkaard? Daha doğrusu ne ummuş olmalıydı? Pas koordinasyonu yüksek tutarak kanatların pek kullanılmadığı hızlı bir pas futbolu oynamak. Beklentisi buydu muhtemelen Rijkaard'ın. Futbol literatüründe "Dar 4-3-3" olarak geçen formasyonun Galatasaray'da maya tutmasını amaçlıyordu. (Oysaki düne kadar sahanın bütün enlem ve boylamlarını kullandığı "Geniş 4-3-3" oynuyordu Galatasaray.)
Ama olmadı. Gerçekleşmedi bu beklenti. Çünkü dar 4-3-3 için uygun olan kadroyla geniş 4-3-3 oynamaya kalktı Galatasaray. Yapamadı Galatasaray bunu. Daha doğrusu Galatasaray'ın yapamadığı buydu.
Nedenler muhtelif. Verilen arada hamle zamanlaması olarak futbolcuların inanılmaz geriye gitmesi nedenlerden birisi. (Özellikle Hakan Kadir Balta, Ayhan Akman ve Mehmet Topal'da görüldü bu hastalık. Bir türlü topu rakiplerinden söküp alacak kuvvette görünmediler maç boyunca. Takımın en hızlısı ve en hamlelesi Sabri Sarıoğlu'nun bile maçın ikinci yarısında rakipleri tarafından oldukça kolay geçilebilmesi de bu hastalığın başka bir belirtisi.)
Yüksek top oynama kolaycılığı
Böyle olunca yavaş, çevik olmayan bir oyun tutturdu Galatasaray. Pas koordinasyonunu hiç sağlayamadı, bir kere dışında hiçbir kanat bindirmesi yapmayı bir alternatif olarak aklına bile getirmeden en kolay olana yöneldi; yüksek topa yöneldi. Böyle olunca da tek özelliği sertlik olan yavaş Manisaspor'dan maçın ikinci yarısında ciddi bir baskı yedi.
Galatasaray'ın yapmak isteyip de beceremediği şeyi ortaya koyan net bir gösterge de var elimizde: Pas hızı. Galatasaray'ın isabetli pas hızı 4.54 saniyeydi. (Bu veri, Galatasaray'ın bugüne kadar elde ettiği en kötü ikinci istatistik olarak geçti kayıtlara.)
Nasıl daha hızlı olabilirdi Galatasaray? Futbol anlamında tek yolu vardı bunun. Bindirme yapamayan, oyunu kanatlara yayamayan Elano, Kewell ve Nonda'dan oluşan hücum hattının birbirine yanaşması. Tıpkı geçen sene Michael Skibbe'nin oynattığı pas futbolu gibi. Bunu yapabilseydi şayet, dar 4-3-3'e geçmiş olacaktı Galatasaray.
Kaptanlık, Galatasaraylılık ve takım ruhu
Maçın tamamını düşününce bütün yolların buluştuğu bir kavşakta öylesine kalakalan birini görüyoruz dün: Ayhan Akman. Arda Turan'ın bu takımda üstlendiği önemli bir rolü yerine getiremedi Akman. Ne takıma liderlik yapabildi, ne de işlerin iyi gitmediği anlarda Galatasaraylılık Ruhu'nun ateşini yakabildi. Akman'ın 60'ıncı dakikada yerine Tobias Linderoth'a bırakmasının nedenini oynadığı etkisiz futbolun yanısıra burada da aramak en doğrusu.
Çok değil bundan yaklaşık iki hafta önce sorulmuştu Rijkaard'a. "Nasıl oldu da başta Sabri Sarıoğlu olmak üzere bütün futbolcuların performansları en üst seviyeye çıktı" diye. İnanılmaz mütevazı bir yanıt vermişti buna Rijkaard. Demişti ki, "iki nedeni var bunun, ilki çok çalışmamız, ikincisi de takım ruhu."
Tuhaf. Galatasaray'da işbaşı yaptığı ilk günden bu yana, en çok sayıda futbolcu, Rijkaard'la en çok sayıda antrenman yapma fırsatını ulusal maçlar nedeniyle verilen son arada bulmuştu. (Hazırlık dönemi hariç elbette.) Yani Rijkaard'ın dediği anlamda "çok çalıştı" Galatasaray. Ama o takım ruhu yok mu o takım ruhu, Arda Turan'ın temsil ettiği? Her şeye en çok değer katan o yoktu esas olarak dünkü Galatasaray'da.