14 Nisan 2011'de kabul edilen Sporda Şiddet Kanunu'ndan önce herhangi bir Türk yasasında teşvik priminin suç olduğunu yazan bir madde yok. Sonradan çıkarılan bir kanunla önceyi yargılayamazsın. Sonradan çıkan kanun ancak sanığın lehine ise uygulanır.
2011'de çıkan kanunda teşvik primi 'Suç değildir' denseydi, 2005 yılındaki teşvik priminin suç olduğunu yazan bir kanun olsaydı, bu kanuna göre bir takım adamlar mahkum olsaydı, serbest kalırlardı. 'Bu olay suç olmaktan çıktı, hadi kardeşim güle güle' denirdi.
Ancak bu yıl suç ilan edilmiş bir şey yüzünden 2005 yılını sorgulayamazsın. Yapanı sorgulayamazsan, 'Yaptın mı, yapmadın mı?' diye hiç sorgulamazsın.
Ama Futbol Federasyonu sorgulayabilir. Çünkü teşvik primi Futbol Federasyonu yönetmeliklerinde yönetmeliğe aykırı... 'Siz fair-play'e aykırı davrandınız. Gelin bakalım' diyebilir. Ama ceza veremez. Niye veremez; çünkü o fair-play suçunun da zaman aşımı 3 sene; futbol yönetmeliklerinde...
'Bak arkadaş ben senin suçunu yakaladım ama zaman aşımına girdiğin için sana ceza vermiyorum. Bir daha yaparsan canına okurum' demek için Futbol Federasyonu bir soruşturma açabilir. Ama savcının niye soruşturma açtığını anlamakta güçlük çektim!.. Sayın Berk de 'Ben bu soruşturmayı istedim. Çünkü yürütülmekte olan bir şike soruşturması var. Bu da ona bağlı bir şey... Bugün yapmakta olduğumuz soruşturmayı aydınlatıcı bir konu' diyebilir. Ama şu andaki görünüm, Türkiye'deki savcıların 2005'te suç olmayan bir eylemi, hukuken soruşturma, ceza isteme haklarının olmadığı...
2007'de yazıldığı ifade edilen mektubun şimdi ortaya çıkmış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mektubu gündeme getiren 'Tahir Kum' adlı gazeteci arkadaşımız! Bu arkadaşımın elinde böyle bir mektubun fotokopisinin olduğunu daha o yıllarda söylemiş.
Halil Özer Milliyet'te o zaman... Tahir de Milliyet'te... Sonra tekrar Habertürk'te buluşmuşlar. Halil, "Hep bunu haber yapalım" demiş. Tahir "Hayır, yapamam. Çünkü benim elimdeki fotokopi. Bunun gerçek olduğunu kanıtlayacak belgem yok. Sahte de olabilir, bir tezgâha da geliyor olabiliriz. Ben emin olmadığım haberi yazmam" demiş. Bu çok güzel bir gazetecilik örneği...
Sonra ama Tahir'in elindeki bu fotokopi nasıl savcıların, nasıl bu soruşturmayı yapanların eline geçmiş, nasıl medyaya yansımış; bunu bilemiyorum!..
Bunu fotokopiyi yıllarca elinde bulunduran Tahir'in açıklaması lazım. Yani o zaman sen örnek bir gazetecilik yaparak "Ben bunu kanıtlayamam. O yüzden haber yapmıyorum" dedin şimdi ne değişti? Elinde yeni belgeler mi var; bunun doğru olduğunu gösteren... Ya da o zaman bir şeyden mi çekindin? Tahir'in bunları açıklaması lazım. 'Ben 2007'de neden sustu? Bugün niye bu belgeyi savcılığa ulaştırdı?' söylemesi gerekiyor.
Tulun'un Polat'a böyle bir mektup yazmasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz ve Galatasaray bundan sonra ne yapmalı?
Bundan sonra Ünal Aysal, Bülent Tulun ile kulübün tüm ilişkilerini kesmeli. Çünkü, Bülent Tulun'un "Makbuzların kopyası cebimde" cümlesi ile biten mektubu Adnan Polat'a yönelik bir tehdit mektubu... "Makbuzlar" dediği ne; Galatasaray Kulübü'nün makbuzları. O zaman Galatasaray Kulübü'nde çalışan birisi kulübe ait belgelerin demek ki fotokopisini çekip evine götürmüş. Daha kim bilir neler götürmüş!.. Böyle bir şey olabilir mi? İnsan çalıştığı kuruma ait belgeleri yarın benim işime yarayabilir diye fotokopisini alır mı!..
Ben gidip polise ifade veriyorum. O ifadeleri bir takım polisler alıp fotokopisini evlerinde saklıyorlar. 10 sene sonra da 'Ya Hıncal işte böyle bir ifade verdi' diyorlar. Ya da bana geliyorlar 'Bak senin 10 yıl evvel verdiğin ifadelerin fotokopisi elimde. Bana şu kadar ver, yoksa..."
Böyle bir şey olabilir mi? Yani, bugün ortada açık seçik bir durum var. Bülent Tulun, Galatasaray'a ait bir takım evrakların fotokopisini almış ve evine götürmüş. Daha neler var bilmiyoruz ve nerelerde var; onu da bilmiyoruz. Yani şike kıyametleri koparken hiç kimse herhangi bir belgeyi evinde saklayacak kadar geri zekalı değil. 10 sene sonra başka bir şey çıkabilir oradan...
Şimdi böyle birisiyle çalışmak ister misin? Yani, Ünal Aysal'ın bu olayın patlak verdiği günden beri suskunluğunu ve eylemsizliğini anlamakta çok güçlük çekiyorum. Adnan Sezgin, Adnan Polat'ı bitirdi ondan da ders almıyor. Bülent Tulun da Ünal Aysal'ı bitirecek.
Bu süreç işlerken Aydınlar'ın "Gerekirse Galatasaray'ın kupasını alırız" açıklaması haftaya damga vurdu. Galatasaray cephesinden "Fenerbahçe için bu tür bir çıkış neden yapmadı" şeklinde tepkiler yükseldi.
Aydınlar pek "Aydın" gibi davranmıyor. Kusura bakmasın "Şaşkın" gibi davranıyor. Rüzgâr nereden eserse oraya...
Fenerbahçe şampiyon olmadan bir hafta evvel Fenerbahçe Başkanı'nı ve Alex'i kabul eden, 10 numaralı forma ile poz veren ve resimleri bütün gazetelerde, televizyonlarda yayınlanan Başbakan, "Ben Fenerbahçeliyim ama bu olayda tarafsızım" derken Mehmet Ali Aydınlar ne diyor? Üstelik yargı makamının başı Mehmet Ali Aydınlar, "Fenerbahçe benim kulübüm, Aziz Yıldırım da benim başkanım"
Olayla hiçbir türlü ilişkisi olmayan Başbakan'ın sözüne bak, bir de olayda sportif yargı makamı, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar'ın lafına bak!..
Fenerbahçe taraftarı tepki gösterdikçe, Fenerbahçeli medya diş gösterdikçe Aydınlar ortalığı yumuşatmaya uğraşıyor sanki...
Önce Ünal Aysal'a saldırdı "Seni ceza heyetine veririm haa" diye. Sonra adamın bütün dediklerini yaptı! Ünal ne dediyse madde madde... Şimdi, Aziz Yıldırım, Metris'te yatarken "Ben Fenerbahçeliyim. O benim başkanım" diyor. Öte yandan Galatasaray'a diyor ki "Senin kupanı alırım!" Alamazsın.
Hangi hukukla alacaksın? Bana söylesin bir bakalım. Hangi hukukla alacaksın o kupayı geriye? Adnan Polat çıktı dedi ki 'Ben, 1.5 milyon euro'yu Denizlispor'a dağıttım. İşte makbuzları. İşte Denizlispor'daki adamların da imzaları…' Ne yapacak bana söylesin!.. Böyle bir belge elinde var ve ne yapacak?
Bana 'Futbol disiplin yönetmeliğinin, şu maddesine göre ben bu şampiyonluğu geri alıyorum' desin. Olmaz, çünkü 3 senelik zaman aşımı var. Geçmişe geçerli olacak ceza koyamazsın, çıkaramazsın. Geçmişe geçerli af çıkarabilirsin hukukta ama ceza çıkaramazsın. Zaman aşımı bitti.
Cinayette zaman aşımı 25 sene... Ben yarın çıkıp derim ki 'Ben 1957'de gazeteciliğe başladığım zaman 15 kişiyi katlettim.' Bugün de başlarım Sabah'ta onu deşifre etmeye. '15 kişiyi nasıl öldürdüm' diye... Bana hiçbir şey yapamazlar. Çünkü bırak Türkiye'de çıkan 50 tane af yasasını 82'de zaman aşımı ile bitti benim suçlarımın cezası... Bundan sonra ben onları anılara dönüştürüp para kazanabilirim!..
2005-06 yılındaki izlenimlerinizi de merak ediyorum aslında... Galatasaray'ın son haftada kazandığı şampiyonluk ve Denizli-Fenerbahçe maçı sonunda tartışılan 16 dakikalık uzatma için neler söyleyeceksiniz?
Şimdi bu 16 dakikayı tartışanlardan bir şey rica ediyorum; Denizlispor-Fenerbahçe maçının başında bu maçın 16 dakika gecikmesine sebep olan hareket Galatasaray'a ne fayda sağlar? Bana mantık ve matematik içinde anlatsınlar.
Ben şöyle bir senaryo yazıyorum; Denizli o maçta küme düşme tehlikesi yaşıyor. Denizli'nin rakibi olan Gaziantepspor da Malatyaspor ile karşılaşıyor. Kendi senaryomu söylüyorum; Fenerbahçe, Denizli'ye dedi ki 'Sen maçı 15 dakika uzat. Çünkü 3 dakika, 5 dakika oradaki maç da uzayabilir. 15 dakika uzat ki Gaziantep-Malatya maçı bitsin. Ben Gaziantep-Malatya maçını ayarladım. Malatya düşecek, senin benimle yapacağın maçta puana ihtiyacın kalmayacak. Gaziantep-Malatya maçının bitiminden sonra sahaya atılan konfetiler yüzünden 15 dakikamız kalacak geriye. Bu 15 dakikada maçı bana bırakırsan. Al sana bu kadar para.'
Bu senaryoya bu maçın 15 dakika uzaması uyuyor mu; uyuyor. 'Bu 15 dakika uzatmayı Galatasaray ayarladı' diyenler Galatasaray'ın menfaati ne, bana bir açıklasınlar!..
Bu bir senaryo. Onlar da bir senaryo yazsınlar. Desinler ki 'Şu şu şunu ayarladı. Bunun sonuca ulaşması için o maçın 15 dakika geç bitmesi lazımdı.'
Gaziantep-Malatya maçı oynanmış, Malatya küme düşmüş, Denizli'nin küme düşme tehlikesi kalmamışken oynanacak 15 dakikanın Galatasaray'a mı faydası var, Fenerbahçe'ye mi? Bunu bir matematik sorusu olarak soruyorum. Bu benim senaryomdur. Bana birisi mukabil senaryo yazsın.
Hasan (Pulur) ağabeyi okuyorum, "Hesabı verilmeyen 16 dakika" diyor, kime dayanarak diyor? Ergun Hiçyılmaz'a. O da tarihçi, Fenerbahçe tarihçisi. Şimdi Ergun kardeşim, Hasan Pulur, sık sık '16 dakikayı' yazan kuzenim, Gürcan Bilgiç, bütün Fenerbahçeli yazarlar; bana lütfen bir senaryo göndersinler köşemde yayınlayacağım. O '16 dakikayı Galatasaray ayarladı ve bu sebeple ayarladı' diye!..
16 dakikayı şöyle bir hatırlıyorum da Fenerbahçe çok iyi bir performans sergilemedi.
Maçın bitmesine 8 saniye kala vardı. Appiah topu dışarı attı. Kaleci ile karşı karşıya iken çok net bir gol pozisyonunda Appiah dışarı attı. İçeri atsa Fener şampiyon. Onu kimse konuşmuyor. Appiah 5 metreden topu dışarı nasıl attı diye onu kimse konuşmuyor. Onun ayağını da mı Galatasaray bağladı?