Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NİHAT HATİPOĞLU

Hüküm yalnız Allah'ındır

Hiç kimse yüce Allah'ın af kapısını örtme yetkisine sahip değildir. Bu nedenle de insanların imanları hakkında kendimizi söz sahibi saymamalıyız. Unutmayalım ki cennet hepimize yetecek kadar geniştir. Hüküm de yalnızca yüce Allah'a aittir

Biz bu dünyanın kadısı değiliz. Cennet veya cehenneme gönderme yetkisinde değiliz. Elimizde terazi de yok. Son kararı verecek terazi yüce Allah'ın katındadır. Biz ancak kanaat belirtebiliriz. O konuda da yanılma ihtimali taşırız. Kanaatimizi de "hüsn-ü niyet-olumlu bakış" noktasına taşımamızda fayda vardır. Çünkü ahirette bizlere, "Neden insanlar hakkında karar vermediniz" sorusu sorulmayacaktır. "Neden insanları iyiye, güzele, doğruya, reşit olana çağırmadınız. Neden 'kavl-i leyyin-yumuşak söz' ile gönül kazanmadınız, neden şerri en güzel şekilde savuşturmadınız, neden kirlenmiş yüzleri temiz sularla duru hale getirmediniz" diye sorulacaktır. İmam Gazali'nin insanların iman durumuyla ilgili ölçüsü son derece ufuk açıcıdır. Bizler için, muhatap olduğumuz alem için o şöyle der: "Bir insanın dinin dışında olduğuna dair elimizde 99 delil var da, imanın içinde olduğuna dair bir tek delil varsa ben 99 delili bir tarafa bırakır, bir delile hükmederim. Onun mümin olduğuna karar veririm." Makdisi 'nin Tevvabun adlı eserinde anlattığı bir olay son derece ders vericidir. O şöyle anlatır: "Bir gün Peygamberimiz (s.a.v.)'in yanına gitmek için yola çıkarken Ebu Hureyre (RA), mescidin dışında kendisini bekleyen bir kadınla karşılaşır. Kadın, Hz. Ebu Hureyre'ye yaklaşır ve bir derdini paylaşmak istediğini söyler. İslam hadis tarihinin yüz akı olan bu sahabi, "buyur" der. Kadın der ki: 'Ben zina ettim. Bu zinadan hamile kaldım, çocuğumu doğurdum. Sonra da bu çocuğu boğdum. Benim için bir af ve çıkış kapısı var mıdır?' , Ebu Hureyre son derece hiddetlenir ve kadını kovar. Kadını kovarken de, 'Benden uzak dur, senin affın olacağını düşünemiyorum' der. Kadın ağlayarak gider. Ebu Hureyre, olayı Peygamberimiz'e anlatınca Hz. Peygamber rahatsız olur. Ebu Hureyre'ye, buna hakkının olmadığını, Yüce Allah'ın af kapısını örtme yetkisinin kimseye ait olmadığını söyler ve 'O kadına ümidini kaybetmemesi gerektiğini söyle' der. Nefret makamında olmamalıyız, başkasına haram saydığımızı kendimize helal saymamalıyız. Dinin tek sahibi gibi hareket etmemeliyiz. Dinin geniş çemberini daraltmamalıyız. İnsanların imanları hakkında kendimizi söz sahibi saymamalıyız, cennet hepimize yetecek kadar geniştir. Dünyanın diğer insanlarıyla aynıyız. Onların da iki kulağı, bir burnu, iki eli var. Hz. Adem'in sureti üzerindeyiz. O zaman gelin birbirimizi damgalamayalım. Cehennem veya azaba postalamayalım. Başkasının elinden din ve iman hakkını gasp etmeyelim. Süslü koltuğumuzda, hiçbir şey yapmadan, insanlık için kılımızı kıpırdatmadan, mazlum için gözyaşı dökmeden, "Ey Allah'ın kulları" diyen Kur'an kadar çerçeveyi genişletip insan kıvamıyla kainata bakmadan Rabbin rızasını kazanamayacağımızı düşünelim.

AZRAİL RUHU NASIL ALIR?
Hep merak etmişizdir. Sekerat, yani koma halindeyken kişi neler görür, neler yaşar... Bazı kişilerde görülen telaş hali, bazı kişilerde görülen rahatlık hali de bu gördüklerinden kaynaklanmaktadır. İki ışık görünür. O anda her şey yavaş yavaş matlaşır. Kişi siyah veya beyaz bir ışık görür. Bir sahabe vefat ederken, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e; "Ey Allah'ın Resulü! Siyah bir ışık görüyorum" dediğinde, efendimiz dua etmiş ve siyah ışık uzaklaşmıştır. Kişi ölmek üzereyken ölüm meleğini görür. Mümin kişi ölüm meleğini güzel bir surette görür. Zalim ve imansız kişi ise ölüm meleğini en korkunç haliyle görür. Kişinin canı, boğazına yanaşınca (Nisa, 18) o anda bir şey yapamayacağını anlar ve elleriyle ayakları birbirine karışır. Azrail, ruhu, herhangi birimizin önümüzdeki sofradan yemeği alması gibi rahat alır. Ruhu alan Azrail'in yanında rahmet ve azap melekleri vardır. Ruhun sahibi nereyi hak ediyorsa melekler ona göre onu alıp berzah alemindeki o yere doğru onu götürür. Abdestli dolaşmak, bol bol Kur'an okumak, cuma akşamı namaz sonrası iki rekat nafile namaz kılmak, beş vakit namaza devam etmek, bol bol salat ve selam vermek, kul hakkına dikkat etmek ölüm anını kolaylaştırır. Rabbim tümümüze o zor anda yardım etsin.

BÜYÜKLERİN DUALARI
Hz. Hamza'nın Duası
Allah'ım, senin kudret elinle beni koru. Fazlınla beni rızıklandır. Beni emrine tabi olanlardan kıl. Vasiyetini koruyanlardan eyle. Ey erhamerrahimin, merhametlilerin en merhametlisi.

SON KARAR O'NUNDUR
Başkaları hakkında din adına hüküm vermek, kuşkusuz en kolay ama aynı zamanda bir o kadar tehlikelidir. Zira 99 yanlışı olsa da sırf 1 doğrusu için, Allah dilediği kulunu bağışlayabilir. Bu nedenle insanlar hakkında kendimizi söz sahibi saymamalıyız. Hüküm, sadece yüce Allah'ın katındadır.

SORU - CEVAP
1- Sperm bankacılığı sakıncalı mı?
Aralarında evlilik bağı olan (yani karıkoca) eşler arasında tüp bebek için döllendirme caizdir. Ancak nikâh bağı olmayan herhangi bir kişiden sperm transferi caiz değildir. Bu nedenle de bazı ülkelerde görülen 'sperm bankacılığı' dinen meşru değildir.

2-
Kaza namazlarım var. Nafile namazları ve vakit sünnetlerini kılamayacağım söyleniyor. Doğru mu?
Kazaya kalmış namazların kazasıyla meşgul olmak, nafile namaz kılmaktan daha önemli ve önceliklidir. Ancak vakit namazlarıyla birlikte kılınan düzenli nafileler (revatib sünnetler) bunun dışındadır. Bu nedenle bu tür sünnetleri terk etmeyiniz.

3-
Türbe ziyaretlerinin usulü nedir?
Türbe ziyareti mezar ziyaretidir. Mezarları ziyaret sünnettir. Peygamberimiz bunu teşvik etmiştir. Yalnız orada mum yakmak, çaput bağlamak, etrafında tavaf etmek, ondan bir şey istemek gibi hususlar bid'attır. Şirke yol açacak tavırlardır. Ancak orada durup Allah'tan tövbe ve istiğfar dilenir ve türbe sahibine de dua edilir. Doğru olanı budur.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA