Mısır'da 3 Temmuz akşamı yaşanan askeri darbe, bir buçuk yıldır devam etmekte olan askeri-yargı vesayeti rejiminin son kaba hamlesiydi. Sokakları dolduranlar ve Mısır rejimi, Mübarek'in 29 yıl 120 gün süren iktidarının ardından görevi bırakmasına bambaşka anlamlar atfetmişlerdi. Yıllardır Mısır polis-istihbarat devletinde yaşamak zorunda kalmış olan kalabalıklar, Mübarek'in gidişini bir devrim olarak okuyorlardı. Oysa Mısır müesses nizamı Mübarek'in ayrılışını hiçbir zaman müesses nizamı açısından bir kriz olarak okumadı. Aksine artık taşınamaz bir yükten kurtuluş ve biyo-siyasal ömrünü çoktan hitama erdirmiş olan bir ismin sistemden çekilmesi olarak okudular. Tam da bu bakış açısından dolayı, 11 Şubat 2011 sonrası akıllarında olan tek şey, Mübarek'in olmadığı bir Mübarekizmin vesayet marifetiyle hayata geçirilmesiydi.
11 Şubat sonrası yönetime el koyan Yüksek Askeri Konsey (YAK) vesayetinde Mısır siyasal sistemine defalarca asker-yargı müdahalesi yapıldı. Önce, askeri vesayetin bütün hile ve mühendislik çabalarına rağmen, iki buçuk ay da sürse, meclis seçimleri tamamlandı. Mısır toplumsal ve siyasal yapısı, ilk kez oldukça başarılı bir şekilde mecliste temsil edilmeye başlandı.
Sürecin kırılma anları veya kronolojisi
YAK meclis seçimlerine çok fazla önem atfetmiyordu. Akıllarını kurcalayan asıl mesele cumhurbaşkanlığı seçimleriydi. Ama yine de mecliste kurulan ve yeni anayasayı yapmak üzere kolları sıvayan anayasa komisyonunu absürt bir mahkeme kararı ile fesh etmekten geri duramadılar. Bu müdahaleyi, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en güçlü aday konumunda olan İhvan liderlerinden Hayrat El-Şatır'ın adaylığının yargı müdahalesi ile iptal edilmesi izledi. Üçüncü ciddi müdahale ise cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde ülkedeki tek meşru siyasal zemin olan meclisin yine bir yargı kararıyla fesh edilmesiyle yaşandı. Bu müdahaleyi, yine seçimler öncesinde yeni cumhurbaşkanının yetkilerini neredeyse sıfırlayan asker müdahalesi izledi.
Muhammed Mursi başkan seçildiğinde, meclisi ve anayasası yoktu; polis- istihbarat- asker, yargı ve medya ile derin bir güven krizi yaşamaktaydı ve ülke ekonomisi felakete sürüklenmekteydi. Neredeyse kararname çıkarma yetkisinden başka da bir kaldıracı olmayan Mursi yetkisiz ama Mübarek öncesi ve sonrası birikmiş olan bütün sorunların üzerine yıkıldığı bir liderdi. Mısır müesses nizamı çok uzun sürmeden Mursi'ye karşı bütün devlet kurumlarının da de facto grev haline geçmesini sağlamakta gecikmedi.
Mursi, felç olmuş devlet mekanizmasına ilk cevabı YAK başkanı Tantavi'yi ve istihbarat başkanı Murat Muvafi'yi görevden almasıyla verdi. Bu süreçte farklı kesimlerden oluşan teknokrat bir kabine kurdu. Cumhurbaşkanlığı yardımcıları ve danışman pozisyonlarını toplumun farklı kesimlerini temsil eden aktörlere açma girişimi ise, 'Mursi iktidarı bizimle paylaşmıyor' propagandasının en önde gelen isimleri tarafından geri çevrildi.
Eğer bugün Tahrir darbesinin tetikçisine dönüşen liberal isimler Mursi tarafından önerilen pozisyonları kabul etselerdi, zaten %35'i geçmeyen İhvan'dan isimler oranı çok daha azalacaktı. Benzer şekilde, 22 farklı Mısırlı partiden 100 kişilik anayasa komisyonunun sadece 32 üyesi İhvan'dan olmasına rağmen benzer isimler Mursi'yi 'Firavun' ilan ederek 'karar alamaz ve yönetemez' bir hale getirmek için ellerinden geleni yaptılar. Hiçbir seçimde katılımın %50'nin üstüne çok fazla çıkmadığı Mısır'da, referandum sonuçları bu sefer de katılım yüzdeleriyle mahkum edilmeye çalışıldı.
Darbeyi formatlama
Yukarıda aktardığımız siyasal kronoloji Mısır'da Mübarek sonrası yaşanan sürece dair maddi bilgi düzeyinde olmazsa olmaz durumundadır. Bu kronoloji ıskalanarak yapılan her yorum ve analize şüphe ile yaklaşılması gerekmekir. Mısır hakkında maddi bilgi düzeyinde birikimi olmayan ama yaygın batılı söylemi tercüme maliyetine tüketenlerin 3 Temmuz akşamı nasıl bir imtihan verdiğini ibretle seyrettik. Baltacı şiddetinin öncülüğünde, Fulul'un (Mısır'daki eski rejim artıklarına verilen isim) kitlesel desteğiyle, Liberal söylemin kamuflajında, ABD-AB-Körfezin himayesinde askerin Mısır'ın seçilmiş ilk sivil cumhurbaşkanını göreve geldikten bir yıl dokuz gün sonra devrilişini izledik. Ama bazıları aynı sahneleri izlemelerine rağmen, Mısır'ı anlayacak düzeyde 'dil bilmedikleri' için Fulul tarafından yazılan altyazıları okuyarak 'filmi' izlediler.
Sonuç elbette büyük bir felaket oldu. Darbenin Mısır'da olduğunu bile anlayamadılar. Devrilen Mursi oldu ama onlar hala Erdoğan'ın dersler çıkarmasını söylüyorlar. Bütün batılı liberal demokrasi fantezisi ahlaken ve siyasal olarak iflas etti, onlar İhvan'ın başarısız olduğunu dillendiriyorlar. Sekülerlerin demokrasiye suikast girişimi oldu, onlar hala 'İslamcılar demokrat olabilir mi?' düzeyindeler. Demokrasi bir darbe ile alaşağı edildi, onlar hala 'demokrasi seçim değildir' sefaletindeler. Tam bir entelektüel tefessüh halindeler ama 'ötekini' konuşmaktan ve siyaset düşmanlığı yapmaktan ne hale geldiklerini bile göremiyorlar. Bu noktadan sonra Tahrir'de ve Taksim'de siyasal nihilizmin içerisinden konuşanları sadece Mısır'dan mütevellit bir terkip kurtarır. Evet, postmodern siyasal akımımız herkese hayırlı olsun: Fululiberalizm artık statükonun yeni kurtuluş reçetesi.