Obama'nın ikinci kez ABD Başkanı seçilmesi, Amerikan siyasal ve sosyal yapısına yönelik geç kalmış bir tartışmanın önünü açtı. Bu yeni durumun, Amerika için sonuçları olduğu kadar, ABD'nin geleneksel küresel rolü için de önemli neticelere gebe olduğunu söylemekte fayda var. Neden bahsediyoruz? ABD, özellikle II. Dünya Savaşı sonrası küresel hegemonik gücünün zirvesine yürürken ya da 11 Eylül sonrası neocon fanatiklerin eliyle yeni-imparatorluk zirvesini zorladığını düşünürken, hiç hesaplanmayan risk, sistemin cari yapısıyla "farklı elitler" üretmesiydi. 18.yy'da Kuzeyli kapitalistlerle Güneyli köle sahiplerinin mutabakatıyla inşa edilmiş olan ve özünde "bir kişi bir oy" demokratik prensibinin elitlere doğuracağı muhtemel marazları ortadan kaldırma amacı güden "seçiciler kurulu sistemi" bugün açıkça WASP'ın (Beyaz-Anglosakson-Protestan) tahtını sarsmaya başladı. Burada altı çizilmesi gereken önemli bir husus, WASP açısından "farklı ve öteki addedilen elitlerin" tabii olarak dünya veya bizim bölgemiz için "farklı veya olumlu" anlamına gelmeyeceğidir. Şimdilik mezkûr "farklılık" sadece Amerikan müesses nizamını şaşırtan bir farklılık düzeyinde kalmaya devam edecektir.
Demografinin dönüşü ve yeni dönem
Amerikan siyasal aklını oluşturan damarların ikinci Obama zaferinin ardından derin düşüncelere dalması mukadderdir. ABD, seçimlerin ardından Obama'dan çok Amerikalıların deyimiyle "demografinin" konuşulduğu bir seçim yaşadı. Amerikan siyasal dili seçim sonuçlarıyla aşikâr hale gelen siyasi, dini, etnik ve sınıfsal trendleri politik bir diskur içerisinde tartışmamak için biraz amorf biraz apolitik duran "demografi" kavramını tercih etmektedir. Brezinski'nin "Amerika'nın asimile etme yeteneğinden kaynaklanan üstünlüğü" olarak gördüğü "demografik" avantajlar, Obama'nın geniş WASP kitleye yaslanma ihtiyacı hissetmeden seçilmesiyle derin bir tartışmanın önü açılmış oldu.
1992'de toplam oylar içinde %87 olan beyaz ağırlığı, 20 yıl içinde, son seçimlerde %70'e gerilemiş durumda. Obama %30'a ulaşan "öteki" oylarının %80'e yakınını alarak başkan seçildi. Başka bir ifade ile geleneksel Demokrat Parti tabanına, beyaz olmayan kesimler, kadın, genç ve düşük gelirli oylardan büyük bir destek eklenmiş oldu. Bu durumun etnik, dini ve sınıfsal altyapısıyla uzun yıllar devam edecek bir kimlik politikasına dönüşme potansiyeli bulunuyor. Eğer Obama bunu başarabilirse Cumhuriyetçilerin hem doğal hem de siyasal trendler karşısında fazlaca bir şansı kalmayabilir.
Bugün ABD seçimlerini kazanan demokrat partinin kökleri 18.yy'ın sonlarında Federalist Partiye muhalefet edecek bir hareket olarak Demokratik-Cumhuriyet Partisi olarak kuruldu. 2012 Amerikan siyasal denklemi, orta vadede, sadece Cumhuriyetçileri değil geleneksel Demokrat parti tabanını ve elitlerini de sosyal ve psikolojik bir makasa sokacaktır. "Azınlık ve öteki" elitlerin kaldıracı üzerinden iktidar olma denklemi, Cumhuriyetçi veya Demokrat partili olmaktan bağımsız bir şekilde, Amerikan siyasal aklının ilk anda kolay bir şekilde sindirebileceği bir fenomen değildir.
Her iki parti, dinamikleri çok daha karmaşık olan farklılıklarını uzunca bir süredir salt mali politikalara ve devletin ekonomideki rolüne indirgeyerek bugünkü manzarayı kendileri hazırlamış oldular. En genel anlamda WASP dışı kitlelerin farklı kimlikler üzerinden siyasal hareketlenmeye maruz kalacağı fazlaca hesaplanmamıştı. Bu yeni fenomenin sadece Cumhuriyetçileri sıkıştıran değil "WASP Demokratları" da bir turnusol testinden geçireceği muhakkaktır.
Yeni dönemin gündemi
Obama'nın başkan seçilmesini "siyasi doğruculuk" adına fazlaca ciddiye almayarak sindiren Amerikan aklı, bu durumu büyük ölçüde "bir talihsizlik" veya "ırk meselesi" hesabının kapatılması olarak değerlendirdi. Benzer şekilde 2012 seçimlerinde, Amerikan kurucu aklını temsil eden Cumhuriyetçi damarın, Bush ailesinden (1988) bu yana lider çıkaramamış olmasının üzerinde de fazlaca durmuşa benzemiyorlar. Son seçimde "Müslüman" kökleri olan bir siyah başkan adayının karşısına zengin, beyaz ama "Mormon" olan bir başka "öteki" ile çıkan çıkan Cumhuriyetçiler aslında "yeni Amerika'ya" seçimleri kaybettiler.
Obama bugüne kadar ikinci kez kazanan başkanlar içinde ise "en zayıf" seçim zaferini elde etti. Bunda, Ohio'da Obama'ya seçim kazandırtan ekonomik krizin payı elbette çok büyüktü. ABD'yi ikinci Obama döneminde ortaya çıkan yeni siyasal trendlerinin dışında geçtiğimiz dönemin sorunları bekliyor. Büyük ölçüde tıkanmış olan ve yer yer başkanı işlevsiz hale getiren hükümet sistemi sorun üretmeye devam edecek. Obama'nın yeni dönemde de gündemi büyük ölçüde iç ekonomik ve idari sorunlar olmaya devam edecek. Hem seçimlerle ortaya çıkan "siyasal demografinin" hem de "ekonomik sorunların" makasına daha fazla girecek bir ABD ortaya çıkarabilir. Bunun dünyada "daha az Amerika" anlamına gelip gelmeyeceğini göreceğiz!