2012'yi geride bırakırken, son on yılın en önemli siyasal başlığı olan vesayetle mücadele ve darbelerle yüzleşme sürecinin genel bir değerlendirmesini yapmakta yarar var.
Siyasal sistemin vesayetçi etkilerden arındırılması süreci, 2000'lerin başından itibaren Türkiye siyasi gündeminde önemli yer tutuyor. Bu dönemde yasal ve anayasal düzeyde başlayan sivilleşme süreci, 2007'den itibaren darbe teşebbüslerinin yargı önüne çıkarılması ve 2011'de başlayan askeri darbe yargılamaları ile devam etti. 2012'de bir yandan bu süreçler tüm hızıyla devam ederken, diğer yandan TBMM'nin darbelerle yüzleşme sürecine dahil olduğu yeni bir safha başladı.
Darbelerin yargılanması
Sivilleşme sürecinin yargı ayağında geçtiğimiz yıl yaşanan gelişmeler, Türkiye'de olağanüstü bir dönemin yavaş yavaş sona erdiğinin sinyallerini verdi. Derin devlete yönelik ilk operasyon olarak bilinen Atabeyler davasının sonuçlanması ve Balyoz davasında kararın açıklanması, sembolik bir rol oynadı. Ergenekon davasında da sona yaklaşılması ile birlikte 2013'te darbe teşebbüsü davalarının tamamen sona ermesi bekleniyor.
Darbe teşebbüslerine yönelik soruşturma ve davaların vesayetçi aktörlerin siyasal sistem üzerindeki ağırlığını ortadan kaldırması ve 12 Eylül (2010) referandumunda 12 Eylül darbesinin yargılanmasının önünün açılmasıyla beraber, darbe fiillerinin yargılanması süreci başladı. Bu alanda ilk adım, 1980 cuntasının adalet önüne çıkarılmasıydı. Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı davanın 4 Nisan 2012 günü görülen ilk celsesi, Türkiye tarihinde ilk kez darbecilerin hesap vermek zorunda kaldığı önemli bir dönemeci temsil etti. Davanın bir başka dikkat çekici yönü, siyasi yelpazenin her yerinden aktörlerin davaya müdahillik talebinde bulunması oldu. Böylece, darbe teşebbüsü yargılamalarında sağlanamayan konsensus darbe yargılamalarında sağlanmış oldu. 12 Eylül'ün yargılanması, başarıya ulaşan diğer müdahalelerin de yargı önüne çıkması ihtimalini kuvvetlendirdi. Bu alanda en somut gelişme, Çevik Bir ve Kemal Gürüz'ün de aralarında bulunduğu isimlerin tutuklandığı 28 Şubat soruşturması oldu.
Darbelerle yüzleşmede yasama dönemi
Türkiye'nin sivilleşme serüveni, toplumdan ve siyaset kurumundan alınan desteğin yargı eliyle sistemi dönüştürmesine endekslenmişti.
2012, yasama organının bu alanda çok daha etkin bir rol oynadığı yeni bir denkleme işaret etti. Bu çerçevede TBMM çatısı altında atılan en somut adım, dört partinin desteğiyle kurulan Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nun çalışmalarıydı. Çok sayıda mağdurun tanıklığına başvuran Komisyon, Kasım ayında tamamladığı raporda 1960, 1971 ve 1980 müdahalelerinin yanı sıra 28 Şubat ve 27 Nisan süreçlerine de yer verdi. Böylece Cumhuriyet tarihinde ilk defa TBMM, kendisine karşı işlenen suçlarla yüzleşme imkânı bulurken, askeri müdahaleleri kamuoyu vicdanında mahkûm etti.
Yasama organının sergilediği işbirliği ve kararlı tutum, sivilleşme gündeminin yasama odaklı yeni bir safhaya evrilmesini beraberinde getiriyor. Son dönemde Adnan Menderes'e iadei itibar yapılması gündeme gelirken, 12 Eylül'ün izlerini silecek sicil affı çalışması da darbe kaynaklı mağduriyetlerin siyasi eğilimden bağımsız olarak giderilmesi umudunu doğuruyor. Bu çerçevede AK Parti'nin darbe döneminden kalan 295 yasa ve yönetmeliği değiştirerek hukuku sivilleştirme hedefine yönelmesi de TBMM'nin yakın gelecekte sivilleşmenin taşıyıcı aktörü olacağının sinyallerini veriyor.
Türkiye'nin gündeminde 2007'den beri önemli yer tutan askeri müdahale süreçleri ve sivilleşme tartışmaları, darbe müteşebbislerinin yargılanmasında gelinen nokta ve Komisyon raporunun tamamlanması ile birlikte yeni bir döneme girdi. Bu çerçevede asker- sivil ilişkilerinde elde edilen kazanımları tahkim edecek ilk adım, 1980 cuntasının yargılanmasıyla atıldı. Darbe suçunun toplumun tüm kesimleri açısından maliyeti, Meclis'te sergilenen işbirliği ile gözler önüne serildi. Sorumluların hesap vermesine eşlik edecek düzenlemelerle yasama organı, gelecek dönemde sağlam temellere dayanan bir sivil siyaset kurumunun inşasında önemli rol oynayacaktır.