Doğduğum
kasaba Orzinuovi, yüzyıllar boyunca Venediklilerin kontrolündeymiş. Kuzey'de biz Brescialıların aksanı, güneylilerden biraz farklıdır. Yıllar sonra bir kadın bunu tanıştığımızda bana söylemişti. 1957'de doğduğumda bana dedemin adını koymaya karar vermişler: Cesare. Fakat babam Claudio olsun diye diretmiş, nüfusa yazdırdığında da iki ismi birlikte yazdırmış. Ben bunu ilkokula başladığım altı yaşında öğrendim. Öğretmen, beni "Claudio" diye çağırdı ama ben Cesare'ydim. Belki de iki ismimin olması karakterimin iki farklı yönünü ortaya çıkardı. Ailem, arkadaşlarım, takım arkadaşlarım için hep Cesare, ufakken Cesarino oldum ama bir de Claudio vardı içimde. Cesare dengeli, çok çalışkan, uyumlu bir adamdı. Claudio ise sanatsever, biraz uçuk, çok daha hassas. Sanat okumak istiyordum ama annem çok diretti, Cesare bir diploman, bir mesleğin olsun diyordu. Bu yüzden matematik okudum, mimar olacaktım. Tasarlamak, ortaya bir eser koyma fikri hoşuma gidiyordu ama olmadı. Futbolcu oldum. Babamı kaybettiğimde 16 yaşındaydım. Bizim kasabada Vittorio Emanuele Meydanı vardı, bir cumartesi günü öğleden sonraydı. Cremonese'nin B takımında oynuyordum, maçtan dönmüştüm, meydandaki kafede sıcak bir çikolata içmek istiyordum. O arkadaşlarıyla kafede oturuyordu. Sadece bakıştık, tek kelime konuşmadık ama birbirbirimizi beğenmiştik. Ertesi gün okul çıkışında onu bekledim. Ben 18 yaşındaydım, Manuela ise sadece 15 yaşındaydı. O gün birbirimizi çok sevdik ve bir daha hiç ayrılmadık. O güne kadar...
BABAMI GENÇ YAŞTA KAYBETİM
1982'de İtalya'nın Dünya Kupası'nı aldığı yaz Manuela ile evlendik. Juventus'ta forma giyiyordum. Nikahta şahitlerimiz takım arkadaşlarım Antonio Cabrini ve Domenico Pezzolla idi. 30 yıl boyunca inanır mısınız sadece bir kez tartıştık. Komikti, bir tenis raketi yüzünden. Çocuklar büyürken aldığımız kararlarda bir kez olsun ters düştüğümüzü hatırlamıyorum. Manuela ile birbirimizi çok sevdik. Babamı genç yaşta kaybettim ama ondan yaptığım işe saygı duymayı ve enerjimi sonuna kadar vermeyi öğrendim. Futbol, bankacılık gibi bir meslek değil. Sabah gidip, akşam geldiğin... Futbolcu ya da teknik adamsan tutkularınla hareket edeceksin, onu yitirdiğinde bir hiçsin. Annemden ise sevmeyi öğrendim, doğru sevmeyi. Bir insanın kalbini, beynini kullanmasını öğrendim. Bence aşkın çok türlüsü var. Bir kadını sevmek, çocuklarını sevmek, dostlarını sevmek. Hayatım boyunca insanların sevmekten korktuğuna şahit oldum, aşkı yaşamaktan korkuyorlar, kaybedeceklerini sanıyorlar. Çünkü aşkta vermek zorundasın, belki de kolay olan hiç aşık olmamaktır, belki de insanlar egoizmlerin mahkumudur ama mutluluk bence bu değil. Manuela'dan çok şey öğrendim hayatta. O bir eşten daha çok hayatım boyunca en yakınımdaki arkadaşımdı. Bana her zaman hayattan ne istediğini iyi sorgula Cesare derdi. Lecce bana teknik adamlık teklif ettiğinde çocuklar ufaktı, "Siz olmazsanız teklifi kabul etmeyeceğim" dedim, tek kelimeyle cevap verdi: "Gidelim" Çok para kazandık ama maddiyat hiç önemli olmadı, ben hiç zengin olmak istemedim ama bir şeyler yapmak ve kazanmak istedim hayatta.
NE SÖYLERSEM SÖYLEYEYİM , YETERSİZDİ
Size futbolculuk ve teknik adamlık kariyerinden pek bahsetmek istemem, bunları zaten biliyorsunuzdur. Venezia'yı çalıştırırken, 2001 yılında Manuela'nın göğsünde kötü huylu bir kütle buldular rutin kontrolde. Hemen ameliyata aldılar, 2.5 yıl boyunca bir daha o kabus günleri yaşamadık ama sonra... Parma'dan ayrılmış Roma ile anlaşmıştım, hastalık yeniden Manuela'yı esir aldı, artık evden ayrılmak istemiyordu. Onun hayatı benim hayatımdı. Kemoterapi seanslarında elini tutmayacaksam hayatın ne anlamı vardı ki! Roma'da işe başlamadan ayrıldım ve aşkımızın başladığı kasabaya döndük. Paris'e tedaviye gitti, eşim yeniden hayata döndü, doktorlar çok umutluydu. Fiorentina'da göreve başladığımda her şey güzeldi, sağlığı yerindeydi, ama... Bu kez en acılı günler başladı. Son gün iki çocuğumla başında nöbetteydik, doktor son anlarında ailesi dışında kalanların seslerini bir gürültü olarak duyacağını ama bizim söylediklerimizi anlayacağını söyledi. Ona ne söylediğimi bende kalsın ama ne söylersem söyleyeyim yeterli olmadığını biliyorum. Manuela her şeyimdi. Futbola sarıldım. Manuela'dan sonra bir daha sevebileceğimi sanmıyordum. İnsan, büyük bir aşk yaşadığı kadını böyle kaybedince ömür boyu bir daha sevebileceğine inanmıyor işte. Zanzibar'ı çok seviyorum. Ailemle hep tatillerimi orada geçiririm. Eşim Manuela Caffi'nin adını taşıyan bir çocuk yuvası açtım orada, çocuklara bedava eğitim veriyorum ve onun adını yaşatıyorum. 2010 yılıydı. Floransa'da bir kafede rastladım ona. Çok şık, alımlı bir sarışın. Novella, futbolla ilgisi olmadığı için kim olduğumu bilmiyor. Doğrusu biriyle aşk yaşamak aklımdan geçmediğinden bir arkadaşımla tanıştırırım diye düşündüm. Bana ne iş yaptığımı sorduğunda ilaç şirketinde pazarlamacı olduğumu söyledim. Bana aksanımın değişik olduğunu söyledi. Floransa'da bir sokakta yürümeye başladık. Novella, karşıdan gelen her insanın "Merhaba Mister" demesine şaşırdı ve sonunda gerçeği anladı. Ben Floransalılar için Mister Cesare Prandelli'ydim. 53 yaşında tekrar aşık olduğumda "Bir daha sevemem" dediğim o günleri hatırladım. Bu doğaya aykırıymış, bir başka kadını sevebilirmişim. Aramızda 14 yaş fark var ama galiba onun bir ve benim iki çocuğumla beraber ikinci hayatlarımızı yaşıyoruz. Novella evin patronu, milli takımdaki oyuncum Antonio Cassano gibidir, aklına geleni anında insanın yüzüne söyler, Novella bana çok şey öğretiyor, onun tavsiye ettiği kitapları okuyorum, yine ailece Zanzibar'a tatile gidiyoruz. Benim hayatım futbol, her maçı izlerim, Novella ise elinde iPad ile yanımdan ayrılmaz. İkinci hayatımızda, hiç yapmadığım bir şeyi yapacağım şimdi. Ülkem dışında bir takım çalıştıracağım. Galatasaray ile anlaştım. Yarın Novella ile İstanbul'a geliyoruz. Görüşmek üzere..