- Neden gidemediniz?
- Kazakistan'a kadar gittik. Ama orada bana bir araba çarptı va ambulansla Türkiye'ye getirildim. Amsterdam'dan Türkiye'ye gelişimiz dört ay sürdü, İstanbul'dan Kazakistan ise dört buçuk ay sürdü. 10 bin kilometreyi kazaya kadar bisikletle tamamladık. Çadırda yaşadık.
- Bir insan neredeyse dokuz ay boyunca bisikletle seyahat edince hayatında neler değişiyor?
- İhtiyaçlarınız farklı yönde değişmeye başlıyor. Özbekistan'dayken çölden geçtik, "Su bulabilecek miyiz" endişesi yaşadık. Aral Gölü'nün kenarından geçerken, dünyanın pamuk ihtiyacı nedeniyle bir gölün nasıl kuruduğuna şahit olduk. Kurutulmuş gölün havzasında kullanılan kimyasal ilaçların rüzgar yoluyla insanların derilerini bir asit gibi yaktığını gördük. Tüm bunları yaşayınca, "Bundan sonra iyi şeyler yapan iyi insanlar için çalışacağım" dedim. Fişi çektim!
- Bulabildiniz mi?
- Buldum. Meğer dünyayı gezip dolaşıp Büyükadada yaşamak isteyecekmişim.
EN ÇOK PARAYI ORGANİK GIDAYA HARCIYORUM
- Şehirde yaşayanlara ne yapmalarını önerirsiniz?
- Şükran duysunlar. Masamızdaki yemek, başımızdaki dam ve hayatımızdaki her şey için şükran duymamız gerekiyor. "Bu gıdayı kim üretti, bu üretilirken onu üreten çiftçiye emeğinin karşılığı verildi mi, toprağa, suya gereken saygı duyuldu mu, yoksa kimyasallarla bozuldu mu?" diye sorgulamamız gerekiyor. Sürekli 'Tüketmeliyiz' baskısı altındayız. Karamsarlığımızı tüketerek aşabileceğimizi sanıyoruz. Aslında durum bunun tam tersi. Ne kadar az şeye ihtiyacımız olduğunu farkederek, kendimizi sevmediğimiz işlerde olmaya zorlamamalıyız. Kompostu hayatınıza sokabilirsiniz. Bir arkadaşım Levent'te son derece lüks bir sitede yaşıyor ve bahçesinde kompost yapıyor.
- Çalışma düzeniniz de farklı sanırım.
- Bir beyaz yakalı, çocuğu ve eşiyle ilgilenmek için hafta sonunu, tatil için yılın 15 gününü beklemek zorunda. O iki hafta için öyle büyük beklentileri oluyor ki insanların, kötü geçen 340 günün acısını o tatilde çıkarmak istiyor herkes. Oysa hiçbir tatil o beklentiyi karşılayamaz. İnsanın normal hayatını tatille birleştirmesi, bu kadar kendini zorlamaması gerekiyor. Ben hiçbir şeye para harcamıyorum, hiçbir şey tüketmiyorum ama gıdaya herkesin verdiğinin iki katını veriyorum.
- Nasıl oluyor o?
- Çünkü organik olan pahalıdır. Ucuz gıdayı sorgulamak gerekiyor. Bir kilo mercimeğin bir kilo olması için nasıl bir üretim yapıldığını sorguladığımda, almıyorum. Sütümü buradaki ineklerden alıyorum, litresi 3 TL. 1 TL'ye markette süt var. Ama bunu üreten kadın, litresinden 3 TL kazanmasına rağmen geçinmek için halen temizlik işi yapıyor. Ucuz üretim, birilerine yapılan haksızlık aslında. 10 yılda bir havlu alıyorum.
- Ailenize de vakit ayırabiliyorsunuz...
- Eşim haftanın üç günü Bilgi Üniversitesi'nde ders veriyor, benim de toplantılarım olduğunda şehre gidiyorum, onun dışında evden çalışıyorum. Bu nedenle çocuğumuza vakit ayırabiliyoruz.
- Büyükadada yaşamanın zorlukları var mı?
- Zorluk evimizin olduğu yerdeki yokuş. Evde bir şey bittiğinde gitmemiz yarım saat sürüyor. Bir çaba harcamak gerekiyor. Ama bir yandan spor salonuna para vermek zorunda kalmıyorum, günlük sporumuzu bu yolla hallediyoruz. İnsanlar evlerinden çıkıp, arabalarına biniyor, spor salonuna gidip yürüyüş bandına çıkıyor. Çok saçma değil mi? Bir zamanlar bunu ben de yapıyordum... Ekolojik yaşam bazı şeyleri sorgulamakla oluyor. Buradan İstanbul'a gitmek için vapura binmemiz gerekiyor, yol uzun sürüyor ama ben vapuru ofis olarak kullanıyorum. İşlerimi yolda hallediyorum.
TELEVİZYONUMUZ VE ARABAMIZ YOK, ASLA OLMAYACAK!
- Adaya yerleştiniz ve burada nasıl yaşıyorsunuz?
- Şehir hayatını neredeyse unuttum gibi. Hep dışardayız, evi sadece yatmak ve yemek pişirmek için kullanıyoruz. Bahçeyle uğraşmayı çok seviyoruz. Kendi sebzemizi ve meyvemizi yetiştirmeye çalışıyoruz. Yoğurdumu, ekmeğimi kendim yapıyorum. Zeytin ağacından zeytinlerimi toplayıp, ezme yapıyorum. Eve naylon torba sokmuyorum, her yere bez çantamla gidiyorum. Ufak tefek ambalajlı ürün almam gerekirse, bu ambalajları geri dönüştürüyorum. Bir şey aldığımda en kalitelisini alıyorum ki, uzun yıllar dayansın... Ekmek kırıntılarını bile atmıyorum, kuşlara veriyorum. Bunlar çok basit gelebilir ama bir şeyleri değiştiriyor. Mutfak çöplerimizi komposta dönüştürüyoruz.
- Komposta dönüştürmek nedir?
- Organik çöplerinizi yani mutfak çöplerinizi toprağın üzerine koyup, biraz gazete kağıdıyla karıştırıp bıraktığınızda muhteşem bir gübre elde ediyorsunuz. İstanbul'da bir kişi günde bir kilo çöp çıkartıyor. Korkunç bir rakam. Çöp hem metan gazı çıkarıp küresel ısınmaya neden oluyor, hem de çöp suları sulara ve toprağa karışıyor. Kompost bunu bertaraf etmenin pratik ve kolay yolu. Bir de solucanlı kompost kutumuz var. Evlerde de kullanılabiliyor. Kat kat raflardan oluşuyor. Kırmızı kaliforniya solucanı var içinde, bu solucanlar tüm atıkları yiyorlar, yedikça yukarı çıkıyorlar, alt katta da bu solucanın ürettiği çok değerli bir gübre kalıyor. O gübreyi bahçenizde kullanabiliyorsunuz.
- Bahçenizdeki sebze meyveler tüm ihtiyacınızı karşılıyor mu?
- Hayır. Buğday Derneği'nde çalışıyorum ve 'yüzde yüz ekolojik pazarları' kuruyoruz. Bunlardan biri Kartal'da. Oraya gidip ihtiyacımızı alıyorum. Deterjan olarak sabun, sirke kullanıyorum. Market ihtiyacımız çok az, tuvalet kağıdı falan gibi basit şeyler. Televizyonumuz, arabamız yok. Hiçbir zaman da olmayacak. Ortalama birinin yılda 45 günlük maaşı, arabasının benzin, tamir, bakım gibi giderlerini karşılaya gidiyor. Korkunç! Çocuğunuzu kreşten itibaren özel okulda okutursanız, üniversite sonunda ona faiziyle 700 bin lira harcamış oluyormuşsunuz. Bu parayı biriktirin, çocuklarınıza verin işini kursun.
- Kanonuz var, onunla ne yapıyorsunuz?
- Fosil yakıtla çalışan araçlardan hoşlanmadığımız için, bir de bir insanın kendi gücüyle bir yerden bir yere gidebilmesi çok keyifli olduğu için, hayatımıza kanoyu da soktuk. Adanın bir yerinden bir yerine gidebiliyoruz. Denizle daha yakın ve içiçe olabiliyoruz. Bu yolla adadaki en güzel yerlerde sakince denize girebiliyoruz. İnsan motor sesi olmadan kendini dinleme fırsatı bulabiliyor, bu çok özel bir his.
- Kızınızın ihtiyaçları nasıl çözülüyor?
- Şu an bize ihtiyacı var, biz de yanındayız. Adada kreş yok ama adadan ayrılmak istemeyen ailelerle birlikte çözüm bulduk. Haftanın bir günü birimizin evinde tüm çocukları topluyoruz, birimiz öğretmen oluyor. Alternatif eğitim sistemleri konusunda kendimizi de eğittik. Doğanın içinde anlatıyoruz her şeyi onlara. Evdeki eşyalarımın da, kıyafetlerimin de yüzde 80'i ikinci el. Ben de başkalarına veriyorum. Böyle yaşamak kendinden fedakarlık etmek değil aslında. Doğayla dost olduğuma inanıyorum. Bana verdiği muhteşem şeyler karşılığında ben de ona bir şeyler vermeye çalışıyorum.