PulItzer ödüllü, Kanada asıllı, Amerikalı gazeteci Ian Johnson çok tartışılacak bir kitaba imza attı. Kitabın İngilizce adı:
A Mosque İn Munich. Mikado Yayınları tarafından
Münih'te Bir Cami olarak Türkçeye çevrildi. Altbaşlığı:
Naziler, CIA ve Müslüman Kardeşlerin Batıdaki Doğuşu. Anlattığına göre Johnson, Londra'daki bir sahafta ilginç bir harita görmüş. Münih Camii'ni, Kâbe, Mescid-i Aksa ve Sultanahmet Camii ile birlikte İslam'ın dört önemli merkezinden biri gibi gösteren bu haritanın peşine düşüp Almanya'ya gitmiş. Keşke Johnson, yıllar süren bir araştırmaya neden olduğunu söylediği bu haritayı kitaba da koysaymış. Johnson'ın çalışması, ön yargılardan bütünüyle arındığı söylenemeyecek olsa da, bazı bakımlardan önemli. Birincisi: Spesifik bir olaya odaklanarak o dönemde süregiden ilişkilerin küçük bir prototipini çıkarmaya çalışmış. İkincisi; en az üç yıl süren ciddi bir araştırmacı gazetecilik onu bazı ipuçlarına ulaştırmış.
VON MENDE VE AZINLIKLAR
Mevzu kısaca şu: Prof. Dr. Gerhard Von Mende, Rusya'daki Türk azınlıklar üzerine akademik çalışmaları olan bir öğretim üyesidir. 2. Dünya Savaşı'nda Nazi istihbaratının bir uzantısı olarak çalışır. Ruslarla birlikte savaşan ve Almanya'ya esir düşen Türk asıllı (Özbek, Tacik, Kırgız, Türkmen, vs.) Müslümanları, Rusya'ya karşı örgütler. Yazarın iddiasına göre bu kişiler arasında Baymirza Hayit gibi tanınmış Türkologlar da var. Gerçi, Hayit'in Mende yüzünden Türkçü olduğunu iddia etmek saçma olur. Savaş biter, Almanya yenilir, Naziler tutuklanır, ama Mende'ye ilişilmez. Hatta çalışmalarını sürdürmesine izin verilir. Mende, kendisiyle birlikte olan çoğu Müslüman azınlıklara yardım eder. Herşeye rağmen Mende gücünü kaybetmiş, savaş sonrasında aktörler değişmiştir. Nazi istihbaratının Batı Almanya'da bıraktığı boşluklara CIA yerleşmiştir. Batı Almanya'da yaşayan müslümanlar bu kez de soğuk savaşın enstrümanı haline gelmiştir. Yazarın iddiasına göre CIA, talihsiz bir şekilde Nazilerin izlediğine benzer bir yol izlemiş ve Rusya'nın etkisi altında kalan, kalması muhtemel bölgelerin müslümanlarını örgütlemeye çalışmıştır. Bunun için Radyo Özgürlük, Özgür Radyo gibi yayın istasyonları; bu tür öğrencileri barındıran ve eğiten enstitüler kurmuştur. Geliyoruz kitabın adına... Von Mende, himaye ettiği Müslüman azınlıkları bir arada tutmak ve daha kolay kontrol edebilmek için Münih'te bir ibadethane-İslam merkezi kurulmasını önerir. Hatta bu iş için bir imam bile seçer. Fakat, bu proje kolaylıkla hayata geçmez. Yapılması uzun yıllar alır. Bu süreçte yapım çalışmalarının ve caminin kontrolü de Rusya'dan gelen Türk kökenli müslümanların elinden çıkıp, Arap ülkelerinden gelen ve Said Ramazan'ın çevresinde toplanan genç öğrencilerin eline geçer. 'Müslüman Kardeşler'in Batıdaki Doğuşu' derken bu kastediliyor. Yazarın iddiasına göre bu gençlik hareketleri ve liderleri Batılı ülkelerin istihbarat örgütleri tarafından desteklenip kullanılmış olabilir. Johnson'a göre Batılılar en azından bunu denemiş ama kontrolü kaybetmiştir.
- Bu araştırmayı yapma nedeniniz, gerçekten de bir sahafta gördüğünüz harita mı?
- Sözünü ettiğiniz harita benim caminin önemini anlamamı sağladı ama tek ipucu o değildi. Daha önce de Müslüman Kardeşler'in Avrupa'da niye bu kadar güçlü olduğu konusuna kafa yorardım. Bunu Avrupa'ya 1960 ve 70'lerdeki büyük göç dalgalarıyla gelmelerine bağlıyordum. Ama anladım ki Kardeşlik köklerini Avrupa'ya 1950'lerde salmış, özellikle Nasır'ın baskısından kaçarken.
- Sizin için en yararlı kaynak ya da arşiv hangisi oldu?
- Gerhard von Mende'nin kişisel arşivi. Kayıtlarını titizlikle tutmuştu. Karbon kağıdı kullanarak yazdığı bütün not ve mektupların kopyasını çıkarmıştı. Elimde von Mende ile yardımcısı Baymirza Hayit'in on yıllar boyunca birbirlerine yazdıkları harika mektuplar var.
- Arapça, Türkçe, Rusça gibi dilleri biliyor musunuz?
- Hayır, bilmiyorum. Zaten bu yüzden kitabımı bir ilk çaba olarak tanımlıyorum. Ayrıca, kitabım İslam hakkında değil, Nazilerle başlayıp CIA ile devam eden, Avrupa ve Kuzey Amerika devletlerinin İslam'ı politik amaçlar uğruna kullanma çabaları hakkında. Ama ziyaret ettiğim Kahire ve Moskova'daki bazı araştırmacıların bana bu konuda yardımı oldu.
- Konsolosluklar ya da istihbarat görevlileri tarafından gönderilen bilgi notlarına yer vermişsiniz. Geçtiğimiz yıllarda yayımlanan Wikileaks belgelerinin içeriğine baktığımızda bu tür notların genellikle kesin bilgiler içermeyen, yorumlar barındıran, hatta yer yer dedikodudan ibaret olan kaynaklar olabileceği ortaya çıkmadı mı? Bu kaynaklara ne kadar güvenilebilir?
- Bütün kaynaklar hakkında şüpheci olmak gerekir. Diplomatik görevliler tabii ki istihbarat servisleriyle kendi kanılarını paylaşıyor. Bu yüzden İsveç Gizli Servisi, Said Ramazan'ı Amerikan ajanı olmakla itham ettiği zaman benim bu iddiayla ilgili çıkarımım bu ajanın herhangi bir kanıta sahip olmayıp, yorum yaptığı oldu. Kitapta da öyle verdim.
- Münih Camii'nin yapılması fikri ile Von Mendel gibi isimler arasında nasıl bir bağlantı var.
- Batı Almanya, Müslümanları politik kazanç elde etmek için kullanmak istedi. Özellikle muhafazakar Batı Alman politikacılar sürgünde yaşayan, hepsi müslüman olmayan ama müslümanları da içeren, bu insanların Almanya'nın Oder-Neisse hattındaki toprak kayıplarının geri alınmasında faydalı olabileceğini düşündüler. Von Mende bir cami yaptırarak bu insanları Batı Almanya'ya bağlayabileceğini ve sadık vatandaşlar haline getirebileceğini düşündü. Ben ayrıca onun bir hümanist olduğunu ve bu insanların ibadet etmek için doğru düzgün bir yere sahip olma hakkını savunduğunu düşünüyorum.
- Ama kontrolü kaybettiler?
- Sovyetler Birliği'ndeki Türk bölgelerinden gelen daha az eğitimli Müslümanlar, Said Ramazan'ın liderliğindeki Müslüman Kardeşler'e bağlı öğrenciler tarafından saf dışı edip, projenin kontrolünü ele geçirdi.
RAMAZAN'IN AJANDASINA ULAŞAMADIM
- Kitabınızdan Rusya'daki azınlıkların ve Arap İslamcıların Naziler ve CIA tarafından manipüle edildiği izlenimini ediniyoruz. Sanki bu insanların kendi ajandaları yokmuş ve oyuncak olmuşlar gibi. Aksi de olamaz mı?
- Bu eleştirinin haklı olabileceğini kabul ediyorum. Kahire'ye gidip Ramazan'ın eski yoldaşlarıyla konuşmama rağmen Müslüman Kardeşler'le ilgili kaynaklara tam olarak ulaşamadım. Sözgelimi Said Ramazan'ın kişisel notlarını bulamadım ve benim için onun kafasının içine girip ne yapmaya çalıştığını anlamak zordu. Kitapta Ramazan'ın kendi gündemi ve ajandası olduğuna işaret etmeye çalıştım ama bunu layıkıyla yansıtamadım, çünkü onunla ilgili belgelerim yetersizdi. Kendimi savunmam gerekirse bunun kaçınılmaz olduğunu söyleyebilirim, çünkü o zamanlar Müslüman Kardeşler bir tür yeraltı örgütüydü. Arşiv tuttuklarını sanmıyorum.
- CIA'in eski Nazilerle iş birliği yapması, sorunlara yol açmadı mı?
- CIA, amaçların araçları meşru kıldığını düşündüren yaklaşımın uç bir versiyonunu uyguladı. Gizli bir örgüt olduğu için kamuoyunun bu konudaki görüşünü önemsemedi.
- Avrupa bu tür extreme yaklaşımlar için nasıl oldu da diğer ülkelerden (ABD gibi) daha uygun bir zemin sağladı?
- ABD daha çok ortalama eğitim seviyesinin üzerinde ve maddi durumu daha iyi olan göçmenleri kabul etti. Avrupa'ya kabul edilen göçmenlerin hem eğitim seviyesi hem de maddi durumları daha düşüktü. Bu da onları radikalizme daha yatkın bir hale getirdi.
- Siyasal İslamcılık dediğiniz olgu nasıl oldu da Batı'nın kontrolünden çıkıp kendi başına bir varlık haline geldi?
- Aslında sözünü ettiğimiz olgu hiçbir zaman bütünüyle Batı'nın kontrolü altına girmedi. Her zaman, az ya da çok, bağımsızdı. Batılı istihbarat servisleri bunu bir silah olarak kullanmayı denediler ama çoğunlukla başarısız oldular. Bu yüzden de zamanla kendileri için bir tehdit olmasını engelleyemediler.
YAYINEVİNE VE MUSTAFA MUTLU'YA NOT
Kitapta Müslüman Kardeşler'in kurucusu Hasan El-Benna'nın damadı, ünlü entelektüel Tarık Ramazan'ın babası, Said Ramazan'ın bu oluşumda önemli bir rol oynadığı iddia ediliyor. Johnson kitabı için epey çaba harcamış ama kanaatimce bugün artık eskisi kadar merkezi niteliği olmayan küçük bir caminin, küresel terörle bağlantısını kurmaya çalışarak şartları epeyce zorlamış. Mikado Yayınları, bu kitabı Türkçe'ye çevirerek önemli bir iş yaptı. Münih'te Bir Cami, her ne kadar özellikle ABD gibi ülkelerde İslamofobik çevreleri harekete geçirdiyse de, farklı boyutlarıyla okunması ve tartışılması gereken bir yapıt. Yayıneviniebrik etmek gerekir. Ama keşke, çeviri, redaksiyon ve dizgi konusuna daha çok önem verseydiler. Yeni baskıda bu hataları düzeltmelerini umuyorum. Bir not da Vatan gazetesi yazarı Mustafa Mutlu'ya... 4 Haziran 2012 tarihli, Radikal İslam'ın Avrupa'daki Üssü başlıklı köşe yazısında bu kitabı tanıtmış. Yazıyı, kitabı bütünüyle okumadan yazmış olabileceğine ihtimal vermek istemiyorum. Ama yazısında epey abartılı ve iddialı bir üslup kullanan, kitaptaki iddiaları, somut gerçeklermiş gibi lanse eden, üstelik de getirip Türkiye'ye bağlayan Mutlu'ya, bizzat yazarla yapılan bu söyleşiyi okumasını öneriyorum.