KUTSAL TOPRAKLARA DÖNME SÖYLEMİ ÇOK ESKİ
- Bir konferansınızda Luthercilik ile kolonyalizm ve hatta siyonizm arasında önemli bir bağ bulunduğunu söylemiştiniz.
- Kesinlikle. Bu, son derece Lutheran bir yaklaşım. Yani 'sadece metinler var ve başka hiçbir kaynak yok' düşüncesi. Her türlü şerhi, açıklamayı ve yorumu dışlayan bu yaklaşım İslam'ın ve Museviliğin dini geleneklerine aykırı. Sadece Kur'an var; hadis ya da tefsir yok demek kadar saçma. Bu imkansız. Şüphesiz biz şerhe, açıklamaya ve geleneklere ihtiyaç duyuyoruz metni anlamak için. Hıristiyan reform hareketi, dini 'sadece metin'e indirgedi. Bunun günlük hayattaki karşılığı 'sadece toprak' oldu. İnsansız bir toprak-ülke anlayışı gelişti. Ülke üzerindeki insanlar önemsizleşti. Oysa her yerde görüyorsunuz ki insanlar yüzlerce binlerce yıldır birlikte yaşıyor. Hindular ve Müslümanlar, Yahudiler ve Müslümanlar, Boşnaklar ve Hırvatlar... Sonra Avrupa geliyor ve taraflar birbirini öldürmeye başlıyor. Sonra da dönüp onlara diyorlar ki 'Aaa! Siz nasıl bir arada yaşayacağınızı bilmiyorsunuz. O zaman ayrılın. Sizin için tek çözüm bu.' Hindistan ve Pakistan'a bakın. İsrail ve Filistin'e, eski Yugoslavya'ya.
YAHUDİLERİN DİN ALGISI DEĞİŞTİ
- Kitabınızda Hobbes'tan Freud'a, Shakespeare'den kilise babalarına pek çok atıf var. Ama benim ilgimi çeken bölümlerden biri Hegel ile ilgili olanı. Hegel ile Almanya'daki Yahudi toplama kamplarını aynı başlık altında ele almışsınız. İslam'ın ve Yahudiliğin yeniden keşfedilip tanımlanması bağlamında Hegel'e özel bir önem atfetmişsiniz sanırım.
- Evet. Hegel'den soykırıma kadar olan, neredeyse 150 yıllık süreçte Aryan ve Semit ayrımı çok yaygın olarak benimsendi. Hegel şunu yaptı: İslam ve Museviliği birbirine benzeyen 'disiplin dinleri' olarak tanımladı. Hegel'e göre Allah'la kul arasındaki ilişki incelendiğinde, bu dinler bir tür 'kölelik ilişkisi' kuruyordu. Tanrıya kölelik... Bu yaklaşım bütünüyle yanlış değil ama Hegel'e göre bu ilişki kötü bir ilişkiydi. Çünkü ona göre Hıristiyanlık'ta insanın kendisi tanrıydı. Bir tür kölelik ilişkisi kurmaktansa, herkes kendi bireyselliğini tanımalıydı. Aryanlarla, Semitler arasındaki fark buydu.
- 1945'ten sonra ne değişti?
- Şimdiki çelişkiyi Hegel'in tablosunu kullanarak incelediğimizde Yahudiler artık 'iyi taraf'ta. Çünkü tanrıya bakışlarını değiştirdiler. Artık kendilerini onun kölesi olarak görmüyorlar, artık köle değiller. Bense onlar, 'Batının kölesi oldular' diyorum. Siyonizmin bir başka anlamı da Batı nosyonuna kölelik etmek.
- Müslümanlar henüz tam olarak köleleştirilemedi mi öyleyse?
- Müslümanlar, Batı için halen 'aşağı'nın, Semitlerin bir parçası. 'Biz seküleriz, Müslümanlar halen dindar' diyorlar. Daha önce Hıristiyanlar, 'Biz tek diniz, İslam din değildir' diyorlardı. Şimdi ise 'Din kötüdür ve İslam da en kötü dindir,' diyorlar. Onların kavramlarına karşı dikkatli olmamız gerekir.
İSRAİL,KOLONYALİST BİR DEVLETTİR VE İSRAİL'DE IRKÇILIK ÇOK ÖNEMLİ BİR PROBLEMDİR
- Columbia Üniversitesi'nde ders veriyorsunuz. Tezlerinizle ilgili bir tartışma sırasında sizi, İsrail'i kolonyalist bir devlet olarak tanımlamakla suçlamışlar. 'İsrail kolonyalist bir devlettir,' dediniz mi?
- Evet. Prensip olarak, eğer vadedilmiş bir şeyden bahsediyorsak, bu yalnızca bir toprak olamaz. Sözünü ettiğimiz vaat, dini göndermeleri olan bir ahittir. Oysa siyonizm, seküler bir ideolojidir. Söz gelimi Müslümansanız, domuz eti yiyemezsiniz. Elbette yiyebilirsiniz ama sonra da kalkıp 'Ben iyi bir Müslümanım,' diyemezsiniz. Bugün Filistin'in kendileri için vadedilmiş toprak olduğunu söyleyenlere bakarsanız da benzer bir durum söz konusu. Hem sekülerlikten hem de 'vaat'ten söz ediyorlar. Siyonizmin en iyi tarifini bir arkadaşım şöyle yapmıştı: 'Tanrı yok ama bu toprağı bize verdi.'
- Vaat diye bir şey yok ama toprak vadedilmiş...
- Gerçekte tanrı hiçbir zaman 'Toprak sizindir,' demedi. 'Toprak benimdir ve size şartlı olarak kullandırıyorum,' dedi. Ve bence o coğrafyada bu şartlara uyulmuyor. Şu anda Filistin'de yaşanan şeyler doğru değil.
- Nedir yanlış olan?
- Sözünü ettiğimiz o Lutheran yaklaşım. Yaşadığınız bir toprak üzerinde yaşayan diğer insanlar hakkında 'Bunlar burada yaşamamalı,' demek. Bu hiçbir şart altında kabul edilemez. Onların varlığını kabul etmeli, yaşam haklarına ve tarzlarına saygı göstermelisiniz. Görmezden gelemez, onların varlığını reddedemezsiniz. Onları oradan atmaya çalışamazsınız. Yaparsanız bu kolonyalist mantık olur. Bazı insanlar 'Yahudilerin gidecekleri yer yok,' diyor. Her şeyden önce bu tamamen doğru değil. Eğer konu politik etkinlikse, Yahudiler dünyanın pek çok ülkesinin bütün haklara sahip vatandaşlarıdır. Bu, İsrail devleti mantığı dışında da var olduklarını gösterir. Bu da İsrail dışında da, politik olarak Yahudi olmanın mümkün olduğunu gösteriyor.
- Aslında Yahudilik kendi içerisinde de keskin ayrımlar barındırıyor. Mesela Etiyopyalı siyah Museviler var ama bunlar görmezden geliniyor.
- Doğru. İsrail'de ırkçılık had safhada. Arap ülkelerinden gelen Museviler daha aşağı seviyede görülür. İsrail üniversitelerindeki ve hükümetteki kişilerin çoğu Aşkenaz'dır, yani Avrupa Yahudisi.
- Son olarak İsrail ile Türkiye'yi basın özgürlüğü bakımından karşılaştırmanızı istesek?
- Geçenlerde bu konuda ısrarlı sorular soran bir Türk gazeteciye şunları söyledim: 'Anlıyorum; Paul Auster gibi ünlü birinin, size ne yapacağınızı söylemesine bayılıyor olabilirsiniz, ama beni affedin. Buna hakkım olduğunu düşünmüyorum. Ben bu konuda pek çok sorunların olduğu bir yerden geliyorum. Size ancak orada yaşanan ve bir parçası olduğum sorunları anlatabilirim.