EN sık duyduğumuz yakınmalardan biri şudur: "Adamların tarihi bile yok ama yüzlerce tarihi film yaptılar. Biz, İstanbul'un fethinin bile doğru düzgün bir filmini yapamadık." Yine piyasanın içinde olanlar bilirler ki pek çok yapımcının gönlünde bir İstanbul'un fethi filmi yatar. Kimi hiç başlayamamış, kimi başlayıp bırakmış, kimi yapa yapa amatör bir belgesel yapmıştır. Piyasada çok sayıda fetih filmi projesi, senaryosu ve sponsor arayışı dolaşıp durur. Herkes çekilmekte olan bir fetih filmini konuşur. O, adeta, sinema sektörü içinde dolaşan bir heyula gibidir. Kimse görmemiştir ama herkes bilmektedir. Nihayet bir yapımcı-yönetmen kendi fetih filmini yapıp vizyona sokmayı başardı. Faruk Aksoy'un yapımcısı ve yönetmeni olduğu filmin adı:
Fetih 1453. Film, 16 Şubat 2012 Perşeme günü, adına ve ele aldığı olayın tarihine bir gönderme olarak saat tam 14:53'te 800 farklı salonda birden gösterime girdi. Filmin yapımına 17 milyon dolar harcandı. Dolayısıyla
Fetih 1453, bugüne kadarki en yüksek bütçeli Türk filmi. Filmde en son teknolojiyle işlenmiş yapım teknikleri kullanıldı. Konunun tarihi önemi, filmin yıllardır bekleniyor oluşu ve iddialı tanıtımlar da eklenince film bir anda gündeme oturdu. Sinema eleştirmenleri, yapımcılar, müzisyenler, hatta siyasetçiler film hakkındaki görüşlerini kamuoyuyla paylaşmaya başladı. Biz de olaya farklı bir açıdan bakıp filmin tarihi gerçeklere uygunluğunu sorgulamaya karar verdik. Filmin ilk gösterimine Atilla Dorsay ve Dr. Mehmed Niyazi Özdemir ile birlikte katıldık. Gazetemiz yazarı Dorsay film hakkındaki görüşlerini dünkü köşesinde paylaştı ve "Keşke biraz daha ayrıntılara girilebilse, örneğin Fatih'in sanat ve kültüre düşkünlüğü gösterilebilse ya da içine girilen Osmanlı, Katoliklik ve Ortodoksluk dünyalarından daha özel şeyler konabilseydi... Ya da kimi yerlerde film biraz aşırı bir milliyetçiliğe ve ulusal propagandaya saplanmasaydı. Yine de belli bir dengeyi koruyan ve temelde karşıtlarımızın da hakkını veren bir film," yorumunda bulundu. Özdemir, Osmanlı'nın kuruluş dönemi hakkında yazdığı makalelerden tanıdığımız bir tarihçi. Aynı zamanda Osmanlı tarihinin önemli olayları hakkında yazılmış çok satan tarihi romanların yazarı. Film çıkışında Özdemir'le kahve içip film hakkında konuştuk. Özdemir, 'kılıç dövüşü' ve savaş sahnelerinden etkilenmiş. Resimleri çok canlı bulmuş. Ama bir filmin büyük bir eser kabul edilebilmesi için bunların yeterli olmadığını düşünüyor. Böyle söylemesinin sebebi 'filmi çok gerçekçi ve inandırıcı bulmaması.' Şöyle diyor: "Bu film bende fetih olayının heyecanını uyandırmadı. Fazla inandırıcı bulmadım. Fantastik kurgu yapmıyor ve çok bilinen bir olayı ele alıyorsanız, tarihi filmlerin etkisi kendisini inandırıcı olmakta gösterir. 'Baştan sona yanlıştır' diyemem ama bu kadar para harcayan bir filmin tarihi gerçeklere daha uygun yapılması gerekirdi." Özdemir filmin tarihi gerçeklere birebir uyumlu olmasa bile en azından daha gerçekçi olabileceğini düşünüyor.
FİLMDE GÖRÜLEN MADDİ HATALAR
Özdemir, filmde ayrıca tarihi olayların doğru yansıtılmadığını ve birçok maddi hatanın bulunduğunu ifade etti. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Akşemsettin ak sakallı değil, köseydi: "Fatih'in hocası Akşemsettin filmde sakallı bir pir-i fani olarak canlandırılmış. Oysa Akşemsettin köseydi. Köse olduğu pek çok tarihi kaynakta var. Mesela bir anektod şudur. Hacı Bayram-ı Veli kendisine 'İstanbul'u fethedebilecek miyim?' diye soran 2. Murad'a 'Hayır! Sana da oğlun Alaaddin'e de değil; şu kundaktaki bebeyle (Fatih), bizim köseye kısmet olacak,' diyor. 'Bizim köse' dediği kişi, öğrencilerinden biri olan Akşemsettin'dir. İsmindeki 'ak' sıfatı sakalından gelmez."
Macar Urban kuşatmayı görmedi: "Filmde Macar Urban'a çok önemli bir rol verilmiş. Okul kitaplarında da benzer bir yanlış var. İnsanlar şunu düşünüyor. O büyük top dökülmeseydi, yani Urban olmasaydı İstanbul fethedilemezdi. Bu yanlış. Urban, evet, bir top ustasıydı. Edirne'de bir top döktü ama deneme atışında hayatını kaybetti. Urban, İstanbul surlarını görmedi. Bu topları döken kişi aslında Saruca Muslihiddin'dir. Aynı zamanda Rumeli Hisarı'nı yapan kişidir."
Fatih, İstanbul'u kuşatmaya mecbur kaldı: "Filmde Fatih, obsesif bir şekilde İstanbul'u almaktan başka bir şey düşünmeyen bir padişah gibi gösterilmiş. Bu algı doğru değil. Fatih'in İstanbul'u almak istemesinden çok almaya mecbur oluşundan söz edilebilir. Çünkü İstanbul, Osmanlı ülkesinin içinde küçük bir adacık gibi kalmıştı ve Osmanlı ülkesinde huzursuzluk çıkarıyordu. Şehzade Orhan'ın emrinde 800'e yakın Türk askeri vardı ve bunlar Bizans tarafından Osmanlı ülkesinde karışıklık çıkarmak için bir tehdit olarak kullanılıyordu. Bunların masrafları Osmanlı tarafından karşılanırdı. Osmanlı zayıf düştükçe ya da başka bir konuyla meşgul oldukça Bizans İmparatoru tahsisatın yükseltilmesini isterdi. Filmde de gösterildiği gibi Fatih, Karamanoğlu üzerine sefere çıkınca Bizans yine elçi göndererek Osmanlı'yı tehdit etti ve tahsisatın yükseltilmesini istedi. Fatih orada kabul etti ama Karamanoğlu'nun işini bitirip İstanbul'la daha sonra hesaplaşmayı kafasına koymuştu."
Hazreti Eyyüp'ün mezarı fetihten sonra bulundu: "Macar elçisi gelip kuşatmayı kaldırmadığı takdirde Osmanlı'ya savaş ilan edeceklerini söyledikten sonra Fatih'in çadırında büyük bir toplantı yapıldı. 27 Mayıs'ta yapıldı bu toplantı. O toplantıda Zağnos Paşa, Akşemseddin ve Molla Gürani hariç diğer paşalar 'Kuşatma kaldırılsın' dedi. O toplantıda Akşemseddin, Kuran'da geçen 'beldetün tayyibetun' ifadesinin ebced hesabıyla Hicri 857'ye geldiğini anlatan bir konuşma yaptı. Akşemseddin'in bu yorumu kuşatmanın sürdürülmesinde etkili oldu. Filmde buna yer verilmemiş. Onun yerine paşalar arasında bir tartışmayla, Akşemseddin'in Hazreti Eyyüp'ün mezarını bulmasına yer verilmiş. Bu konuda çok tartışma var. İnalcık gibi 'Böyle bir mezar yok; bu bir uydurmadır,' diyenler var.'Askeri galeyana getirmek için bulmuşlardır,' diyenler var. Ben bu görüşlere katılmıyorum. Bu mezar, filmde anlatıldığı gibi fetihten önce değil, sonra bulunmuştur."
Molla Gürani de olmalıydı: "Filmde Molla Gürani'ye hiç yer verilmemiş. Oysa Molla Gürani, Fatih'in en yakınındaki isimlerden biriydi. Kuşatmaya müritleriyle birlikte katılmış ve orduya destek olmuştur. Filmde Akşemsettin de yalnız gelmiş gibi gösteriliyor. Oysa o da öğrencileriyle birlikte gelmiştir."
Ulubatlı Ha san karakteri olmamış: "Ulubatlı Hasan adeta başıbozuk bir pagan gibi canlandırılmış. Bu yanlış. Ayrıca Hasan'ın Fatih'e o kadar yakın olması mümkün değil. Sıradan bir asker bu neticede. Sonra, Hasan'ın aşk yaşadığı Urban'ın gizli Müslüman evlatlığı da hiçbir kaynakta yok. Hasan bir yerde Justinien'le karşılaşıyor ve dövüşmeden önce onunla konuşuyor. Bunlar birbirinin dilini bilmez ki. Nasıl atışıyorlar anlamadım."
Mehtersiz savaş olmaz: "Osmanlı ve savaş deyince mehter akla gelir. Osmanlı'nın büyük bir mehter takımı var. Bu takımın adedi 5 bin 200'ü bile bulmuştur. Hatta 1526'da Mohaç Savaşı sıralarında Mozart bunu uzaktan dinleyip Türk Marşı'nı yazmıştır. Filmde mehtere hiç yer verilmemiş."
Fatih portresi eksik: "Fatih'in bir savaşçı ve stratejist olarak portresini beğendim ama Fatih bunlardan ibaret değil. Çok zarif ve entelektüel bir kişilik aynı zamanda. Mesela İmparator Konstantin'in iki yeğeni var. Oğlu olmadığı için ondan sonra bu ikisinden biri tahta geçecek. Fatih bu yeğenlerin öldürülmesini istememiş ve onlar da Müslüman olur. Birinin adı Has Murad Paşa; Otlukbeli Savaşı'nda şehit oluyor. Aksaray'daki Murat Paşa camisini Fatih onun hatırına yaptırıyor. Diğeri Mesih Ali Paşa."
"GÖRSEL AÇIDAN MUHTEŞEM"
Filmin danışmanlarından biri Prof. Dr. Feridun Emecen. Hatta Emecen'in filmden hemen önce 1453 isimli bir kitabı bile çıktı. Filmden sonra Emecen'in de görüşlerini aldık: "Film her şeyden önce görsel açıdan muhteşem bir yapım olarak Türkiye'de bir ilki gerçekleştirmiş. Tarihi akış itibariyle çok önemli bir aksama gözüme çarpmadı. Canlandırmalar tabii ki yapılacak, bunların bire bir tarihe uygun olmaları bu anlamda beklenemez. Gerçekten standartların üstünde bir yapım özelliği taşıyor. Bizans tarafı için de dengeli bir dil tutturulmaya çalışıldı. Benim danışman olarak katkım mümkün olduğunca tarihi zemini kaybetmemek ve bu zemin içinde olayların akışını tavsiye etmek ve bu zamana kadar üzerinde durulmamış yeni tesbit edilen bilgilerin bir şekilde bu zemine girmesini sağlamak noktasında oldu."
OLAYIN BÜYÜKLÜĞÜ FİLMİ BÜYÜTMEZ
"Tarihi filmlerde kurgu yaparken çok dikkatli olmak gerekir. Olayları derinliğine araştırdığınız zaman orada kurgu var zaten. Bu film, çok ciddi bir araştırmaya dayalı gibi görünmüyor. Senaryonun gerekleri ön plana çıkmış gibi. Bazen çok sıradan bir olayın ya da durumun filmini yaparsınız; çok büyük bir eser olur. Burada olayın kendisi büyük. İstanbul'un fethi çok önemli ve heyecanlı bir olay. Filmi yapanlar fethin bu öneminden ve heyecanından yararlanmışlar. Olayın büyüklüğüyle sinema filmini büyütmeye çalışmışlar. Halbuki o, bir ek unsur olabilir. Sen onu güzel anlatırsan en basit olay bile başyapıta dönüşebilir." Özdemir şöyle devam ediyor: "Böyle büyük olayların sürükleyici unsuru bizatihi kendisi olur. 'Oraya bir aşk koyalım, buraya bir aile dramı koyalım' diyerek senaryo yazılmaz." Özdemir'in bir eleştirisi de filmdeki karakterlerle ilgili: "Filmde gördüğüm tipleri gerçekçi bulmadım. O tipler olmamış. Avrupalı şövalye kahramanlar tipinde bir Ulubatlı Hasan'ı ben düşünemiyorum. Bizim Hasan tipimiz böyle bir tip değil."