Stefan
Zweig'ın
Yıldızın Parladığı Anlar kitabını çok severim. İnsan hayatında kırılma anlarının önemini, 'kaderin garip cilvesi' denilen şeyi tarihi anektodlarla şahane anlatır. Zweig, aramıza dönse ve bir spor kitabı yazsa, Konyalı Ayşegül Çoban'ın hikayesini de eklerdi herhalde... Ayşegül hem ekonomik şartlardan dolayı hem de daha iyi eğitim alabilmek için ailesinden ayrılarak yatılı okul yolunu tutan genç bir kız... Bir gün idealist bir beden öğretmeninin etüd sınıfına yolladığı "Halter yapmak isteyenler parmak kaldırsın," mesajına kendi deyimiyle "Bir heves oldu o yaşta... Halter ne, onu bile bilmiyorduk," diyerek olumlu bakıyor ve hikaye başlıyor... Kalorifer dairesinin yanındaki derme çatma bir odada önce sopalarla elemeler yapılıyor. Beden öğretmeni Sibel Ünlü'nün eşi, Halter Milli Takımı Antrenörü Talat Ünlü, Ayşegül'ü beğenmiyor. "Boş ver kızı heveslendirmeyelim," diyor... Eşine baskı yaparak Ayşegül'e küçük bir 'torpil' geçen Sibel Hoca bu kararında haklı çıkıyor: "Ayşegül'ü kızım gibi gördüğümden sporcu olmasını çok istedim. İlk başlarda tekniği zayıftı ama beni yanıltmadı ve azmiyle, çalışkanlığıyla bugünlere geldik. Talat'ı da utandırmış olduk!" Çoban ailesi Konya Aydınlıkevler'de, bahçeli, müstakil bir evde yaşıyor. Anne Döndü Hanım'ın sac böreği-çay mönüsü eşliğinde sohbete başlıyoruz. Önce, kızıyla gurur duyduğu her halinden belli olan baba Ali Bey'e bırakıyorum sözü: "İlk başlarda çevreden biraz olumsuz tepkiler aldık. 'Kız çocuğu halter yapar mı?' diyenler oldu. Sibel ve Talat hocalar bizi ikna etti. Şimdi diyorum ki 'Hocam, Ayşegül önce Allah'a, sonra size emanet." Oturdukları evi, başarılı sonuçlardan kazandığı ödüllerle Ayşegül almış. Bir zamanlar 'Kızlar halter yapar mı?' diye soranların şimdilerde Sibel Hoca'ya 'Bizimkinin haltere yeteneği var mıdır acaba?' dediğini gülerek anlatıyor eski boksör Ali Çoban... İlk başlarda, biraz da korkuyla kızını antrenmanlar sonrası kimselere bırakmayan Döndü Çoban'ın da keyfi yerinde: "Biz köyden geldik. Şimdi bu bahçeli evde oturmak çok iyi oldu. Meyvemizi, sebzemizi yetiştiriyoruz. İhtiyacı olanlara veriyoruz."
İLERİDE HOCA OLMAK İSİTYOR
Ve sırada Ayşegül var. "Neler yapmaktan hoşlanırsın? Yemek yapar mısın?" diye küçük bir giriş sorusuna verdiği cevapla ortamı şenlendiriyor: "Açıkçası benim çok renkli bir hayatım yok. Bekleneni veririm ama aktif olarak yemek yapmışlığım yok." Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu ikinci sınıf öğrencisi Ayşegül yılın dokuz ayını kamplarda geçiriyor. Yatılı okuduğu için bu durum ona pek garip gelmiyor: "Ailemin telefonda sesini duysam yeter. Zaten annem de alıştı artık. Telefonda beni değil, derecelerimi soruyor!" Büyük bir organizasyonda madalya aldığı için atama hakkı kazanan Ayşegül, ileride Sibel Hanım gibi hoca olmak istiyor: "Biraz daha bu işten para kazanmak, aileme yardımcı olmak, ülkeme madalyalar kazandırmak, sonra da hoca olmak istiyorum. Hocalarım bana bu kadar emek veriyor. Biz de başka öğrenciler yetiştirmeliyiz. En azından benim hedefim bu." Çoban'ın bir diğer hedefi, 2016 Londra Olimpiyat Oyunları'nda altın madalya. Bu hedefini de esprili bir dille açıklıyor: "Belki kanun değişir de sadece olimpiyat madalyasına atama çıkar diye çalışmayı boşlamamak lazım!
'DİĞER KIZLARDAN FARKLIYIM'
Evden sonraki durağımız, Ayşegül'ün yetiştiği salonu görmek için, Sare Özkaşıkçı Yatılı İlköğretim Bölge Okulu... Kapının önüne geldiğimizde Ayşegül hemen arabadan çıkıyor. 'Mihmandarı Cem, ani bir refleksle yardım için inmek istediğinde, "Kızın kim olduğunu unuttun galiba?" dediğimde hepimiz gülüyoruz. Ayşegül, demir kapıyı tek elle açıyor. Salondaki fotoğraf çekimi sonrası biraz laflıyoruz:
- Hırslı bir yapın var galiba? Yarışmalarda çok sert bakıyorsun. - Kiloyu gülerek kaldıramazsın, ciddi olmalısın.
- Daha 17 yaşındayken 'Diğer kadınlar gibi pörsük olmak istemem,' demişsin. Biraz iddialı bir demeç değil mi sence?
- Yok o öyle değil. 'Kaslı olmak nasıl bir duygu?' diye sormuşlardı. 'Yağlı, pörsük olacağıma, kaslı ve fit olurum daha iyi,' demiştim.
-
Mahallede kadınlar gününe falan katılır mısın?
- Evde çok bulunmuyorum ama kadınlar günü beni sıkar herhalde. Açmaz beni (gülüyor) doğruyu söylemek gerekirse.
- Büyükler dünya şampiyonasında ve olimpiyatta altın madalya alabilecek misin?
- Öyle bir söz vermek istemem. Daha öğrenmem gereken daha çok şey var. Bazı şeyleri müsabakada öğreniyorsunuz. Koparmada üzerimde bir baskı oluyor onu aşmam lazım. Kendimi kasıyorum istem dışı ama daha 19 yaşında olduğumu ve tecrübenin önemini iyi biliyorum.
- Yaşadığın bir tecrübe var mı mesela?
- Bir keresinde silkmede ağırlığı boğazıma çok bastırmışım. Nefes alamadığım için gözlerim karardı, başım döndü. Ben yine de kiloyu attım o halde; tak diye halter enseme düştü. Yine de hafif atlattım.
- Rusya'da Avrupa üçüncüsü olduğun yarışta, Alman sporcuya Türk bayrağı tutturdun diye bir haber olmuştu...
- Yok benim kolum yetişmedi arkadan bayrağı açmaya. Bir ucunu ona verdim!
- Bu okuldan çıkmak nasıl bir duygu?
- Bu yurttan seçilmenin, bir yerlere gelmenin bir ayrıcalık olduğunu hiç unutmuyorum. Hocalarımın yanında, akrabalarımın ya da aile dostlarımızın yanındakinden daha rahatım.
- Gönül işleri ne durumda?
- Öyle bir şey yok! Ona vakit ayırmaya da gerek yok.
- Bilinçli bir tercih mi?
- Yok değil ama zaten şimdi yoğun geçiyor her şey. İleride evlilik, çocuk elbette olur.
- 'Halterci kız' olarak ya birini bulamazsan?
- Kimse yanıma korkarak gelmedi bugüne kadar. Beni diğer kızlardan daha özel kılan yanlarım var. Başarılıyım, yurtdışı gibi daha değişik ortamlar görmüşüm. Çoğu kızın yapmadığını denemek, uğraşmak bir farklılıktır diye düşünüyorum.
SİBEL HOCA'NIN EMEĞİ BÜYÜK
Ayşegül'ün başarısında en büyük paya sahip olan kişilerden biri. Okul zamanı 15 günlük sömestr tatilinde köyde kalan sporcuları antrenmanlardan eksik kalmasınlar diye kendi evinde ya da annesinin evinde misafir edecek kadar öğrencilerine değer veren biri. Kalorifer dairesinin yanındaki o derme çatma odayı gerek kulübün kazandıkları ödüllerle, gerek kendi imkanlarıyla spor salonuna dönüştürmeye başarmış. İki yıl öncesine kadar is vuran, tozlu, sağlık açısından elverişsiz olan salonun duvarlarına fayans döşenmiş, yerleri yaptırılmış, boruların üstü sarılmış. Soyunma odasının olduğu yerde buzdolabı, çay-kahve makinesi bile var. Bütün bunlar olurken başkalarından yardım almışlar ama işi sürükleyen insanları harekete geçiren hiç şüphesiz Serap Hoca'nın enerjisi.
GELECEĞE KOŞANLAR PROJESİ NEDİR?
Spor Genel Müdürlüğü işbirliğiyle hayata geçen Turkcell Geleceğe Koşanlar Projesi, 2009 yılından bu yana Türkiye genelinde tenis, halter, kayak, yüzme, atletizm ve görme engelli bisiklet dallarında, nitelikte milli sporcuların gelişme ve yetişme süreçlerine destek veriyor. Halterde, Ayşegül Çoban'ın dışında, 12 sporcuya daha maddi desteğin yanı sıra ekipman da sağlanıyor. Proje kapsamında sporcuların yanı sıra hocalara da maddi destek veriliyor. (Ara gözlem: Projede çalışanların sporcularla olan ilişkisini gördüm ve işin manevi boyutunun artı bir değer olduğuna inanıyorum.)
ÖZTÜRKLER: ONUN YERİ AYRI
Daha önce hem bizim kanalda (A Haber) hem de bir etkinlikte bir araya geldiğim Turkcell Kurumsal İletişim ve İlişkilerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Koray Öztürkler'e de iki satır ayırmamak olmaz: "Ayşegül'ün bizde özel bir yeri var. Çalışkanlığı, azmi ve disipliniyle başarıdan başarıya koşarken, sağlam karakteriyle de diğer sporculara örnek oluyor. Avrupa'da elde ettiği başarılarla Konya'nın gururu olan Ayşegül'le ne kadar övünsek azdır. Böyle bir sporcuyu Geleceğe Koşanlar Projesi'yle Türkiye'ye kazandırmaktan büyük mutluluk duyuyoruz." Halter Federasyonu Başkanı Dr. Hasan Akkuş da gelecekten umutlu: "Ayşegül, bizim yakından takip ettiğimiz ve olimpik başarı beklediğimiz bir sporcumuzdur. Her geçen gün daha başarılı sonuçlara imza atan Ayşegül'ün 2016 Olimpiyatları'nda da başarılı olacağına can-ı gönülden inanıyorum."
HALTER BOY KISALTMAZ
Sibel Hoca, genel bir kanı olan 'halter boy kısaltır' görüşünü de açıklık getiriyor: "Bana 'Boyu kısa kalır mı?' diye soruyorlar. Anatomik olarak haltere uygun isimleri seçiyoruz. Mesela Ayşegül'ün annesinin ve babasının boyu belli. Halterci olmasaydı boyu yine aynı olurdu. Türklerin başarılı olduğu kilolar hep düşük sikletler, çünkü biz öyle seçiyoruz. Ruslarda öyle değil, çünkü onlar daha uzun ve daha kilolu sporcuları tercih ediyor."