- Peki, bu niteliklere sahip yazarları bulabildiniz mi?
- Hayır. Çünkü eski tüzükte, 'iki yıl sürekli bir yerde yazan derneğe kabul edilir' şeklinde 'temel bir kriter' vardı ve bu kriter etrafında sayımız çoğalıyordu. Ben bu kritere sürekli olarak, 'İyi de o yazara, o köşe nasıl veriliyor, bilmiyoruz ki. Yazarın kalibresine göre karar verelim,' diyordum ama dinletemiyordum. Gelinen noktada, herkesin bildiği gibi bugün sinema yazarı kimliği tartışmalı bazı isimlerle hayatımızı sürdürüyoruz. Bu noktaya gelişte, günahkarlardan biri de benim, çünkü o isimlerin kabulünde imzam var.
- Kişisel olarak tanıdıklarınıza iltimas geçtiniz mi?
- Radikal'de yazan bizim Şenay Aydemir'i de, (bizim diyorum, sadece meslektaşım ve gazeteden arkadaşım değil, aynı mahallede oturuyorum, halı sahada top koşturuyoruz vs.), başvurusunun üzerinden dört yıl geçtikten sonra derneğe kabul ettik. Ayrıca reddettiğimiz bir başvurunun da, daha sonra uzaktan akrabam olduğunu öğrendim. Sen, Radikal serüvenin nedeniyle bir anlamda elimizde büyüdün. Senin derneğe üye olmana hep şerh koydum, çünkü derneğe daha donanımlı, bilgili ve görgülü katılmanı istiyordum. Sinema yazarı arkadaşımız Yusuf Güven'in deyimiyle bu işler, 'bugün sünnet, yarın düğün olmamalı'.
Unvan peşinde koşanları anlamıyorum
- Son yıllarda SİYAD'a üye olmak isteyenlerin sayısı arttı. Peki bu ilginin sebebi ne?
- Herkesin, üye olmak için niye bu kadar çabaladığını ve unvan peşinde koştuğunu anlamıyorum. Bir sürü üniversite arkadaşım şu anda eleştirmen kimliğine sahip birçok kişiden hem sinema hem de yazı-çizi anlamında daha derin ve kayda değerdi. Ama hiçbiri sinema yazarı olmak için yanıp tutuşmadı. Örneğin Elçin Yahşi birçok sinema yazarını cebinden çıkarır. Başka çarpıcı örnekler de vermek mümkün: Fatih Özgüven çok çok uzun bir süre derneğe üye değildi, ama biz o dönem kendisini sinema yazarı saymıyor muyduk? Ya da Birgün gazetesinde yazan Uğur Kutay. Kendisini her hafta kaçırmadan okumaya çalışırım ve birçok dernek üyesinden daha önemli bir kalem olduğu kanısındayım.
BU BİR İLKE MESELESİ
- Üye takip kurulundan istifanızla sonuçlanan süreç nasıl gelişti?
- Tunca Arslan yönetimindeki dönemde Üye Takip Kurulu'na seçildiğimizde, 'size güveniyoruz, seçimleriniz seçimimizdir' teminatı verildi. Ama yolun başında, bir üyenin, bizim dışımızda alındığını gördük. 'Bu tavır tekrarlanırsa, biz yokuz,' dedik. Bu, tehdit değildi, Tunca'yı nasıl tehdit ederim ki, kaç yıllık arkadaşım. Ama ortada ilke sorunu olması gerektiği kanaatindeyim. Ayrıca bu tavırlar kurulu işlevsiz kılmaktan öteye gitmiyordu.
- Sonra...
- Peşi sıra bir başvuru daha oldu. Bu tür başvurularda en önemli prosedür, 'sinema yazarı adayı'nın çıkmış yazılarından örneklerinden ve iki adet fotoğraftan oluşan dosyayı teslim etmesidir. Bu başvuruda ne yazı ne fotoğraf vardı. Biz 'Hani yazılar?' diye sorduk. Yönetim, 'İnternete bakın,' dedi. Biz de, 'Bu ne kadar kıymetli şahsiyettir ki, sinema yazarı olması için peşinden koyuyoruz,' dedik. Bize, yönetim kurulundan birinin referansına sahip olduğu, ilgili şahsın üniversitede öğretim üyeliği yaptığı ve öğrencileri tarafından, 'hocaların hocası' unvanı verildiği söylendi. Bu türden kriterler önemli olmadığı için, başvuruyu reddettik. Bir de baktık ki, yönetim kurulu onu üye olarak kabul etmiş. Biz de istifa ettik.
- Bütün bunlar ilke meselesi yani..
- Evet. Tabii bu ifade, 'yönetimin ilkesiz olduğu' anlamına gelmiyor. Onlar daha pragmatist düşünüyor olabilir. Ben de, Tunca da geçmiş deneyimlerinden çok iyi biliyoruz ki, biz adeta 'doğuştan' üye takip kurulundaydık ve daha önce böyle bir tavırla karşılaşmamıştık. Evet, onaylamadığımız üyeler kervana dahil oldu ama bütün bunlar yüz yüze, ikna edilmemiz sonucu gerçekleşti. Bu kez işler biraz emrivakiyle oldu.