Bir süredir yazar-okur buluşmalarına gidemiyordum. Bilinçli bir karar değil aslında, sadece duygusal... Çünkü ya 'imza günü' diye düzenleniyordu bu buluşmalar ya da yazarların "Sorusu olan var mı?" tarzı sorularıyla sessizce oturan grubu ilgiye davet edişlerine tanık olmak istemiyordum. 'Merak' denilen o ruh halinin giderek edebiyatın bahçesinden beslenmemesine alışmıştım, ama görmem gerekmiyordu. Elif Şafak'ın, geçen çarşamba günü Çırağan'da düzenleneceğini duyduğum '
Aşk romanı okuma günü'yle ise çok başka nedenlerden ilgilendim. Sevdiğimiz bir yazarın ya da şairin, kitabından seçtiği bölümleri kendi sesinden okuduğu yılları çok geride bırakmıştık. Biraz nostaljik bir ilgiydi ilkin merakımın nedeni. Sonraki günlerdeyse satışı bir buçuk ayda 100 bini geçen bir romanın okurlarını merak etmeye başladım. Kimdi bu okurlar? Neydi
Aşk'ın sırrı? Amerikalı orta yaşlı, evli Ella ile yüzünü hiç görmediği Aziz arasındaki aşkla, Mevlana ve Şems arasındaki benzersiz gönül bağını paralel geçişlerle anlatan bu romanın efsunu neydi? Tasavvufa ilgi mi artıyordu? Aslını astarını bilmeden önyargıyla baktığımız Şems'i sevmeye mi başlıyorduk? Aşka olan özlemimiz hiç bitmeyecek miydi? Bu sorularımla gittim Çırağan'a... Üstelik hayli erken. Okurlarla sohbet etmek, onlara bu merakımı açıkça aktarmak ve nedenlerini onlardan dinlemek için... Çırağan'ın Mabeyn Salonu'nda mayıs ayından itibaren her ay gerçekleştirilecek okuma günleri, ücretsiz yapılacağı için katılımcıların önceden isimlerini yazdırmaları istenmişti. 250 kişilik salona, yaklaşık bir o kadar kişi ismini yazdırmıştı, ama 130 kişinin gelmesi umuluyordu. Saat 17.00'de başlayacak buluşmaya okurlar neredeyse bir saat öncesinden gelmeye başladı. Çay-kahve servisi eşliğinde rahatça bekliyorlardı. Bir masanın üzerine Elif Şafak'ın bütün kitapları sıralandı. Söyleşinin başlamasına yakın, salon da dolmaya başladı. Açıkçası
Aşk'ın ağırlıklı olarak kadın okurları olacağını düşünmüştüm. Üstelik çarşamba günü saat 17.00'de ancak çalışmayan ev hanımları gelebilirdi böylesi bir buluşmaya... Oysa salonda kadınlarla erkeklerin sayısı neredeyse eşitti. Üstelik konuştuklarımın hemen hepsi çalışan kişilerdi ve buraya gelmek için işlerinden erken ayrılmışlardı.
YAZARKEN KALEM OLDUM
Evli çiftler, Mardin'den gelen yazarlar, mühendisler, öğretmenler, öğrenciler, birbirini orada bulan kuzenlerle salon doldu. Sonradan organizasyonu düzenleyenlerin hayretle belirttiğine bakılırsa 200 kişi gelmişti bu ilk okuma gününe. Bunda da bir sır vardı. Derken sessizce Elif Şafak geldi, herkese katılımı için teşekkür etti,
Aşk'ı yazma nedenlerinden; Mevlana'nın evrenselliğinden, tüm karakterlerin hayal ürünü oluşundan bahsetti ve "Kitabın giriş bölümüyle birkaç tadımlık bölüm daha okuduktan sonra sorularınızı yanıtlamak istiyorum," diyerek, okumaya başladı. O okurken herkesin gözüyle satırları takip ettiğini düşünüyordum, ama arada sırada meraklı bakışlarla Şafak'ı izleyenler olduğunu görünce şaşırmadım. Sevdiği bir yazarı izlemek herkesin en doğal hakkı. Sonra okurların soruları başladı. Havaya kaldırılan ellere bakılırsa, herkesin merak ettiği çok ayrıntı vardı. Hepsi üzerinde düşünülmüş, meraklı gazeteci soruları gibiydi. Ve Şafak'ın hepsine tek tek sabırla cevap verişi başladı. Bir saatten fazla sürdü sorular ve yanıtlar...
Aşk'ın adının neden aşk olduğundan, devamını yazıp yazmayacağını soranlara, Şems hakkında yazılmış kitap olup olmadığını sorandan, 40 yaşam kuralının Hintli guru Osho'nun kurallarıyla ilgisi olup olmadığına kadar... Tabii en etkileyici sorulardan biri de; "Yazarken ara sıra kalem olduğunuzu hissettiniz mi?" sorusuydu herhalde. Yanıtsa daha etkileyiciydi: "Evet hissettim, ara sıra kalem olduğumu hissettim." Bu sohbetin giderek derinleşeceği ve uzayacağı anlaşılınca hemen imzaya geçildi. Orada da devam etti sohbet, fotoğraf çekme istekleri... Önceden bir saat diye planlanıp, üç saati geçen okur-yazar buluşmasının, sıradan bir buluşma olmadığını anlatmak hiç kolay değil. Ne diyelim...
Aşk olsun sana Elif Şafak...