"Man Ray'in nerede doğduğunu artık kimse hatırlamıyor. Yıllarca kömür tüccarlığı yaptıktan sonra milyoner olmuş ve bir sakız şirketinin başkanlığını yapmış. Sonra Dadaistler'in daveti üzerine en son tablolarını Paris'te sergilemeyi kabul etmiş." Dadaizmin öncülerinden Tristan Tzara tarafından Man Ray'in Paris'teki ilk sergisi üzerine yazılan bu kurmaca biyografi, kısmen bir şaka. Avangart akım, burjuva mensupları ve zenginlerle doluydu. Man Ray ise, kökeni hakkında sessiz kalıyordu. Asıl adı Emmanuel Radnitzky olan Ray, Philadelphia'ya göç etmiş Rus Yahudi'si bir ailenin çocuğu olarak 1890'da dünyaya geldi. Sonra Brookly'nin Williamsburg semtine taşındılar ve Ray'in babası burada gündüzleri bir tekstil atölyesinde çalışmaya, geceleri de terzilik yapmaya başladı. Annesi Minnie de terziydi. İlk çocuklarının mimar olmasını istediler. Ama Ray sanatı seçti, ismini değiştirdi ve bir daha arkasına bakmadı. Bu bilgiler, New York Yahudi Müzesi'ndeki "Kod Adı Man Ray: Yeniden Yaratmanın Sanatı" sergisinde yeni bir anlam teşkil ediyor. Bu retrospektif sergi, hem modası geçmiş, hem de bugünü yansıtan biyografik unsurlar barındırıyor. Sergi, Alfred Stieglitz ve the Armory Show dönemi New York'unda Man Ray'in karakterinin şekillendiği yıllardan Paris'teki dadaist ve sürrealist sergilerine, II. Dünya Savaşı sırasında Hollywood'a gitmesinden sonra tekrar Paris'e dönmesine kadar Man Ray'e dair pek çok iz barındırıyor. Tablolar, fotoğraflar, filmler, montajlar ve "rayogram" adını verdiği objektif kullanılmadan çekilen fotoğraflardan oluşan 200'den fazla eser, Man Ray'in gezginliğini daha derin bir kökensizlikle birleştiriyor. Man Ray'in toplumla benzeşmek için geçerli nedenleri vardı. Kariyerinin başınd Yahudi sanatçılar; meslektaşları, eleştirmenler ve sanat camiası tarafından sürekli ayrımcılıkla karşı karşıyaydı. Ama bu sergide görüldüğü gibi, Man Ray'in arka planda kalma eğilimi saplantılı bir hal almıştı. İlerleyen yıllarda bir sanatçı olarak kabul gördükten sonra bile geçmişini saklamaktan vazgeçmedi. "Otoportre" (1963) isimli otobiyografisini yazarken, neredeyse bütün hayatının tarihi detaylarını ortaya çıkardı. Stieglitz ve Picasso'nun iki portresinden yola çıkılarak, arkadaşları ve akıl hocalarının Ray'in ketumluğunu mazur gördükleri söylenebilir. Stieglitz'in fotoğrafında Ray'in yüzü bulanık ve kadrajın hafif dışında kalmış. Picasso'nun resmindeyse, bir mürekkep lekesi yüzünü örtüyor. Buna karşın, kaçmaya çalıştığı geçmişi Ray'in peşini bırakmadı. Anne ve babasının meslekleri onu derinden etkilemişti. Stieglitz resmini çektikten kısa bir süre sonra Man Ray, babasından kalma kumaş parçalarını bir araya getirdiği "Tapestry / Duvar Halısı" isimli parçalı-yamalı çalışmasını ortaya çıkardı. Desenler, cansız mankenler ve tel elbise kalıplarına kübist ya da sürrealist nesne şekilleri verdi. İlk dönem resimlerinin en iyisi ve en renklisi olan "İp Cambazı Kendine Gölgesiyle Eşlik Eder"de (1915-16) Ray, babasının kullanılmış kumaş parçalarını yeniden kullanma yöntemiyle, zıt alanları yeniden biçimlendiriyor. Daha sonra, elbise askılarından da bir heykel yapıyor (Engel, 1921) ve bir ütüyü büyük çivilerle şekillendiriyor (Hediye, 1921). Küratör Mason Klein, sergi boyunca Ray'in hayatına dair izler sunmak için bir hayli çaba harcamış. Ama Klein bazen büyük resmi umursamıyor gibi. Dada sanatçıları, tüketim kültürü ve savaş travmasının bir yansıması olarak manken parçaları kullanmış. Sürrealizm, günlük hayatın bir parçası olan ütü gibi nesneleri tehditkâr bir erotizme kavuşturdu. Sergi, Ray'in Dadaizm ve Duchamp'ın izinden giderek 1921'de Paris'e taşınması gibi dönüm noktalarından çoğunu gözler önüne seriyor. Paris'e taşınması, ait olmadığı bir kimlikten diğerine geçmesini sağladı. Avangart camianın tek Amerikan'ı oydu. Bu gerçek, dinini ve sınıfını gölgeliyordu ve bu Ray'in hoşuna gidiyordu. Aynı yıl mali destekçisi Ferdinand Howald'a gönderdiği bir mektupta, "Burada küçük bir bebek gibiyim" diye yazmıştı. Paris'te 1924 yılına ait "Le Violon d'Ingres" (bir müzik aleti görünümündeki kadın sırtı) gibi eserleri bilinçli bir sanatsever kitlesince beğenildi. Aynı zamanda fotoğrafçılığı keşfetti ya da fotoğrafçılık onu keşfetti. İlk başlarda diğer sanatçıların çalışmalarını fotoğraflayarak hayatını kazandı. Ardından, rayogram, solarizasyon (sert bir ışık efekti bulunan fotoğraflar) ve anatomiyle anlaşılmaz bir şekilde oynama yöntemleriyle fotoğrafın sınırlarını zorladı. Ray'in fotoğrafları bu noktadan itibaren sergiye egemen oluyor. En iyilerini 1920'lerin sonları ve 1930'larda ortaya çıkardı. Bunların içinde sevgilisi ve asistanı Lee Miller'ın sıra dışı portreleriyle Vogue ve Vanity Fair gibi dergiler için yaptığı ticari işler de bulunuyor. Ama bu dönemde "sürekli yeniden yaratma ve asimilasyon" teması yavaş yavaş yok olmaya başlamıştı. Sonra birden savaş onu başıboş bıraktı. 1940'ta Paris'ten Los Angeles'a taşındı. Kısa bir süre kaldıktan sonra New York'a geçti. Fotoğrafçı Man Ray, yeniden resim yapmaya karar verdi. Hollywood döneminde yaptığı milyonlarca renkle bezeli abartılı sürrealist çalışmalar, serginin en tuhaf ve en az beğeni toplayan eserleri. Devrilmiş ağaçlar ve yan yatmış bilardo masaları gibi motifler, alt üst olmuş bir dünyayı yansıtıyor ve Man Ray'in yeni vatanının kabiliyetlerine dair ipuçları veriyor. Man Ray daha sonraları, "Hollywood'da gözlemlediğim sürrealizm, tüm sürrealistlerin hayatları boyunca yaratabileceklerinden fazlaydı" diye konuşuyor. Bu noktada Amerikan sanatının, özellikle de soyut sanat ve dışavurumculuk akımlarından uzaktı. Ayrıca artık Paris'te olduğu gibi "yabancı" konumunu da kullanamıyordu. Eski çalışmalarına geri döndü ve 1930'lar ortasında çektiği matematiksel bir kurguyla çektiği fotoğraflarına dayanarak bir dizi resim yaptı. Yaptıkları, soyutluğun biçimsiz bir örneğiydi. "Kod Adı Man Ray" ile sanatçıların biyografileri üzerinde ne kadar kontrolleri olduğunu merak ediyorsunuz. Duchamp'ın ikinci kişiliği Rrose Sélavy gibi Emmanuel Radnitzky'den Man Ray'e geçişin başlı başına bir sanat eseri olduğuna inanırsanız, sergi bir sabotaj girişimi gibi görünmeye başlıyor. Yine de sergiden yararlanabiliyoruz. Sergi fotoğrafçılığın Ray'in modernizme yaptığı en kalıcı katkı olduğu inancını destekliyor. Ama sanatçıya bakış açımızı da değiştiriyor. Tarifi zor olanın hep Duchamp olduğu düşünülürdü ama bu sergide şehirler, araçlar ve kişiler arasında mekik dokuyan ve sonunda Duchamp'ın gölgesinden sıyrılmayı başaran Man Ray'dan başkası değil.