Gazi Mahallesi'nin sokaklarını kan gölüne çeviren olaylarda sırtından vurularak öldürülen 25 yaşındaki Zeynep Poyraz'ın annesi Menekşe Poyraz, o günleri gözyaşları içinde anlatıyor: "Mecidiyeköy'de küçük bir marketimiz vardı. Günüm yoğun geçmişti, eve gelince erkenden yattım. Saat 23.00 gibiydi, güzel kızım Zeynep başucuma geldi. 'Anne, anne kalk' dedi. 'Ne oldu kızım, yorgunum, kalkacak halim yok' dedim. Daha sonra televizyonu açtım. Alt yazı geçiyordu. 'Gazi Mahallesi'nde kahve taranmış, ölü ve yaralılar var' deniyordu. Zeynep, 'Anne gidelim' dedi. Gitmeye karar verdik ve gittik. Mahalle halkı ayaktaydı. Çok sayıda gözaltı vardı. Ne olduğunu birçoğumuz anlayamamıştık. Panik halindeydik. Gece geç saatlerde Mecidiyeköy'deki evimize döndük. Uyumadan sabah ettik. Sabah erkenden kızım Zeynep, Gazi Mahallesi'ne gitti. Aradan iki saat geçmemişti, telefonum çaldı, bir ses 'Neredesiniz, çabuk hastaneye gelin, Zeynep vuruldu' diyordu. Gureba Hastanesi'ne gittik. 'Hayatta mı?' diye sordum. Yetkililerden birisi kısık bir sesle, 'Evet hayatta' dedi ama inanmadım. 'Göreyim kızımı' dedim. Bir hemşirenin, 'Nasıl diyeyim?' dediğini işitince, artık her şeyin bittiğini anladım. Ölümün soğuk yüzü ile karşılaştım."
SU KADAR BARIŞA İHTİYAÇ VAR
Menekşe Poyraz, "Ben namuslu, vergisini veren bir vatandaşım. Polislere dükkânımda yemek verirdim. 'Ülkemin fakir çocuklarıdır bunlar' derdim. Devlet sahip çıkmazdı, kızımı vuran polislere ben sahip çıkardım. Kızıma nasıl kıydılar? Umutları vardı, Avukat olmak istiyordu" diye konuşuyor. "Bu devlet bizim devletimiz" diyen acılı anne, konuşmasını şöyle sürdürüyor: "Çok acılar yaşadık. Bir katil çocuklarımızı burada öldürdü. Devletimiz yanımızda olmadı. Mahkeme Trabzon'da görüldü. Biz o yollarda neler çektik... Hâlâ düşünüyorum, nasıl yaşıyoruz bu ülkede diye. Burası benim ülkem, ama devletim bana sahip çıkmadı. Bitsin artık bu kavga, annelerin gözyaşları dinsin. Su kadar, hava kadar barışa ihtiyacımız var. Bu acı bizi daha fazla yaşatmaz, ama bizden sonrakiler barış içinde yaşasınlar. Katiller kim diye sorarsanız Veli Küçük, İbrahim Şahin, Korkut Eken'dir. Ergenekon'dur."
'KENDİMİZ KONUŞUP DİNLİYORUZ'
Baba Cemal Poyraz bitkin ve yorgun... Devletin kendilerini dinlemediğini belirterek, "Kendimiz konuşup kendimiz dinliyoruz. O yaşlı, genç insanları öldürerek, Alevlerin işyerlerini yakıp yıkarak ne kazandılar? Veli Küçük'ün Osman Gürbüz'ü nasıl görevlendirdiğini biliyoruz. Ergenekon davasına hâlâ müdahil olamıyoruz. Bu işin arkasında kim var? Maraş'ta, Sivas'ta, Çorum'da yapamadıklarını Gazi'de yapmak istediler. Biz tetiği çekeni değil, çektireni arıyoruz" diyor. Acılı bir başka baba Mahmut Engin ise 17 yaşındaki oğlu Sezgin'i öldürenin Adem Albayrak olduğunu ileri sürerek, şunları söylüyor: "Adalet istiyoruz. Bu olayların arkasında bana göre derin devlet var. Şimdiki adıyla Ergenekon. Oğlum Sezgin öldürüldüğünde 17 yaşındaydı. Umutlarımızı yok ettiler ama Alevi-Sünni çatışmasını başlatamadılar. Alevi'siyle Sünni'siyle bir bütünüz."
UYUŞTURUCU TEHLİKESİ
Tam 40 yıldır Gazi Mahallesi'nde yaşayan ve Özgür Demokratik Alevi Kültürünü Geliştirme Derneği'nin Genel Saymanlığı'nı yapan Sivaslı Hıdır Doğan, olayları sırasında dönemin İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu ve Emniyet Müdürü Necdet Menzir ile "Gazi Halk Temsilcisi" olarak görüşen kişi olduğunu öne sürüyor. "Bu ülkede uçan her kuştan devletin haberi olur" diyen Doğan, "Kozakçıoğlu yaptığımız toplantıda bana, 'Bu olaylar seni de, beni de aşıyor' dedi. Bundan yola çıkarsak bu olaya provokasyon demek, olayı hafife almaktır. Bu katliam, Alevi Kürtlere bir gözdağıydı. Devlet, 'Ben sizi öldürürüm, yok ederim' mesajı verdi. Ergenekon'un işin içinde olduğu yadsınamaz. Görünen basit bir yüzüdür. Devletin kullandığı, yarattığı bir yapılanmadır" diye konuşuyor. Mahallenin en büyük sorununun, yoğun göç ve uyuşturucu olduğunu söyleyen Hıdır Doğan, ekliyor: "Bugün bir kültürel yozlaşma var. Gazi'nin en işlek ve en bilinen caddesi İsmetpaşaüzerinde çoğu ruhsatsız içki içilen ve satılan yerler var. Her tekel büfesinin arkasında içki içilebiliyor. Uyuşturucu ile mücadele için toplantılar yapıldı. Polis, toplumsal bir hak talebiyle sokağa çıkıldığında deyim yerindeyse imanımızı gevretiyor. Mahalle gaz bombasına boğuluyor. Katliam sonrası pek çok insan apolitik hale getirildi."
POLİSLERE DAVA, AİHM'DEN TAZMİNAT
11 Eylül 1995'te Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan yargılama, 3 Mart 2000'de tamamlandı. Yargılanan 20 polis memurundan Adem Albayrak 4 kişiyi öldürmekten 6 yıl 8 ay, Mehmet Gündoğan 2 kişiyi öldürmekten 3 yıl 9 ay hapse mahkûm edildi. Cezalar ertelendi. Diğer 18 sanık polisin ise beraatine karar verildi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye'yi, olaylarda yaşamını yitiren 17 kişi için ayrı ayrı 30 bin euro olmak üzere toplam 510 bin euro tazminat ödemeye mahkûm etti.