Geçtiğimiz hafta, Türk Hava Yolları'nın, direkt uçuş başlattığı Lüksemburg için düzenlediği basın gezisine katıldım. Lüksemburg çok küçük bir ülke; bir günde gezerek bitirebilirsiniz. Kuzeyden güneye 80, doğudan batıya 58 kilometre falan.
O kadar yeşil bir ülke ki, tur otobüsüyle seyahat ederken bir gazeteci arkadaş "Yeşil görmekten kusacağım" dedi. Soluğu hemen bir alışveriş merkezinde aldık!
Ülkenin en büyük ve tek alışveriş merkezi dedikleri yer, iki katlı bir market ve yanında kümelenmiş birkaç mağaza. Üzgünüm Lüksemburg; bizim kriterlerimize göre orası bir AVM değil. "Çok zenginler, niye AVM'leri yok?" diye soracak olursanız, İstinyePark ve Cevahir büyüklüğünde iki AVM açılsa, bütün Lüksemburg içine sığar; gerek duymamışlar.
ÇOCUK YAPILACAK ÜLKE
Rehberimiz kendinden bir örnek verdi: "Üç çocuğum için devletten aylık 500 Euro yardım alıyorum. Kocama da 500 Euro çocuk zammı yaptılar. Ayrıca her çocuk için aylık 150 Euro süt parası alıyorum." Yani bol bol çocuk ve mangal yapılacak bir ülke! Bu kıyaklara rağmen çocuk yapmamışlar; ülkenin nüfusu sadece 500 b
Kişi başına düşen yıllık milli gelir ise 90 bin doları geçiyor. Ekonomik sistemlerini, vergi kıyakları üzerine kurdukları için dev markalar buraya yerleşmiş. Lüksemburg ayrıca finans merkezi; 220 banka var.
Bu 90 bin doları da, Vedat Milor gibi gurme hayatı sürdürerek harcıyorlar.
Nüfusuna oranla en çok Michelin yıldızlı restoran, Lüksemburg'ta bulunuyor; tam Michelin yıldızlı 11 restoran var.
Nüfus az, para ve yeşil alan çok olunca ortaya yaşanılası, gezilip görülesi bir ülke çıkıyor. Lüksemburg'ta hayat ağır çekimde ilerliyor. Akşam 7'den sonra açık mağaza bulmak zor. Pazar günleri ise sanki sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş gibi, etrafta kimsecikler yok. Evet, birçok Avrupa ülkesinde hafta sonları hayat yavaş ilerliyor ama Lüksemburg'ta zaman biz tez canlı Türkler için can sıkıntısı yaratacak kadar yavaş akıp geçiyor. Aslında bu müthiş huzur verici bir deneyim.
Hep yazıyorum, İstanbul'da pazar günleri hayat yavaş ilerlemeli, AVM'ler kapalı olmalı. Biraz da küçük esnaf kazansın!
"Yok, AVM'siz olmaz" diyorsanız, nöbetçi AVM'ler yapalım ama bir şekilde hayatı yavaşlatalım. Pazar günleri dinlenmeden yaşıyoruz! Bu koşuşturmaca, trafik sıkışıklığı, stres; hasta ediyor bizleri.
NEREYE GİTMELİ
Lüksemburg aynı zamanda çok düzenli bir şehir; eski ve yeni diye ikiye ayırmışlar. Eski Şehir'de adeta zamanda yolculuk yapıyorsunuz; bu bölgeyi UNESCO korumaya almış, bütün yapılar orijinal ya da orijinaline yakın halde korunuyor.
Mudam ve Doğa Tarihi müzeleri mutlaka görülmeli. Almanya sınırındaki Vianden, gidelmesi gereken yerlerden. Bir Ortaçağ kasabası olan Vianden'in kalesi, Vianden Şatosu ve Victor Hugo Müzesi görülmeye değer. Dekirch'te ise etkileyici bir savaş müzesi var. Özellikle II. Dünya Savaşı'ndan kalma tanklar ve topların bulunduğu bölüm etkileyici.
Michelin yıldızlı restoranların çokluğu ülkedeki yeme-içme sektöründeki rekabeti ve kaliteyi artırmış. Balık ve deniz kabuklularından av yemeklerine çok geniş yelpazede hizmet sunan restoranlar var. Lüksemburg, gurme turu için ideal bir ülke. Önceden yapılacak bir planlamayla bu ülkede vakit kaybetmeden birkaç Michelin yıldızlı restoranda yemek yenebilir.
Ülkenin en önemli etkinliği Lüksembur Festivali; 12 Ekim'de başlıyor, 29 Kasım'a kadar sürüyor. Birçok kültürel etkinliği bu zaman diliminde yaşayabilirsiniz.
THY'NİN SEFERLERİ
Türk Hava Yolları'nın İstanbul-Lüksemburg arasında her hafta salı, çarşamba, cuma ve pazar günleri karşılıklı seferleri var. Almanya ve Fransa'da Lüksemburg sınırına yakın bölgelerde yaşayan gurbetçiler de THY ile Lüksemburg'tan Türkiye'ye uçmayı tercih etmeye başlamışlar. Önemli bir ayrıntı: Lüksemburg'da sınırdaki ülkelerden gelip çalışan insan sayısı fazla olduğu için hafta içi oteller pahalı, hafta sonları daha ucuz.