Oyuncu, yönetmen, şair Yılmaz Erdoğan; en güzel şiirini sinemanın beyaz perdesine, büyülü perdesine yazmış. Deyim yerindeyse döktürmüş.
İki genç şairin şiir, aşk ve dramla örülü hikayesini, beyazperdeye taşıyan 'Kelebeğin Rüyası'ndan söz ediyorum.
DÜNYALI BİR İŞ!
İzlemediyseniz, bu hafta sonu mutlaka izleyin. 'Recep İvedik'lerden sonra ruhunuza da, aklınıza da iyi gelecektir.
Ben 'Kelebeğin Rüyası'nı çok sevdim.
Kıvanç Tatlıtuğ, Mert Fırat, Belçim Bilgin Erdoğan, Farah Zeynep Abdullah ve diğerleri...
O kadar çok inanmışlar ki yaptıkları işe... O kadar başarılılar.
Görüntüler olağanüstü; Gökhan Tiryaki imzasını taşıyor. O da görüntülerin şiirini yazmış.
Film; Türk hikayesiyle, dünyalı bir iş olmuş.
Kıvanç Tatlıtuğ ile Mert Fırat'ın canlandırdığı iki şair; Muzaffer Tayyip Uslu ile Rüşdü Onur'un o kısacık yaşamlarındaki onca zorluğa rağmen, inançlarından, neşelerinden, keyiflerinden bir şey kaybetmemeleri...
Nasıl dokunuyor insana. "Diyecekler ki arkamdan Ben öldükten sonra O, yalnız şiir yazardı Ve yağmurlu gecelerde Elleri cebinde gezerdi Yazık diyecek Hatıra defterimi okuyan Ne talihsiz adammış İmanı gevremiş parasızlıktan" (Yazan: Muzaffer Tayyip Uslu) Şiirler, hayatlarını anlatıyor biraz da...
Filmin süresi uzunmuş...
Belçim Bilgin yaşı nedeniyle rolüne oturmamış...
Acaba film gişe geliri ile masrafını çıkarabilecek miymiş?
Ortada böylesi bir iş varken, bu soruların sorulması ne kadar da tuhaf. Daha iyisi oldu mu bugüne kadar? Ellerine sağlık Yılmaz Erdoğan...