Ceylan insanı anlatıyor, sen?
Özeti şu aslında: Nuri'nin filmleri Nuri'ye benziyor, benim filmlerim de bana benziyor. Bu film ise ikimize de biraz benziyor!
BU FİLMDE BELÇİM İLE BİRLİKTE OYNAYACAĞIZ
Bir de yeni filmin hazırlıklarıyla uğraşıyorsun, o nedir?
Bir gün Erdal Tosun bana, "Sen Zonguldaklı şairleri duydun mu? Google'a bak; onların hayatı güzel film olur. Onu da yapacak birisi varsa sensin" dedi.
Neymiş hikaye?
Bunlar 1940'larda Zonguldak'ta yaşamış ama tarihin hakkını vermediği iki tane deha. Behçet Necatigil de olacak hikayemizde çünkü onların edebiyat öğretmeni kendisi. Hatta onlarla ilgili şiiri de var Necatigil'in. Diyor ki; bir şair yaşardı Zonguldak'ta, adı Rüştü Onur'du, insanların onu tanıdığını bilseydi çok mutlu olurdu... Bunlar hep şiirleri yayınlansın, insanlar onları bilsin diye uğraşmışlar ama kimse tanımamış ve veremden ölmüş ikisi de. Ülkenin çok acayip bir dönemi; madenler, mükellefiyet yasası falan var. Özetle, 'biz bugünlere nasıl geldik ve hangi değerler kayboldu'yu anlatan bir film.
Yani sıkı bir araştırma yaptın?
Çok uğraştım, Zonguldak'a gidip insanlarla görüştüm, kitaplar okudum. Senaryo yazana kadar 200-250 sayfa başka metinler yazdım. Bu metinleri de filmin ardından kitap olarak çıkaracağım. Yedi yıldır onlarla birlikte yaşıyorum. Adı 'Şairler' olacak. 'Mükellefiyet Zamanında Aşk' diye de bir alt başlığı var. Şimdiye kadar yaptığımız en büyük prodüksiyon... 40'larda Zonguldak, İstanbul, Beyoğlu falan...
ŞAİRLERDEN BİRİ BENİM
Dönem filmi çekiyorsun. Tarzının dışına mı çıkıyorsun?
Bana yakın bir film olacak. Belki de benim bütün vasıflarımı toplayan, şiiri de bu paketin içine koyan bir film.
Sen oynayacak mısın?
Şairlerden birini ben oynayacağım. Belçim'in de rolü var ama ikinci şair belli değil. Şubat'ta çekmeye başlıyoruz.
Sahneyi bıraktın mı?
Tiyatro mu? Tiyatroyu evim gibi gördüm her zaman, evi çok ihmal ettim! Çünkü sinema çok kıskanç, çok zaman çalıcı bir şey. Mesela 'Şairler' sinemacılığımda çok önemli bir evre. Bunu başarıyla tamamlarsam, 'Ekşi Elmalar' diye bir oyun yazıyorum, ona konsantre olabilirim.
BEN BİR TAKIM OYUNCUSUYUM
Kendi filminle Cannes'da olmayı istemez miydin?
Ben takım oyuncusuyum.
Ama kendi sinemasını da yaratmış birisin...
Evet ama hepsini de bir takımla yaptım. Mesela benim tiyatromun adı 'Yılmaz Erdoğan Tiyatrosu' değildir. Bu kez, 'bu takımın içinde, burada oynayacaksın' dediler, gittim oynadım. Ama oralara insanın kendisinin gitmesinin de çok ayrı bir tadı var, bunu da istiyorum tabii.
SENARYOYU OKUMADAN TAMAM DEDİM
Ceylan'ın filminde ona en benzemeyen şey senmişsin zaten!
Evet, en geveze benim! Bir dahaki filminde bu kadar geveze biri olmaz sanırım.
Memnun musun peki ortaya çıkan işten?
Her şeyiyle çok memnunum. Uluslararası arenada bu kadar saygın bir isimle birlikte olmak gurur verici bir kere. İnsan uzaktan bakınca anlamıyor; sanki onunki başka bir dünyaymış gibi oluyor ama kısa filmlerle yola çıkıp sadece bir kamera ve üç-beş kişiyle yola devam ettirdiği bir şeyi buralara getirmesi çok saygıdeğer.
Senin burada yola çıkış amacın neydi? Bir Nuri Bilge Ceylan filminde oynamak değil herhalde?
Eğer olursa çok iyi olacağını, bilmediğim dünyalardaki insanları tanıyacağımı da düşündüm ama bu sonuç. Sebep, bu konsept, bu ekip, bu senaryoydu. Senaryoyu getirdiğinde ben de "Hayırdır?" dedim. Senaryoyu gösterdi, sayfalarca konuşan adamlar, "Böyle bir şeye ihtiyaç var" dedi. "Hadi girelim" dedim, senaryoyu bile okumadan.
AMACIM 'NACİ'Yİ SAVUNMAKTI
Oynadığın Naci Komiser nasıl biri?
Benim çok tanıdığım bir adamdı Naci Komiser... Ben de küçük bir yerde büyüdüm. Babam Beden Terbiyesi Müdürü'ydü, memurluk yaptı. Dolayısıyla o kasabanın içindeki adamların psikolojisinin, küçük iktidar savaşlarının içine doğdum; küçük şehrin memurlarını iyi tanıyorum.
FİLM İÇİN ALTI KİLO ALDIM ?
Tam da nasıl biri, onu anlat işte...
Benim için oyunculuk aslında bir savunma sanatı. İki tür oyunculuk vardır. Bir, gidip bir rol üzerinden kendi karizmanı parlatırsın, bir de kendini o adamın içinde kaybedersin. Benim sevdiğim şey ikincisi. Bir de benim gibi dominant, bu kadar bilinen bir adamın kendini karakterin içinde unutturması bir sorundu, bunu çözmeye çalıştık; sanırım çözdük. Naci'yi savunmak için gittim. Çünkü öbüründe kendini savunuyorsun, karizmatik oyunculuklar falan...
Özel bir çalışma yaptın mı bu rol için?
Ekstra bir çalışma yapmadım. Sadece senaryoyu okuduğum gün gittim, bir komiser kıyafeti aldım, bir tane de sahte tabanca... Her akşam onunla talim yaptım. Belki beni gören komşular delirdiğimi düşünmüştür! O kostümleri giydim, onlarla yattım, kalktım eskisinler diye; yaşanmışlık hissi olsun diye. Bir de Nuri biraz daha kilolu birini düşündüğü için bol bol yemek yedim; altı kilo aldım.
Bir röportajında, Nuri Bilge Ceylan "Bürokrasiyi konuşarak daha iyi çözümleyeceğimi düşündüm" demişti. Sana göre bu film neyi anlatıyor? Bürokrasiyi mi, Anadolu insanının hallerini mi, erkeklerin dünyasını mı, hangisi?
O cümle filmin bahanesi! İşin esası şu: Nuri Bilge Ceylan'ın aslında bütün filmlerinde olan, özellikle kurulmuş bir belirsizlik var. Tam bir somut cümle olmayınca filmin ömrü uzuyor. Burada da 'bürokrasiyi eleştireceğim' diye yola çıkmış değil... Bazen 'vahşet' dediğin şeyin içinden çok basit, çok günlük bir şey çıkıyor. O günlük şeyin, bu kadar acayip bir şekilde kristalize olduğu bir film bu. Bu açıdan beni de şaşırttı. Bence bürokrasi hiçbir zaman bu kadar güzel eleştirilmedi!
YARIN: Monica Bellucci ve Bahman Ghobadi ile çalışmak...