SABAH'ın 25. yılı için hazırlanan bu özel gazetede özel bir röportaj yapmam gerekiyor. Şöyle her zamankilerden farklı bir şey olsun... Kim olabilir derken 'Ajda' dedim... Niçin? Ajda da tıpkı SABAH gibi benim hayatımı kapsayan zamansız bir zaman! Burada, SABAH'ta, bu enerji içinde biz hepimiz hep çok genç olduk, dünyalı olduk, özgür olduk. Ajda da bize hep zamansızlığı hatırlattı. SABAH 25 yaşında.. Bu süreç içinde Türkiye çok şey yaşadı. Çok şey değişti. Bizim için değişmeyense SABAH'ın her zamanki enerjisiydi. Ajda ile SABAH'ın sayfalarından haberlerle Türkiye'nin 25 yılı içinde gezintiye çıktık, uzak dediğimiz anları, günleri hatırladık. Ve Türkiye'nin nasıl bir değişimden geçtiğini, değiştiğini, dönüştüğünü ama hâlâ ne kadar genç olduğunu gördük...
*AJDA PEKKAN FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYINIZ...
1985 yılı size ne hatırlatıyor?
Bir yıllık evliydim. Mutlulukla mutsuzluğu bir arada yaşıyordum. Çünkü çok sevdiğim yeğenimi kaybetmiştim. Müziğe ara verip, Ajda Pekkan olmanın ne demek olduğunu anlamaya çalıştığım bir dönemdi.
1986'da TRT 2 resmen yayına başlamış. Ve müzik sektörü bunu büyük heyecanla karşılamış. Malum o günlerde meşhur TRT denetimi var. Sizin şarkılarınızın da geri döndüğü olmuş muydu?
Yeni bir televizyonun yayına başlaması tabii ki çok önemliydi. Ve tabii en çok dayak yiyenler çok mutlu olmuşlardı. Benim de geri çevrildiğim oldu. Eurovision'dan sonra 5 Yıl Önce 10 Yıl Sonra grubuyla birlikte yaptığımız bir albümde yer alan bir şarkının içinde 'doğa' sözcüğü geçiyordu. Bu sözden dolayı şarkı kabul edilmemişti.
1987'de ünlü Şan Sineması yandı. Ki sizin de orada çok anılarınız vardır.
O günlerde ne olduğunu anlamadık. Nasıl olsa yerine yenisi yapılır dedik. Ama bunca yıl geçti, hâlâ Türkiye'de o çapta, o güzellikte bir yer daha açılmadı.
KADININ GÜCÜNÜ GÖSTEREN FİLM
1988'de Bülent Ersoy'un sahne yasağı kaldırıldı. Ne güzel. Çok reformist bir hareket, hepimiz çok mutlu olmuştuk.
1989'da döviz alım satımı serbest bırakıldı... Hep limitli paralarla çıkıyorduk yurtdışına. Zordu tabii.
1989'da İstiklal caddesi trafiğe kapatıldı, tramvay yeniden hizmete girdi. Beyoğlu'nda nostaljik bir hava esmeye başladı. Çok da ne olduğunu bilmiyorum açıkçası. Çünkü ben gezemiyorum. Mutlaka insanlar mutlu olmuştur.
1991'de Hülya Avşar ile Tanju arasındaki ilişkinin en çok konuşulduğu günler. Tanju'nun eşi zina davası açtı, ilişki bitti. Zina bir suçtu. Ne diyorsunuz? O da bir dönemdir, geçmiştir, gitmiştir, bitmiştir.
1992'de Temel İçgüdü filmi ve Sharon Stone furyası tüm dünyada... Hatırlıyor musunuz? Kadın güzeldi, konu güzeldi. Filmden çok etkilenmiştim. Kadının gücünü bir kez daha gördüm o filmde.
1993'te ilk cep telefonunu kullanmaya başladık. Ve özel radyolar yayına başladı. İlk cep telefonu kocaman bir şeydi. Alışmak zordu. Ama şimdi beş-altı telefonla dolaşıyorum. Ve şimdi gördüğünüz gibi bütün radyolar cep telefonunda. Nereden nereye!
1994'te dolar yüzde 10.9, mark yüzde 15 değer kazanmış. Faizleri yüzde 265'e çıkaran Merkez Bankası dövizdeki yükselişi önleyememiş. Etkilenmiş miydiniz bu durumdan? O sırada zengin olanlar vardı değil mi? Beni etkiledi mi? Hayır. Yatırım yapıp da bundan kâr edecek kadar bir birikimimiz yoktu o yıllarda. O kafada da değildik zaten.
1995'te Başbakan Çiller en geç 1998 yılında Türkiye'nin AB'ye tam üye olacağını söylemiş. Güzel. Çok optimist bir düşünce. Keşke öyle olsaydı. Ama milleti buna hazırlamadan hayal olur böyle bir şey.
1996'da Zeki Müren'i kaybettik... Çok üzücüydü. Bugün yaşasaydı herkesin başının tacı olurdu. Onu hep yaşatmak lazım. Devletin sanatçısı olmaz ama devlet yaşarken sanatçılarına değer vermeli, onurlandırmalı...
1997'de kadınların eşinin soyadı ile birlikte kızlık soyadını da kullanmalarını sağlayan yasa kabul edildi... İyi ama sadece nüfus kâğıdı değil ki olay. Kadını bir şeylere feda etmemek lazım. Hiyerarşik bir düzensizlik var. Töre cinayetlerine bakın. Bunlar varken, kadının nüfus cüzdanında kızlık soyadının olup olmaması o kadar da önemli değil bence.
1998'de bir röportajınızda hayatınıza giren erkekler için şöyle demişsiniz; 'Onları prens yapan da benim, altlarına beyaz atı veren de. Atları altlarından çekince hepsi de popoüstü oturdu. Ne prenslikleri kaldı ne kendileri.' Bugün de bu sözün arkasında mısınız? O sözleri o zaman bir cesaretle, bir fütursuzlukla söylemiş olabilirim. Ama şimdi kendimi çok seviyorum, kendime çok saygım var, dolayısıyla bütün yaşadıklarıma çok saygım var. O yüzden bu gibi sözler söyleyip ne kendimi ne kimseyi küçük düşürmek istemem. Bunlar geçmişteki hesaplar ve ben artık geçmişle hiç uğraşmıyorum. Asla hesap kitap da yapmıyorum.
1999'da Gölcük depremi yaşandı. Sizin de anılarınız var orada. Neler hissetmiştiniz? Ben çifte deprem yaşadım. Depremden birkaç gün sonra da annemi kaybettim. İçimdeki çocuklar birbirine küstü. Annem benim için çok değerliydi. Çatışmalarımız olmaz mıydı? Olurdu tabii. İki ayrı devlet gibiydik. Yine de ne kadar kıymetli olduğunu zaman geçtikçe anlıyor insan. Her geçen gün daha çok özlüyorum onu. Hep benimle yaşıyor.
2000'de Kemal Sunal'ı kaybettik. Çok trajik bir olaydı. Uçuş korkusu onu ölüme götürdü. Keşke binmeseydi o uçağa. Bence dünya çapında bir aktördü ve keşke yaşasaydı.
2001'de Türk Medeni Kanunu tam 75 yıl sonra değişti. Yeni yasa ile erkek evin reisi olmaktan çıktı. Eşler evlilik birliğinde eşit söz hakkına sahip konuma geldi. Eşler arasında mal rejimi uygulaması getirildi. Bunlar modern çağın getirdiği doğru yaklaşımlar. Mantığın olduğu yerde tabii ki sevgi çok yoğun olmuyor ama evliliklerde de geleceği, çocukları düşünürsen mal rejimi uygulaması çok mantıklı geliyor.
AŞK HER ZAMAN GALİP GELİR
2002'de Azra Akın dünya güzeli seçildi. Ne güzel... Türkiye adına çok güzel.
2003'te Sertab Erener Eurovision'da birinci oldu. Medar-ı iftiharımız.
2004'te Sakıp Sabancı'yı kaybettik. Çok üzülmüştüm. Türkiye'nin sevdiği, olağanüstü bir insandı. Dünya vizyonu olan, insan gibi insan, adam gibi adamdı. Nur içinde yatsın.
2005'te Prens Charles uzatmalı sevgilisi Camilla Parker Bowles ile evlendi. Aşk her zaman galip geliyor ve gelecek. Aşkın kimyası başka. Onun ilacı yok. Aşk çok önemli, kim olursan ol. Orada soykırım yapamıyorsun. Aşk, aşktır.
2006'da Selahattin Duman genç sevgilisi uğruna eşlerini terk eden olgun erkeklere isim taktı; Azgın Teke... Selahattin Duman'ın her zamanki ironisi. Andropoza giren erkeğe 'azgın teke' mi deniyor artık?
2007'de Ajda ile Enrico Macias Parkorman'da sahneye çıktı... Olimpiya'daki heyecanımı, bir daha yaşamadım. Ama sembol olarak o konserde yanyana olmamız tabii ki çok güzeldi. Birbirimizin hayatından geçip gitmedik, müzik adına dostluğumuz hep sürdü.
Madonna ve Celine Dion 2008'de dünya çapında düzenledikleri konserlerle, değeri 200 milyon doları geçen bilet sattı. Türkiye'de sektörün durumuna bakınca bu sizi kıskandırıyor mu? Türkiye'de artık müzik yok ki. Bizler imge ve simge olarak varız. Şartlar eşit olmadığını hepimiz biliyoruz. Hem insan kendi önemini fark ettiği andan itibaren kimsenin önemi eskisi gibi olmuyor. Peki Ajda oralarda olsaydı Madonna ne yapardı acaba? (Kahkahalar...)
2009'da Ajda Pekkan Resim şarkısıyla yine çok konuşuldu, konuşturdu. Bu tabii ki 2009'da olmadı. Genelinde baktığınız zaman bu bir süreç. Tüm yaşadıklarımın toplamı olarak ortaya çıkıyor bunlar. Resim'de sahneye çıktığım zaman güzel bir şey yarattığıma inanıyorum. Ama insanlar bacaklarımı konuştu. Estetisyenler bile bu konudaki görüşleriyle sekize falan ayrıldılar. (Gülüşmeler.) İşte o sırada Resim'i unutup 'ne oluyor, bütün bunlar da neyin nesi' diyorsun. İnsansın çünkü. Ama ben her zaman çok reformist bir kadın oldum. Kendimi çok seviyorum. Bundan sonra da ortalığı sallamayı düşünüyorum. (Gülüşmeler)
2010'da Tarkan gözaltına alındı. Çok üzücü. Bu kadar sevilen bir insan için çok yaralayıcı. Herkesin hayatında bazı yanlışlar olabilir, inişler çıkışlar olabilir. Meşhur olmak demek her şeye açık olmak demek. Başarı yalnızlık demek. Dolayısıyla hepimiz yalnızız. O da yalnız. Ama sevenleri ona yine sahip çıkacak. İftira da olabilir. O çok büyük bir sanatçı ve bütün bunları aşacağına inanıyorum.