İlknur Menlik - Sabah.com.tr
imenlik@comart.com.tr
Rusya Ukrayna sınırındaki asker sayısını arttırıyor. Birbiri ardına Karadeniz'de askeri tatbikatlar yapılıyor. NATO, Rusya'yla ortak çalışmaları askıya alıyor. Alman Başbakanı Merkel, Rusya ile ilişkilerin askıya alınmasından ötürü duyduğu büyük üzüntüyü dile getiriyor.
Son bir ayın en kısa özeti bu galiba.
Fakat deyim yerindeyse, Rusya ne ekonomik ne de siyasi anlamda bir türlü köşeye sıkışmıyor. Ancak gerçek durum bu mu? Cidden merak ediyor ve kendime şu soruyu sormadan edemiyorum: "Acaba gerçekten amaç Rusya'yı köşeye sıkıştırmak mı?" Olaylar arasında farklı bir korelasyon kurarsak; acaba şu soruyu da sorabilir miyiz diye düşünüyorum: "Yoksa çok kutuplu bir dünyayı yönetmek zorlaşmaya mı başladı?"
Amacım, sadece bir takım gelişmelerden yola çıkarak komplo teorileri yazmak değil, bilakis durumu anlamaya çalışıyorum. Tüm bu soruları sormamın sebebi, mini IMF olarak nitelendirilen ve bugüne kadar suyun üzerine yazıldığı düşünülen BRICS Bank fikrinin gerçeğe dönüşmeye başlaması. Galiba, 60'lı, 70'li yılların siyasi bloklarından, günümüzde ekonomik bloklara geçiş yapıyoruz. Ya da kimi uzmanların deyişine göre, küresel ekonomide doğuya (BRICS demeliyiz artık buna) doğru tektonik kaymalar ve erozyonlar yaşıyoruz.
Belki dikkatlerden kaçmıştır, 2008 krizinden sonraki dönemde gelişmiş ülkelerin ekonomileri durağanlaşırken, BRICS ülkeleri istikrarlı büyümelerine devam etti. Bu bekleniyor muydu? Belki evet, ama gelişmekte olan ya da (konu bütünlüğünü dağıtmamak adına) BRICS ülkelerindeki büyüme konusunda gelişmiş ekonomilerin çok da ciddi ve tutarlı beklentiler içinde olmadıkları görüldü. Bunu şuradan da anlayabiliriz; hemen her G20 toplantısında küresel ticaretteki korumacılık önlemlerinden şikayet edilir. Ancak 2008 krizinden sonra görüldü ki, krizi takip eden ilk sene 297 korumacı önlemin 184'ünü gelişmiş ülkeler yani G20 ülkeleri koymuş. Yani aslında 2009'daki küresel ekonomik krize doğru adım adım gitmişiz (haberimiz yokmuş, demeyeceğim).
Bu yılın başında düzenlenen 44. Dünya Ekonomik Forumu'nu hatırlayın, BRICS konusunda bir toplantı yapıldı. Toplantıda vurgulananlar kısaca şöyleydi:
Çin daha sürdürülebilir bir büyüme rotası izledi. Brezilya reform sürecini güçlendiriyor ve büyük çaplı özelleştirmeye hazırlanıyor. Hindistan gelecek üç sene için istikrarlı bir gayri safi milli hasıla artışından oldukça emin. Güney Afrika "yeni normal"e odaklı, Rusya ise daha iyi bir iş ortamına.
Evet, bugüne geldiğimizde artık BRICS Bank kuruldu. BRICS ülkeleri Maliye Bakanları toplandı ve bu konuda bazı kararlar alındı. 50 milyar dolarlık sermayeyle kurulan yeni banka, BRICS ülkelerindeki altyapı projelerine düşük maliyetli finansman sağlayacak. Bankanın ayrıca 100 milyar dolarlık bir kurtarma fonu olacak. Üstelik bu fon, IMF gibi sıkı değil gevşek kurallarla üye ülkelere kullandırılacak. Kurtarma fonuna en ciddi katkıyı Çin sağlayacak. Yönetimin ise ilk 5 yıl için Hindistan'da olacağı dillendiriliyor. Bankanın merkezi için Şanghay, Johannesburg, Moskova ve Yeni Delhi arasında güçlü bir yarış olacağı belli.
Bu gelişmeler bize gösteriyor ki; BRICS ülkelerini (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) hem siyasi hem ekonomik anlamda artık dikkate almamak mümkün değil. Çin, imalat sanayinde de ABD'yi sollamak üzere… Öte yandan 1,4 milyar nüfusuyla parlıyor, Hindistan'da aynı şekilde 1,2 milyarlık nüfusuyla.
Ama ben yine de son kertede Güney Afrika ve dolayısıyla Afrika kıtasına dikkat çekmek istiyorum. Gelecekte dünyanın oyun alanı bana göre Afrika olacak ve Güney Afrika gerek BRICS gerekse gelişmiş ülkeler için çok kritik bir noktada duruyor.
Geçen yılın Mayıs ayında Cape Town'da iki gün süren Afrika konulu Dünya Ekonomik Forumu'nun açılışında Güney Afrika Cumhuriyeti Başkanı Jacob Zuma: "BRICS ile olan ilişkilerimiz, dünyanın ekonomik, sosyal ve siyasi görüntüsüne etki eden büyük olayların artık Afrika'yı göz ardı ederek gerçekleşemediğini gösteriyor." demişti.
Tüm bu saydıklarımın yanı sıra BRICS ülkelerinin orta sınıfı da Batılı orta sınıf gibi yaşamayı arzu ediyor. Şimdi mini IMF, BRICS ülkelerinin siyasi ve ekonomik, orta sınıfının ise yüksek yaşam düzeyi beklentileri için umut olmaya aday.