Dün politik ve ekonomik açıdan sıkışan İsrail Hükümeti'nin Ortadoğu'da bir savaş çıkarmaya çalışabileceğini, ama bunun mümkün olmadığını yazdım. Bugün bu konuyu nedenleriyle anlatacağım. Çünkü İsrail'in İran'ı hedef alarak, Ortadoğu'da bir savaş başlatabileceğine ilişkin tez son dönemde küresel finans çetesi ve onun Türkiye'deki yandaşı faiz lobisi tarafından da sıkça gündeme getiriliyor. Lobi, "Savaş çıktı-çıkacak" söylemiyle yine piyasalardaki beklentiyi kötüleştirerek, faiz yoluyla devleti ve milleti soymak istiyor. Piyasalarda "İsrail, İran'ın nükleer tesislerini vuracak" söylentisi hızla yayılıyor. Hatta bunun için gün verenler bile var... Peki lobinin o cahil elemanlarının söylediği gibi gerçekten Ortadoğu'da bir savaş çıkar mı? Yani ABD ya da İsrail, İran'ın nükleer tesisini vurarak Ortadoğu'da bir savaş başlatabilir mi? Kişisel olarak düşüncem, İsrail'in mevcut hükümetinin bu çılgınlığı bile yapabileceği yönünde. Ancak buna hiçbir şekilde izin verilmeyeceğini de düşünüyorum.
Nedenleri sıralayalım:
İsrail'in olası hedefi olan İran'ın Buşehr nükleer santrali dünya petrol rezervlerinin yüzde 54'ünün, doğalgaz rezervlerinin ise yüzde 41'inin bulunduğu Basra Körfezi'nin kuzey yarısında kurulu. Bu santrale eylülde yakıt konuldu ve nükleer reaksiyon başladı. İran, İsrail ya da bir başka gücün saldırısına hiçbir şekilde cevap vermese bile; söz konusu santrali bombalamak, yaklaşık 30 ton zenginleştirilmiş ya da 300 ton doğal uranyumdan kaynaklanacak radyasyonun bölgeye kontrolsüz şekilde yayılmasına neden olacak. Ayrıca İran'ın olası bir saldırıda suskun kalmayacağı da açık. Bu, halen Basra Körfezi dışında bir petrol dağıtım kanalı yaratamamış olan bölge ülkeleri kadar dünya ekonomisini de yakından ilgilendiren bir durum.
Basra Körfezi'nin kuzey yarısındaki petrol ve gaz rezervleri çok önemli. Ancak daha da önemlisi bu bölgede çıkarılan petrolün nerede kullanıldığı. Yandaki tabloda verdiğimiz, petrol üretim ve tüketim miktarlarına bakıldığında, dünyada sadece Afrika ve Ortadoğu'nun petrol fazlası veren bölgeler olduğu görülüyor. Ortadoğu'dan, yani aslında Basra Körfezi'nin kuzey yarısından çıkan petrol, enerji açığı veren Çin, Güneydoğu Asya ülkeleri, Avrupa, ABD ve Hindistan gibi sanayileşmiş müşteriler tarafından tüketiliyor. Mevcut durum, dünyada ihraç edilebilir petrolün yüzde 73'ünü üreten Basra Körfezi'ni alternatifsiz kılıyor.
İsrail kendi başına önemli bir ekonomik veya askeri güç değil. Ekonomisinin durumu giderek kötüleşiyor. Büyük halk kitleleri geçim sıkıntısı şikâyetlerini, hükümet aleyhine sokak gösterileriyle dile getiriyor. Askeri olarak bakıldığında ise İsrail'in, Güney Lübnan ve Gazze çatışmalarından istediği sonucu elde edemediği görülüyor. Ancak İsrail'in küresel anlamda büyük etkiye sahip bir diasporası ve onun oluşturduğu çok güçlü lobisi var.
İsrail'i bu denli etkin yapan Yahudi lobisinin gücü ise yönettiği çok uluslu finans ve sanayi şirketlerine dayanıyor. Bu şirketler sanayileşmiş Batı, hatta sanayileşmiş Asya ülkeleri üzerinde de çok etkili bir ekonomik ve politik güce sahip. Yahudi lobisinin bu gücü kuşkusuz küresel ekonominin sağlıklı gitmesine bağlı.
Bu yüzden İsrail'in dünya ekonomisini altüst edecek bir çılgınlığı, öncelikle yıllardır bu ülkeye destek veren Yahudi lobisinin çıkarlarına ters. Belki de bugüne kadar hiç olmadığı kadar. Bunun için İsrail, Türkiye ve bölge ülkeleriyle sorunlarını giderip, kendi çıkarına uygun olacak barışa katkıda bulunmayı bir an önce gündemine almalı.