Koalisyon Hükümeti'nin kurtarıcı olarak atadığı Kemal Derviş, medya tarafından daha ilk günden kahraman ilan edilmişti. Hakim medyanın yayın organları onu öven, hatta 'dozu aşan' haberlerle doluydu. Patronlar Klübü TÜSİAD ona destek veriyor, bazı büyük bankaların sahipleri bile yurtdışındaki paralarını Derviş istediği için getiriyordu. Kemal Derviş, IMF'den kredi garantisi de alınca, o medyanın gazete ve televizyonları tarafından yere göğe sığdırılamaz hale gelmişti. Ancak kredinin bir bedeli vardı. Vergilere yüksek zamlar yapılmış, dolar ve dolayısıyla enflasyon hızla artmaya başlamıştı. Bu yüzden medyanın tüm propagandasına karşın Kemal Derviş'in halk içindeki popülaritesi düşüyordu. Ve Derviş için de zor günler geliyordu
Kemal Derviş'in ABD ziyaretinden, yanında dış destek vaadi ve yüksek zamlarla geri dönmesi ve çoğunluğu IMF'nin isteği olan reformları dayatması toplumda huzursuzluğu artırdı. Getirilen ek vergiler, hızla artan işsizlik ve sürekli yükselen döviz kurları toplumda sisteme olan inancı eritiyordu. Kurdaki artış nedeniyle bir ay içinde benzine 6 kez zam gelmişti. Siyasi anketler olası bir seçim durumunda hiçbir partinin yüzde 10'luk barajı aşıp Meclis'e giremeyeceğini gösteriyordu. Koalisyon ise ekonomiyi yürütebilmek için Derviş'in desteğine muhtaçtı. Ancak parti tabanlarından gelen sesler o kadar yükselmişti ki, kendisine en büyük desteği veren Ecevit bile Telekom tartışmaları sürerken, MHP'li Bakan Enis Öksüz karşısında Derviş'i yalnız bırakmıştı. Milyonlarca kişiyi ilgilendiren eko-politik kararlar konusundaki katılığı nedeniyle atfedilen 'IMF tahsildarı, ABD ajanı' gibi yakıştırmalar da giderek Derviş'in üzerine yapışmaya başladı. Bu noktadan sonra, Derviş halkın sorunlarına daha ilgili davrandı!
"GINA GELİYOR İNSANA"
Ardı ardına açıklamalara başladı. Nisan ortasında ekonomi bürokratlarıyla birlikte basının karşısına çıkıp, "Hastabakıcıların haline üzülüyorum, bugün olmasa bile yarın çare bulacağız" dedi. Aynı ayın sonunda Alman Die Zeit Gazetesi'ne bir röportaj vererek, "AB ve ABD, Türkiye'ye verilecek ekonomik yardım konusunda siyasi şantaj yaparsa bu büyük hata olur" diyordu. Ankara'nın göbeğinde 'yeşil şortuyla' tenis oynamaya giderken taksi durağına uğrayıp krizden bunalmış esnafa hal hatır soruyordu (Bu hareketi pek olmadı sanki.) Aynı dönemde Meclis'te Derviş'in istediği ve IMF'nin şart koştuğu yasalar da alelacele çıkarılmaya çalışılıyordu. 15 günde çıkması istenen 15 yasa o kadar da kolay çıkmıyordu. Görüşmeler uzuyor, sinirler geriliyordu. Derviş bu dönemde gazetecilere "Uyumak istiyorum" diyerek yorgunluğunu anlatıyordu. Özellikle Telekom Kanunu büyük bir sıkıntıya yol açmıştı. Gergin geçen Bankacılık Yasası görüşmeleri sırasında mikrofon açık unutulunca, güler yüzlü Derviş'in ilk falsosu ortaya çıktı. Bürokrasideki prenslerinden BDDK Başkanı Engin Akçakoca'ya "İnsana gına geliyor" diyerek şikayet ediyordu. Akçakoca da ona "Neyse siz yine de smiling face" yani güler yüzlü olun diyerek akıl veriyordu.
İLK GÖZDAĞI: YÜKSEL YALOVA
Meclis'teki görüşmeler sürerken diğer taraftan da yeni ekonomik program hazırlanıyordu. O program 15 Mayıs 2001'de "Güçlü Ekonomiye Geçiş" adıyla açıklandı. Plan hazırdı ama programın yürütülebilmesi için gerekli olan IMF kredisi henüz garanti değildi çünkü; şart koşulan yasalar geçmemişti. Derviş'in tüm ısrarlarına rağmen koalisyondan yasalara karşı çatlak sesler yükseliyordu. Örneğin yüz binlerce çiftçiyi ilgilendiren Tütün Kanunu büyük sorundu. Yasaya ANAP'lı Bakan Yüksel Yalova itiraz etti. Yalova, Derviş'e yönelik eleştirinin dozunu biraz kaçırınca, piyasalar karışıverdi. Mesut Yılmaz, kendi partisinin bakanını hemen istifaya davet eti. Piyasaların gücünü arkasına alan Derviş, mayıs ayının sonunda siyasilere ilk büyük gözdağını vermişti.
Sen misin Derviş'in kellesini isteyen
Yeni Bakan Kemal Derviş'in gücünü anlamayan ya da anlamak istemeyen politikacılar da vardı. MHP'li Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz, Türk Telekom'un özelleştirmesine yaptığı itirazlar nedeniyle Kasım 2000'deki ekonomik krizin tetiklenmesinde büyük rol oynamıştı. Aynı inadını hâlâ sürdürüyordu. Aslında sürdürmek de zorundaydı. Çünkü on binlerce çalışanı bulunan T.Telekom o dönem MHP'li kadrolaşmanın önemli kalelerinden biriydi. Özelleştirme ve Ulaştırma Bakanlığı'nın bu şirket üzerindeki gücünün budanması MHP'nin işine gelen bir durum değildi.
PİYASADA OPERASYON
Öksüz,nisan sonundan temmuz ortasına kadar Derviş'le kavgasını sürdürdü. Derviş için "Kurtarıcı melek gibi gösteriliyor. Meleksin ama, Azrail misin nesin?" diyordu. Öksüz'ün tepkilerine rağmen Telekom Yasası'nda bir takım ilerlemeler sağlanmıştı. Ancak yasa bir türlü çıkmıyordu. Örneğin Derviş, telekomünikasyon lisansı konusunda Ulaştırma Bakanı'nı devreden çıkarıp, üst kurula bağlamak istiyordu. Öksüz bu değişikliğe kesinlikle 'hayır' diyordu. Sonunda sorunun çözümü için üç parti liderlerinin katılacağı bir zirve yapılması kararlaştırıldı. Toplantıda MHP karşı atak yapıp, Türk Telekom'u DSP'ye bırakma karşılığında Kemal Derviş'in kellesini istedi. Anında kıyamet koptu. Döviz çıldırmış gibi yükselmeye başladı, IMF Türkiye'ye vereceği krediyi dondurdu. Gazeteler Enis Öksüz'ün fotoğrafının yanına "Nedir bu memleketin çektiği!' başlıkları atarak Öksüz'ü 'istenmeyen adam' ilan etti. Derviş'in dokunulmazlığı ve gücünün sorgulanamayacağı o dönem daha net anlaşıldı. Dolar gün içinde 1 milyon 600 bin lirayı geçince, kısa bir süre önce Derviş'in kellesini isteyen MHP lideri Bahçeli, kendi bakanının kellesini aldı. Enis Öksüz bağıra çağıra istifa etti. İstifanın ardından o güne kadar sessiz duran Merkez Bankası piyasaya girip kura müdahale ediverdi. IMF kredi kanalını tekrar açtı.
IMF VESAYETİ TAMAM
Derviş dövizde spekülasyon yapan yabancı bankalarla toplantı yaptı ve o spekülasyonlar bir başka krizin yaşanacağı eylül ayına kadar kesiliverdi. Piyasalar bir anda sakinleşti. Dolar kuru bir günde 1 milyon 600 bin liradan, 1 milyon 300 binlere indi. Medya 'istifa piyasaları rahatlattı' haberleri yapıyordu. Ancak piyasaları yakından takip eden hemen herkes, Enis Öksüz'ün kellesinin döviz spekülasyonu yapan yabancı bankalar, IMF ve Merkez Bankası üçgeninde gelişen bir piyasa manipülasyonuyla nasıl alındığına şahit oldu. O olaydan sonra hiçbir politikacı ve bürokrat Derviş'in gücünü bu şekilde denemeye kalkmadı. Ekonominin ve dolaylı yoldan siyasetin vesayeti, 2001 yazı ortasında tartışmasız şekilde Derviş ve ekibine, dolayısıyla IMF'ye geçmişti.
Ordu destek verdi, OYAK 6 banka aldı!
Kemal Derviş Mayıs 2001'in ilk günlerinde, toplum ve siyasetçilerden gelen tepkilerin hızla arttığı bir dönemde Genelkurmay'a sürpriz bir ziyaret yaptı. Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'a giderek programa destek istedi ve aldı. Genelkurmay, Enis Öksüz'ün karşı çıktığı Türk Telekom'un özelleştirmesi konusunda Derviş'in yanında saf tuttu. Derviş, toplantı sonrasında görüşme hakkında "TSK ülkenin en büyük destekçisidir. Programla TSK arasında herhangi bir görüş ayrılığı bulunmuyor" diyordu. Zaten, TSK tüm kamu kuruluşlarını esir alan zorunlu tasarruf önlemlerinin dışındaydı. Krizin en alevli dönemi olan 2001'in ilk çeyreğinde bile İsrail'le dev silah anlaşmaları yapılmış, bu konu sessiz de olsa tepkilere neden olmuştu. TSK Derviş'e verdiği desteğin karşılığını çok geçmeden aldı. Egebank, Yurtbank, Yaşarbank, Bank Kapital ve Ulusalbank'ı da çatısı altında bulunduran Sümerbank, 9 Ağustos 2001'de Ordu Yardımlaşma Kurulu'na bedelsiz ve kasası dolu olarak devredildi. OYAK o bankayı 6 yıl sonra 2.7 milyar dolara sattı. Aynı dönemde Demirbank'ın HSBC'ye devri, bankalara doğrudan kar aktarımı sağlayan bono takası anlaşması da oldukça ses getiren ve toplumun bir kesiminde 'rüşvet'
Oğuz KARAMUK