Bir süre önce hastalandı 'Cep Herkülü' Naim. Ambulansla hastaneye götürülürken basına yansıyan görüntüleri pek çok spekülasyona yol açtı. 'Kronik alkolik' denildi, 'diyabet yüzünden' yorumu yapıldı, "Kolları dünyaları kaldırdı ama bünyesi alkolü kaldıramadı," başlıkları atıldı. 'Cep Herkülü' ilk kez konuştu. Ağzından laf almak biraz zor oldu ama en azından denedim!
- Geçmiş olsun öncelikle...
- Çok teşekkür ederim.
- Rahatsızlandınız ve sayısız spekülasyon yapıldı hakkınızda. Anlatır mısınız ne oldu size?
- 29 Nisan akşamı başım çok ağrıyordu. Evde ilaç da yoktu, arkadaşı gönderdim ilaç almaya. Yanlış ilaç almış. Bir tane kullandım, bir saat sonra daha çok başım ağrımaya başladı. İki tane daha içtim ve uyudum...
- Birer saat aralıkla üç tane hap aldınız yani?
- Evet. Sabah kalktım, elimi yüzümü yıkadım, feci şekilde midem bulandı. İstifra etmemek için direndim. Böyle olunca da kusmuğum akciğere inmiş. Fenalaşınca, hastaneye kaldırdılar. Sonrasını hiç hatırlamıyorum...
- Başka bir rahatsızlıktan dolayı mı bu ilaç size dokundu?
- Bilmiyorum. Hastanede bana söyledikleri, ilaçlar yüzünden olduğu. Üç saat arayla içilebilen bir ilaçmış bu. Ben saatte bir içmişim. İstanbul'da zaten üç tane olan toksikoloji laboratuarı da 1 Mayıs yüzünden kapalıymış. Cumhurbaşkanı'nın baş danışmanının talimatıyla Adli Tıp'ta yaptırmışız tahlilleri. Özel izin alınmasa, pazartesiye kadar tedavi yapılamayacaktı.
- Peki hakkınızda yazılanları okuduğunuzda ne hissettiniz?
- Okumadım ki! Sonradan söylediler bana. En çok da bir gazetenin 'alkol yüzünden' demesine üzüldüm. Alkol alsam bile ben sporu bırakmışım... İstediğim kadar içebilirim, kime ne? Yani dünyaya mal olmuş bir insanın gururuyla oynanması hoş bir şey değil. Zaten avukatıma da talimat verdim, o haberi yapan kişiyi mahkemeye vereceğiz.
- 'Cep Hürkülü bitti', 'kronik alkolik' yorumlarına cevabınız?
- Bugün yurtdışına gittiğim zaman, her yerde büyük saygı görüyorum. Türkiye'de eğer gazeteciler bizi böyle ayaklar altına alacaklarsa, böyle yazılar yazacaklarsa kırılırım, üzülürüm tabii. Bu gazetecilik değil! Sonuçları Adli Tıp'tan alabilirlerdi, benim neden hastalandığımı, ne olduğunu orada görebilirlerdi. Benim rahatsız olduğum şey bu.
- Bu olayın dışında, genelde alkole düşkünlüğünüz var mı?
- İçiyorum ama çok sık değil...
- Çok sık içtiğiniz söyleniyor!
- Benim için fark etmez, ne istiyorlarsa onu söylesinler, ben kendimi biliyorum.
- Spor yapıyor musunuz hiç?
- Halı sahada top oynuyoruz! Haftada üç gün spor yapıyorum.
- Eskisi gibi kondisyon, ağırlık kaldırma falan?
- Fazla değil, ara sıra.
- Göbek yapmışsınız...
- Yok ya, göbeğim yok!
- Yani formda mısınız siz şimdi?
- Tabii ki!
BENİ BİRAZ ZOR UNUTURLAR!
- 2000 yılında, Sidney Olimpiyatları'ndan sonra bıraktınız halteri. O günden bu yana neler yapıyorsunuz?
- 2000 yılı sonunda Dünya Halter Federasyonu seçimleri oldu. O seçimlerde; ilk Türk Dünya Halter Federasyonu Asbaşkanı oldum. Aynı zamanda dünyanın en genç asbaşkanıydım. Şu anda da Türkiye Halter Federasyonu asbaşkanlığını sürdürüyorum, bakan müşaviriyim, gene sporun içindeyim. Fiili olarak sporu bıraktığım için istediğim yere gider, istediğim gibi eğlenirim, kimseye de hesap verecek halim yok, 42 yaşımdayım.
-
Dönemin Halter Federasyonu Asbaşkanı Halil Kılıçoğlu sizin durumunuza üzüldüğünü, arkadaş çevrenizin sizi bu hale düşürdüğünü, söylemiş. Ne diyorsunuz bu yorumlara?
- Ne duruma düşmüşüm ki? Ben yoğun bakıma girmişim, hastalanmışım, ne yapabilirim? Hastalanmayayım mı yani? Ben Türkiye'ye üç defa olimpiyat şampiyonluğu kazandırmışım, Dünya Halter Federasyonu'nda seçime girmişim kazanmışım. Onlar ne yapmış, Halil Kılıçoğlu ne yapmış Türkiye için?
- Türkiye'ye gelişiniz, şampiyonluklarınız... Efsaneydiniz ve şaşaalı bir hayat yaşadınız. Böyle bir şöhretten sonra kendinizi yalnız ya da mutsuz hissediyor musunuz?
- Türkiye'ye iltica ettiğimde ceza aldım, uzak kaldım halterden biliyorsunuz. 89'da sakatlandım, tekrar bir ara verdim. 92'de döndüm, 96'da şampiyon olduktan sonra tekrar üç sene ara verdim. O konuda tecrübeliyim yani, kompleksim yok! Sporu bıraktıktan sonra derneklerde, federasyonda, bakanlıkta, uluslararası organizasyonlarda, siyasette her zaman aktif olarak yer aldım. Hiçbir zaman yalnız hissetmedim kendimi. Ömür boyu spor yapacak halimiz yok! Çok fazla başarılar kazandık, bıktık zaten.
- 'Ne çabuk unutuluyor insan' diye iç geçirmiyor musunuz hiç?
- Beni biraz zor unuturlar!
- Hâlâ sokakta ilgi, alaka görüyor musunuz eski günlerdeki gibi?
- Şampiyonlar parlar ve söner, doğal bir şey bu. Ama şöyle de bir gerçek var; ben Türkiye'ye geldiğimde, yani 1986 yılında Türkiye'de hiçbir sportif başarı yoktu. Bırakın dünya şampiyonluğunu; olimpiyat, Avrupa şampiyonalarında bile madalya yoktu. Müsabakalara gittiğimizde bizimkiler "Ah ilk 10'a girsem," diye dua ederlerdi. Ben şampiyon olduktan sonra değişti her şey. Arkadan Halil Mutlu yetişti. Bizden sonra "İkinci, üçüncü olsak iyi olur," demeye başladılar. Yurtdışına gittiğimizde yabancılar, "Halil geldi, Naim geldi," diyerek heyecanlanırlardı. Yani halter nereden nereye geldi sayemizde...
- Zaten spor otoriteleri "Naim'den önce ve Naim'den sonra," diye ayırıyor Türk halterini. Siz de böyle düşünüyor musunuz?
- Benim 60 kiloda yaptığım 150, 290 kilo bütün sıkletlerin değişmesine neden oldu. Artık ben bile kıramıyordum o rekoru, kimse yaklaşamıyordu. O yüzden halterde bir düşüş var tabii ki.
Hayatım film olabilir tabii, neden olmasın
- Çok iyi para kazandınız mı?
- Olabilir, insanına göre değişir.
- Size göre nasıl?
- Rahmetli Sabancı'ya göre az! (gülüyor)
- Peki şöhret sizi şımarttı mı hiç?
- Şöhret beni şımartsaydı, üst üste şampiyon olmazdım. Bazı sporcular ikinci kez şampiyon olamıyor, 'yıldız hastalığı' denir buna. Ben ise 1982 yılından 1996 yılına kadar devamlı zirvedeydim. Yani şöhretten, paradan etkilenseydim bu yıllar arasında mutlaka bir düşüş olurdu.
- Hayatınız film olsun ister miydiniz?
- Bir ara istemişlerdi ama hayata geçirilemedi; isterim tabii. Biraz daha yaşlanayım olur tabii, neden olmasın!
Seul rekorumu ben bile kıramadım...
- 1989 yılında Time dergisine bile kapak olmuş bir haltercisiniz. Bu kolay kolay kimseye nasip olmaz... -
Time'a kapak olmak benim için çok büyük gurur.
Time'ın yayın yönetmeni bir Türk gazetesine röportaj vermiş, anlatmıştı o seçimi. Önlerine gelen yüzlerce resmi elemişler, benim resmimi gördüğünde "Bu olacak," demiş, kararını vermiş. Seul olimpiyatları sonrasıydı... Müthiş bir mutluluk benim için.
- Neydi sizin sırrınız?
- O dönem Bulgaristan'da Türklerin isimlerini değiştirme kampanyası vardı, Türkçe konuşmak yasaktı. Benim de onların seslerini duyurmak için tek çarem başarılı olmaktı. Bunun için çok çalıştım, bu beni motive etti, Allah da yüzümüzü güldürdü, başardım.
- Tarihe geçeceksiniz deselerdi size?
- Şampiyon olacağıma inanıyordum ama
Time'a kapak olacağımı, Seul'de kırılmayacak bir rekor yapmayı tahmin etmiyordum tabii ki.
- Kimse kıramadı o rekoru değil mi?
- Ben bile kıramadım!
- Özlemiyor musunuz eski günleri?
- Özleseniz de elden bir şey gelmez, gencecik çocuklar var artık. 20 yaşında olmak başka, 42 yaşında olmak başka. Halter sporu ancak 30-32 yaşına kadar yapılabilir.
İSTEDİĞİM YERE SIĞABİLİYORUM!
- Bildiğim kadarıyla hiç evlenmediniz siz?
- Hayır, evlenmedim. Kısmetimiz çıkmadı. (gülüyor)
- Kısmetinizi kendiniz yaratabilirdiniz!
- Olabilir ama tam istediğim kimse çıkmadı demek ki.
- Çocuk özleminiz yok mu?
- Tabii var, isterim ama kısmet.
- Var mı hayatınızda birisi?
- Şu anda yok.
- 'Cep herkülü' olarak anılmaktan, bu kadar minyon ve ufak tefek olmaktan mutsuz oldunuz mu hiç?
- Hayır hiçbir zaman kompleksli bir insan olmadım, neysem odur. Kalkıp, "Boyum keşke şu kadar olsaydı," diye hiç düşünmedim. Böyle daha mutluyum.
- Neden?
- Bilmem, istediğim yere sığıyorum herhalde! (gülüyor)
- Bir dönem etrafınızda sürekli kadınlarla, kızlarla görünüyordunuz, hatta bu yüzden de eleştirildiniz. Pavyon kapılarında uyukladığınız, bile iddia edildi...
- Ben pavyona hayatta gitmedim, olsa olsa bara gitmişimdir. Onun için de "Helal olsun, yaptım," diyorum. Kız arkadaşım var, gideceğim, eğleneceğim tabii ki... Kamptayken gitmiyordum ki, kamp bittiğinde, herkes evine gittiğinde gidiyordum. Benim en doğal hakkımdır. Her şeyin bir yaşı var. Mesela artık sese, gürültüye dayanamıyorum, almıyor kafam. O yüzden de çok çıkamıyorum. Ama eleştirebilirler, ilgilendirmiyor beni.
42 YILDA NELER BAŞARDI?
Naim Süleymanoğlu 10 yaşındayken başladı haltere. İlk dünya rekorunu kırdığında sadece 15 yaşındaydı. 1984, 85 ve 86 yıllarında dünyada 'yılın haltercisi' seçildi.
Aynı yıllarda Bulgaristan'daki yönetim, Türk azınlığa yönelik baskılara başladığında, Türklerin isimleri değiştirildiğinde Türkiye'ye 'iltica' etmeye karar verdi.
86'da, Sidney'de düzenlenen Dünya Halter Şampiyonası'ndan kaçıp Türkiye Büyükelçiliği'ne sığındı. Dönemin başbakanı Turgut Özal'ın gönderdiği özel uçakla Türkiye'ye getirildi. Minik dev adam, uçaktan indirilip direkt TBMM'ye götürüldü. Salona girdiğinde bakanlar, milletvekilleri ve basın mensuplarının hepsi ayakta alkışlıyordu onu...
1988 Seul, 1992 Barcelona ve 1996 Atlanta Olimpiyatları olmak üzere üç kez olimpiyat şampiyonu, sekiz kez dünya şampiyonu oldu, 46 dünya rekoru kırdı.
Kendi kilosunun üç katından fazla kaldırıyordu, 'efsane' olmuştu
Spor otoritelerine göre 'tüm zamanların en iyi haltercisi,'ydi, hatta tarihin en iyi haltercisi!
1988 yılında
Time dergisine kapak oldu.
2000 yılındaki Sidney Olimpiyatları'nda, üç kaldırışta da sıfır çekerek başarısız oldu; ardından halteri bırakma kararı aldı.
2004 yerel seçimlerinde MHP'den belediye başkanlığına, 2007 genel seçimlerinde ise MHP İstanbul milletvekilliğine adaylığını koydu ancak seçilemedi.
ANTRENÖRLÜK GERİYE DÖNÜŞ OLUR
Naim Süleymanoğlu idarecilik yapmayı, antrenör olmaya tercih ediyor. "Şimdi gidip antrenörlük yapmam abes kaçar; geriye dönüş olur. Bir de ben çok fazla çalıştım. Bıktım, artık spor salonlarına girmek istemiyorum," diyor. MHP'den siyasete girmesi konusunda ise "Kaçarken bana yardım edenler MHP'liydi, vicdan borcum vardı onlara," diyor ve ekliyor: . "Turgut Özal hayatta olsaydı, onun yanında olurdum elbette."