Oyuncu yok, kuklalar var. Yönetmenler senaryoda yazan her hareketi minik bebeklere, kuklalara, objelere yaptırıp fotoğrafını çekiyorlar. "Şimdi bir adım atıyor, bir adım daha..." Minik kuklanın ikinci adıma geçmesi bile apayrı bir çekim gerektiriyor. Günler, saatler, aylar üç-beş dakikalık çekim için harcanıyor. İşte böylece stop motion yöntemiyle çekilen filmler oluşuyor. Üstelik bu filmleri çeken yönetmenler (çoğunlukla) tüm seti, oyuncularını, eşyaları kendileri yapıyorlar. Bu da onları hem kuklacı hem yönetmen hem de ufak çapta heykeltıraş yapıyor. Bu teknikte film çeken isimler arasında en ünlüsü Tim Burton. Üç boyutlu çektiği
Alice filmi merakla beklenen yönetmen, hayal dünyasını kuklalarla anlatmanın şu anda çok ötesinde olsa da, o da zamanında stop motion tekniğiyle çekilen kısa filmlere imza atmış. Bunun ötesinde kukla filmleri ve animasyonlarıyla 20. yüzyılda öne çıkan isim Çek Cumhuriyeti'nden Karel Zeman. Çek Cumhuriyeti, kukla tiyatrosu tarihi ve stop motion sinemasının geliştiği yer olarak da öneme sahip. Bir de stop motion tekniğini kullanan ama bildiğimiz oyuncularla çekilen filmler var. Örneğin 1933 tarihli
King Kong filmindeki dev şempanze aslında stop motion tekniğiyle canlandırılmış. Ülkemizde bu tekniğe artan ilginin son yıllardaki göstergesiyse ilk olarak Boğaziçi Üniversitesi'nde yer alan Mithat Alam Film Merkezi'nde kurulan Stop Motion Film Yapımı Atölyesi. İlk filmi olan
Peşinde'yi 2007 yılında çeken ve bu filmle pek çok festivale katılan merkez, halen stop motion film yapımına devam ediyor. 23 yaşındaki Özlem Akın, stop motion tekniğine gönül vermiş ve 40'ın üzerinde kısa film çekmiş bir yönetmen. Genç yönetmenin Kafka'nın
Gemeinschaft adlı öyküsünden uyarladığı aynı adlı filmi, aralarında 2008 Antalya Film Festivali'nde En İyi Kısa Film Ödülü de olan birçok ödüle sahip. Şu aralar Çek Cumhuriyeti'nde sinema eğitimine devam eden Özlem Akın mezuniyet filmini çekmeye hazırlanıyor.
- Stop Motion tekniğini tercih etmenizin sebebi ne?
- Sette yönetmen Tanrı taklidi yapar, stop motion'da taklit etmek yok, Tanrı'nın ta kendisi gibi olunuyor. Dünyayı yaratıyorum; saksılardan çay takımına kadar. Sonra kuklalara, kelimenin tam anlamıyla kendi ellerimle can veriyorum. Hepsi oyuncak, canlanmış, hareket ediyorlar. Hayallerin gerçek olması bu... Kukla ve stop motion'ın beni çeken yanı bunlardı.
- Peki, stop motion nedir ve bu işle uğraşmak ne gerektiriyor?
- Stop motion sabır ve tutku işi. Bu sürecin her aşamasından (set inşaatından kukla yapımına kadar) keyif almak gerekli. Kimi zaman, bir saniyelik çekim için günlerce uğraşılıyor. Biraz deli işi ama tutkuyla ilgili. Aksi halde havlu atmak için çok sebep var.
RENKLİ VE ŞİRİN BİR TEHLİKE
- Diğer filmlerin yapım sürecinden farklılığı ne?
- Tek farkı, oyuncu ve mekân seçimiyle uğraşmak yerine oyuncuları da mekânı da bizzat kendim yapmam, çekim sırasında da oyuncuları sadece yönetmekten ziyade bizzat canlandırmam sanırım. Yoksa her film gibi, öykü ve senaryoyla başlıyor, storyboard ve çekim planı yapılıyor. Sonra set ve kukla yapımı var. Çekim sonrası da kurgulanıp bitiyor film.
- Neden Çek Cumhuriyeti'nde eğitim alıyorsunuz?
- Derdim kukla animasyonuyla ilgili öğrenebileceğim her seyi gidip yerinde öğrenmekti. Çek Cumhuriyeti, stop motion ve kukla filmleriyle ilgili dünyada çok özel bir tarihe sahip, halen de önemli. Bu bir de kukla tiyatrosu geleneğiyle birleşince burası rüya gibi oluyor.
- Ödüllü kısa metraj filminizde Kafka'nın Gemeinschaft'
ını rengârenk kuklalarla yorumladınız. Bu nasıl bir Kafka yorumu?
- En renkli ve değişik balıklar ve mantarlar aslında en ölümcül olanlardır ya bu da onun gibi. Bu cümbüş havasını tekinsizliği desteklemek için kullanıyorum, renkli ve şirin bir tehlike gibi. Karakterin yaşadığı zulmü, Kafka'nın hikâyede bıraktığı yerden devam ettirmek istedim. Ama bu 'makyaj'ların hikâyenin özüne zarar verdiğini düşünmüyorum.