Ne yazık ki,
"bilinçsiz avcılık" yüzünden denizlerimiz kuruyor. Bu
pazar tekneyle balığa çıktık. Dön dolaş, demir at, demir kaldır, bir sürü
"kerteriz" dolaştık, tuttuğumuz balık yarım kovayı bile doldurmadı. Balık mı yok, hava mı kötü, rüzgar mı ters tartışması yaparken, arkadaşım,
"Bu büyük teknelere balık yasağı gelene kadar bu böyle olacak. Geceleri yüksek voltajlı ışıklarla balıkları mahvediyorlar. Bize balık nereden kalsın!" diyerek noktayı koydu. Gerçekten de
Ayvalık'ta geceleri denizlerimiz pırıl pırıl oluyor. Tekneler yakıyorlar ışıkları, göz gözü görmüyor ve balıklar da o ışığa gelip toplaşıyorlar. Sabaha karşı ağlarla balıklar sarılıyor ve avlanıp yukarıya çekiliyor. İrili ufaklı, yavrulu yavrusuz bütün balıklar toparlanıp alınıyor. Para edenler kasalara konuyor,
"yasak boy" ve para etmeyecek olanlar da
"ıskarta balık" olarak ayrılıyor. Biz bu
"ıskarta balıkları" daha sonra tezgahlarda görüyoruz. Satılanlar ıskarta balık değil,
"balıkçılığımızın geleceği."
YA ÖLDÜR, YA KÖR ET!
Ayvalık'ta
Cunda iskelesine zaman zaman bu ışıklı tekneler gelir. Arkadaşlardan biri onlara sormuş;
"Bu ışıklarla balık avlamak yasak değil mi!" Balıkçı
"Yok" demiş,
"Bizde yasak değil ama Marmara'da yasak." "Neden Marmara'da yasak?" sorusunu da
"Orada balık bitti de onun için yasak" diye cevaplamış. Orada, yani
Marmara'da balık bitti, burada yani
Ege'de henüz bitmedi. Onun için yüksek watt taşıyan ışıklar, insanları kör edercesine denize veriliyor. Gerçi
Edremit Körfezi gibi hassas yörelerde de yasak ama
Küçükkuyu- Ayvalık Maden Adası'na çekilen bir hattın ötesinde serbest. Denetleme de var tabii. Eskiden bu ışıkların gücü
4 bin watt imiş. Nedense
4 bin watt yetmemiş olacak ki, geçenlerde bunun gücünü
8 bin watta çıkarmışlar. Ya öldür ya kör et yani. Denizlerimizi yok eden sadece
"bilinçsiz avlanma" değil. Denizlerimizdeki kirlenme de had safhada. Bu konuda çalışmaları olan ve bu sorunlara yıllardır dikkat çeken bir sivil toplum kuruluşu var:
DenizTemiz Derneği-Turmepa. Kuruculuğunu
Rahmi Koç'un yaptığı dernek, yıllardır bu konuda çaba harcıyor. Deniz kirliliği konusunda kamuoyunu bilinçlendirmeye çalışıyor. Tekneler ve evler için denizi kirletmeyecek temizlik ürünleri, örneğin bulaşık deterjanı gibi sağlıyor. Ben kendi evimde de, teknemde de hep
Turmepa'nın ürünlerini kullanıyor ve vicdanen daha rahat oluyorum.
Turmepa'nın başkanlığını eski dostum
Tezcan Yaramancı sürdürüyor.
Yaramancı, denizlerdeki kirliliğin çok ciddi boyutlarda olduğunu söylüyor ve kamuoyunun dikkatini çekiyor.
"Karadeniz'de 26 balığın nesli tükendi. Marmara'da 143 balık yok oldu" diyen
Yaramancı'nın açıklamalarındaki önemli bilgiler şöyle:
Karadeniz'de akya, çipura, avcı, fangri, dülger, granyöz, kırlangıç, ıskarmoz, hani, kolyoz, kepez, melanurya, sarıgöz, sarıağız, orkinos, mercan, mırmır, minekop, sarpa, sinarit, trança, lipsos ve zurna balıkları artık yok.
Marmara'da fangri, akya, gelincik ve hani gibi birçok balık artık yaşamıyor.
Marmara'da son
40 yılda barbunya
yüzde 73, çipura
yüzde 48, palamut
yüzde 90, uskumru
yüzde 95, lüfer
yüzde 58 oranında azaldı.
Ege'de ise eşkina
yüzde 77, kaya balığı
yüzde 81, kırlangıç
yüzde 84, minekop
yüzde 96, orfoz
yüzde 83 oranında azaldı. Akdeniz fokunun sayısı
400'e kadar geriledi.
40 YIL SONRA TÜKENECEKLER
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) yayınladığı son raporda, aşırı ve plansız avlanmalar nedeniyle
40 yıl sonra okyanuslarda balık kalmayacağını açıkladı.
BM uzmanları, bir milyar insanın hem geçim hem de besin kaynağı olmasından ötürü balığın yok olmasının ciddi sorunlar doğuracağını vurguluyorlar.
3 tarafının denizlerle çevrili olan
Türkiye'de, Yılda
500 bin ton balık avlanıyor. Bunların çoğu da küçük balıklar. Hamsiydi, sardalyaydı ve saire.
Yüzde 75'i,
80'i bunlardan oluşuyor. Nüfusumuz artıyor. Balık başta olmak üzere protein ihtiyacı da artıyor. Biz bu denizlerimizi böyle hoyratça kullanır, gırgırlarla, ışıklarla, bilinçsiz avcılık yaparsak, deniz dibini kazır, balıkların yuvalarını bozarsak, yıllar sonra bunun acısını çok ağır çekeriz.
Unutmayalım küçük balık yoksa büyük balık olmaz...