|
 |
 |
 |
  |
|
Türk Masonları'nın en büyük bunalımı
Parti içi çekişmelerle gündeme getirilen Demirel'in Masonluğu konusu, basında yoğun kampanyaya neden oldu. Mason olmadığına dair belge gösteren Demirel için sorun kapandı, fakat kurumun bunalımlı günleri bu olayla başladı.
27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi, kurumun DP'nin güdümüne girmesinden rahatsız olmuş ama engelleyememiş olan üyelerin harekete geçmesine ortam hazırladı. Mason olan İçişleri Bakanı Namık Gedik, tutuklu bulunduğu yerde intihar etmişti. Büyük Üstat Ahmet Salih Korur da hakimlerin karşısındaydı. Gerçi 27 Mayıs siyaset etkisinden kurtulmaları için yararlı oluyordu ama, bu müdahale lehinde bir girişimde bulunuyormuş gibi davranmak da Masonluğun siyasetle bütünleştiği şeklinde yorumlanabilirdi. Üstelik Milli Birlik Komitesi'nin içinde de üç Mason'un bulunduğu belirtiliyordu. Çözüm Korur'un, bilgisi dışında ve kurallara aykırı olarak istifa etmiş sayılmasına bağlandı. Yüce Adalet Divanı'nın onu mahkum etmesi bu kararın kurallara aykırılığını örttü. Ancak 1973'te Masonluğa tekrar kabul edilerek ve arkasından 33. dereceye terfi ettirilerek kuraldışılık tamamen kapatıldı. 27 Mayıs sırasında 50'ye yakın DP'linin (ki 9'u milletvekiliydi) Masonluk'tan kayıtları silinmiştir. Asıl çaba, bir ölçüde temel kurallardan ayrılmış olan yapıyı geleneksel yerine oturtmaya yöneltildi. Özellikle bir türlü tam yoluna oturtulamamış olan uluslararası tanınma girişimleri hızlandırıldı. 1963'te İskoçya Büyük Locası'nın Türkiye Büyük Locası'nı tanıması ve onların uyarısı ile Gayri Muntazam sayılan Fransa Grand Orient'ı ve Grand Loge de France ile ilişkilerin kesilmesi suretiyle önemli bir adım atıldı. Tam bu yönde çaba sarfedilirken, sonradan "Münkir Mason olayı" olarak adlandırılacak Süleyman Demirel konusunun gündeme gelmesi, kurumu daha da büyük bir sorunla karşı karşıya getirdi. Ahmet Salih Korur'un teşvikiyle tekris ettirilmişler arasında bulunan Demirel, 1962'de Adalet Partisi'ne girmiş ve partinin başkanlığına aday olmuştu. Parti içi çekişmeler sırasında Milliyetçilerin adayı Sadettin Bilgiç grubu tarafından Masonluğu gündeme getirildi. Konu basında yoğun bir kampanyaya sebep oldu. Üyeliğini belirten resmi içeren bir kitap herkese dağıtıldı. Yasal bir kurumun üyesi olmak tabii ki suç değildi, ancak bunun siyaset alanında açıklanması ortalığı karıştırdı. 29 Kasım 1964 günü kürsüye çıkıp Mason yetkililerinden Necdet Egeran'ın hazırladığı bir belgeyi göstererek Demirel Mason olmadığını ilan etmekle, delegelerin güvenini kazandı ve başkan seçildi.
'O HESAPLAR ÇOKTAN KAPANDI' Sorun Demirel için kapanmış gibi görünüyordu ama Kurum için en büyük bunalımlardan biri bu olayla başladı. Belgenin nasıl sağlanmış olduğunun perde gerisi basında açıklandı. Bir yandan kurum içinde gizli bir soruşturma yürütülürken, diğer taraftan konu tamamen bir siyasi tartışmaya dönüştürüldü. Ve kaçınılmaz olarak onun kişiliğinin yanı sıra ilke olarak siyaset dışılığı savunan kuruma eleştiriler yöneltilmeye başlandı. Buna rağmen 1965 seçimlerinde partisine oyların yüzde 53'ünü kazandırmak ve "O hesaplar çoktan kapandı" söylemiyle kendisini tartışmaların ötesine taşımayı başardı. Buna karşılık bu ilişkisini hedef alarak onu yıpratmak isteyenler daha çok Masonluğun tutarsızlıkları ve kötülükleri tezini ön plana çıkararak kampanya sürdürdüler. Başta CHP'liler, her kaybettikleri seçimde Mason parmağı arar oldular. Liberal ekonominin yerleşme döneminde, ihalelerin dağıtımındaki her yolsuzluk Mason Biraderler'e malediliyordu. 1968'de Ulus'ta çıkan "Mason Birader" başlıklı yazı bu kampanyanın ilginç örneklerindendir: "Mason Birader ne kadar aslan postuna bürünürse bürünsün, ne kadar dil dökerse döksün, seçmen yurttaş onun sırtındaki boyayı suratına bir kova su çalarak akıtacak ve asıl çehresini apaçık ortaya koyacaktır. Çünkü halk bir ikinci Mason Birader'i denemeyecek kadar aklı selim sahibidir."
'İMAM DEĞİL LİDER SEÇİYORUZ' CHP muhalefetine ek olarak, kısmen AP'den ayrılanların da katılmasıyla kurulan milliyetçi bir parti yanlıları da aynı nitelikte, hatta daha da sert bir kampanya yürüttüler. "Bir Adam ki" başlıklı bir yazıda Demirel hedef alınırken şöyle saldırılıyordu: "Bir adam ki Mason olduğu halde, halkı aldatmak için birkaç defa camiye gelir; namaz kılanların arasına karışır, iftar zamanı oruç tutanlarla bir olur, sair zaman odasında purosunu tüttürür. O adamdan hayır gelmez!" Bu yazıyı kaleme alan O.Y. Serdengeçti'ye, böylesine suçladığı birinin lider olduğu partide neden milletvekilliği yaptığı sorulduğunda verdiği yanıt, iyice emin olmak için beklediği ve ondan sonra partiyi kurtarmak için kampanya başlattığı yolundadır. Demirel'i hedef aldığı savunulan kampanyanın onu yıprattığını söylemek güçtür. Bir CHP'linin bir AP'liye yönelttiği "Bir Mason'u nasıl lider kabul edebilirsiniz?" sorusuna aldığı yanıt partidekilerin onun başarısından memnun olduklarını kanıtlıyordu: "Biz imam değil, partiye lider seçiyoruz." En sonunda dinci kesim, Erbakan'ın başkanı olduğu Milli Nizam Partisi çerçevesinde Demirel üzerinden Masonluğu en katı yeren bir kampanya başlattı. İşin ilginci, uzun süredir unutulmuş olan Masonluk/ Siyonizm özdeşleştirmesi onlar tarafından yeniden gündeme getirildi. Komplo teorileri Menderes'i yok etmek için ABD ile Masonluğun işbirliği yaptığı noktasına getirildi. Hatta 27 Mayıs'ı yapan Milli Birlik Komitesi de aynı şekilde suçlandı. Oysa Komite'nin üniversiteden 147 bilim adamını uzaklaştırma kararında bunların "Komünist, Mason, cinsi sapık, vb..." oldukları hakkında bir iddia yer alıyordu. 1980'lerden beri, Adnan Hocacılar denilen grupla Akit/Vakit gazetesi, Masonluk aleyhtarı kampanyayı, Siyonizmle de birleştirerek sürdürmektedirler.
Orhan KOLOĞLU
|
|
|
|
|
 |
|
 |
|