|
 |
 |
 |
  |
|
İşgal altında değişim
1918 sonunda İttihatçılar'a yöneltilen en büyük suçlama devleti savaşa sokmuş ve yenilgiye uğratmış olmaktı. Doğal olarak Masonluğun da İttihatçılık'tan arındırılması operasyonu başlatıldı.
Libya ve Balkan savaşları ile 1913 ortasına kadar süren bunalımlar toplum için hiçbir anlam taşımayan Mason tartışmalarını doğal olarak geri plana itti. Mason olmayan ve bu kuruma fazla sempatiyle bakmayan Enver Paşa'nın Harbiye Nazırı olup İttihat ve Terakki'yi yönetir duruma gelmesiyle, esasen durgunlaşmış olan Cemiyet-Mason ilişkisi daha da canlılığını kaybetti. 1913 sonbaharında yazdığı bir yazıda Karasso "Büyük gelişme göstermesi beklenirken Masonluğun gerilemesi, bazen kanlı bazen trajik siyasi olayların yoğunlaşmasının locaların sistemli çalışmasını engellemesinin sonucudur" diye yazıyordu. 1914'te savaş ilan edilince Enver Paşa locaların faaliyetlerini tamamen durdurmalarını emretti. Ancak Talat Paşa'nın müdahalesiyle zaten az sayıdaki localar tekrar aktif oldular. Bu dönemin tek başarısı, Necat Mahfili'nin girişimiyle 1917'de Himaye-i Etfal Cemiyeti'nin (Çocuk Esirgeme Kurumu) kurulmuş olmasıdır.
ARINDIRMA DÖNEMİ Dünya Savaşı'nı kaybedip Kasım 1918'den itibaren her bölgesinin işgal altına girmesiyle, Osmanlı toplumu beş yıllık bir esirlik süreci yaşadı. Tabii artık "Osmanlı" deyimini kullanmamak "Türkler" demek gerekiyordu, zira diğer cemaatlere tanınan haklar onlara tanınmıyordu. Galipler her alanda istediklerini benimsettiriyor ve bunları itiraz etmeden uygulayan destekçiler de buluyorlardı. En yoğun kampanya, özellikle İngilizler'in yönlendirişi altında İttihatçılık'tan arındırma idi. Hoş bunun gönüllüleri kendi düşünür ve politikacılarımız içinden çıkıyordu. Her alanda İttihatçılık bulaşmış kişiler görevden uzaklaştırılıyor ya da geçmişin hesabını vermeleri için mahkemelere sevk ediliyorlardı. Bu eğilim sadece İstanbul'da işgalcilerin kontrolü altındakiler için geçerli değildi. 1919 Eylül'ünde Sivas'ta toplanan Müdafa- yı Hukukçular'ın kongresine katılanlardan da "İttihatçılık yapmayacakları" yemini alınmıştı.
FİİLİ TEMİZLİK 1918 sonunda İttihatçılar'a yöneltilen en büyük suçlama devleti savaşa sokmuş ve yenilgiye uğratmış olmaktı. Gerçi savaş kararını arkadaşlarından ayrı kendi başına alan, Mason olmayan Enver Paşa idi ve de hükümetin Mason üyeleri -Sadrazam Said Halim Paşa, Dahiliye Nazırı Talat Paşa, Maliye Nazırı Cavit Bey, Bahriye Nazırı Cemal Paşa, vb...- buna karşıydılar ama, hepsini bir arada suçlamak İttihatçı karşıtlarının işine geliyordu. Doğal olarak Masonluğun da İttihatçılık'tan arındırılması operasyonu başlatıldı. Bu dönemde İttihatçı karşıtı kampanyayı Masonluk konusunda da yürütenlerden birisi Miralay Sadık'tı. 1910'da fırkanın üst yönetim kademesinde görev verilmediği için Masonluğu Siyonizm'le özdeşleştirerek kampanyayı İttihat ve Terakki'nin içinde başlatan Sadık, 1913'ten itibaren yurtdışında sürgünde geçirdiği yılların öcünü almak tutkusu içindeydi. Ancak bu süre boyunca İngilizler'le işbirliği yapmış olduğu için artık Masonluğu Siyonizm'le özdeşleştirmeyi terk etmişti. Zira Filistin'e Siyonistler'le birlikte İngilizler'in de yerleştiğinin o bile farkındaydı. Kurduğu yeni parti ile İngiliz desteğini sağlayarak sadrazamlığa gelme hayali artık sadece Masonluğun İttihatçılar'dan arındırılması ile yetinmesine yeterli değildi. Mason locaları içinde fiili temizlemeyi yapan ise, yine sabık bir İttihatçı Rıza Tevfik olmuştur. Kendisi de Mason olan bu kişi, hayatı boyunca aşırılığını frenleyemediği söylemler arasında zikzaklar çizmiş biriydi. Okuyan ve dinleyenler için çekiciliği inkâr edilemeyecek üslubuyla, 1908-1909'larda Abdülhamit'i en şiddetli eleştiren, 1918'de ise hakkında en övgü dolu mersiye yazan oydu. Şeyhülislam Musa Kazım'ın Masonluğu mecliste tartışılırken sunulan önergede "sakalından utanmaz Farmason kafiri" deyimini kullanan beş imzacıdan biri de oydu. Mütareke Dönemi'nin gözde isimlerindendi. Maarif Nazırlığı, Şurayı Devlet Reisliği gibi görevlere atanmış, Sevr Antlaşması'nı imzalayan heyette de bulunmuştur. Böylesine güvenildiği için Osmanlı Büyük Maşrık'ının başına getirildi ve İttihatçı temizliğine girişti. Kendinden bekleneni yapmakta gecikmedi. İttihat ve Terakki'ye mensup Masonlar'ın listelerini basına ve polise verdi, ihbarları üzerine birçok locanın arşivlerine el kondu ve birçok Mason İttihatçılık suçlaması ile sürgün edildi. Sadece Beyoğlu Koloğlu Sokağı'ndaki baskın, önceden haber alınabildiği için belgeler saklanarak daha büyük zarar görülmemesi sağlanabildi.
İNGİLİZ ETKİSİ Masonluğun İttihatçılar'dan temizlenmesine çalışılırken, onların mahkumiyetiyle sonuçlanan davalarda Masonluk konusunun hiç gündeme getirilmemiş olması dikkatlerden kaçmıyor. Örneğin eski Şeyhülislam Musa Kazım, İttihat ve Terakki'nin işlediği cinayetlere fer'an (İkinci derecede) katıldığı için 15 yıl küreğe mahkum edilmiş ama Masonluğu gündeme getirilmemiştir. Oysa 1912'de "Bab-ı Meşihat'ı İttihatçılar'ın yemliği haline getirmek ve Cavit ve Cahit nam Farmasonlar'ı korumak için uğraşmakla" suçlanmıştı. Bir zamanlar sadece Mason ilişkisi yüzünden eleştirilen İttihat ve Terakki'ye artık bu damganın vurulmasından kaçınılmasının kökeninde, İngiliz etkisinin varlığını hissetmemek mümkün değildir. Bir İngiliz ulusal kurumu gibi algılanan kurumun aşağılanmaması işgalciler için birinci koşuldu.
|
|
|
|
|
 |
|
 |
|