Her insanın bir yol göstereni vardır. Benim de var. Bir değil üstelik birkaç kişidir bunlar. Mümkün olduğunca o yol göstericilerin tembihlerini, tavsiyelerini uygulamaya çalışırım yaşam mücadelemde. Zaman zaman yolumu şaşırsam da, aynı yola geri dönmek için en azından kendi kendime özeleştiri yapıp, bir daha aynı şaşkınlığa düşmemeye gayret ederim.
İşte o akil adamlardan biri SABAH'ta yazmaya başladığım zamanlarda bana çok enteresan bir tavsiyede bulunmuştu.
"Hayat boyu aynı başarıyı yakalamak istiyorsan sakın etrafındaki şakşakçıların gazına gelme, onların, 'Sen süpersin. Muhteşemsin' övgülerini al cebine koy tabii ama asla kendini kaptırma. Hiçbir zaman, 'Ben oldum artık' lüksüne girme. Unutma ki, o lükse kaptırırsan kendini, eni sonu bir gün duvara toslarsın."
Yazar ve yorumcu Fikri Akyüz'ün son günlerde yaşadıklarını görünce ister istemez aklıma o yol göstericimin bu sözleri geldi.
Çünkü benim için değilse bile, yol göstericimin söyledikleri pratiğe dökülmüş ve ne yazık ki kendisini muhafazakâr kesimin sözcüsü, keskin kalemşoru zanneden Fikri Akyüz, "Senin gibisi yok bu camiada Fikricim. Herkes seni okuyor. Şehir seni konuşuyor. İzliyor" diyen şakşakçılarının kurbanı olup, duvara toslamıştı.
Kendisi yazınca öğrendik, meğer onu ilk keşfeden kişi, şu anda Türkiye'nin hatırı sayılır internet siteleri arasında yer alan İnternethaber'in sahibi Hadi Özışık'mış.
Özışık, dost acı söyler tezinden hareketle kaleme aldığı yazısında diyor ki mesela:
"Yazarlık hayatına İnternethaber'de başladı. Ona hep daha fazla yazmasını önerdiysem de, sözüme itibar etmedi. O yüzden benim nazarımda adı 'tembel'e çıktı. Politikada gözü vardı hep, istiyordu ki milletvekili olsun. Öyle olunca hedefini küçülttü, küçük politikacılarla kol kola girdi ve Yeni Şafak'ta yazmanın ona tüm yolları açacağını düşündü. O'nunki merdivenleri basamak basamak çıkmak değil, birden yukarılara atlama arzusuydu. Olmadı ve Yeni Şafak'tan istifa etti."
Peki sonra ne oldu?
Fikri Akyüz'e destek bu kez Takvim'den geldi. Yazdı bir süre. Ancak, "Benim yerim burası değil. Ben devler liginde olmalıyım. O nedenle SABAH'ta yazmak istiyorum" diyerek patronaja bir teklif sundu. Ancak bu teklifi kabul görmeyince de, aylarca sayesinde evine ekmek götürdüğü Takvim gazetesini aşağılayan, küçümseyen, abuk sabuk bir veda yazısı yazıp istifayı bastı.
Megalomanlığı had safhaya vuran Fikri Bey'e, salt destek olmak adına her gün yüz binlerce insanın giriş yaptığı haber7.com el verdi.
Bu arada ekran tutkusu gittikçe içinde büyüdü. "Ben muhafazakârım. Onların sesiyim. Rengiyim. Muhakkak iktidar güdümündeki TRT'de olmalıyım" sevdasından hareketle kurumun kapısını çaldı. Ret yiyince, "Vay vay vay. Demek, benim gibi AKP'nin bir numaralı destekçisine ret veriyorsunuz ha! Ben bunların kim olduğunu biliyorum" deyip, garip bir paranoyaya kapıldı. Bu paranoyadan hareketle, kendisine Yeni Şafak sayfalarını açan Star Gazetesi Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu'nu hedef alan ağır bir yazı kaleme aldı. Yazısı ile ilgili maraza çıkınca orayı da terk etti.
Ama şanslı adam. Son kez ona yine bir arkadaş eli uzandı ve Rasim Ozan Kütahyalı, Kanaltürk Televizyonu'ndan kendisine gelen program teklifinin içine, "İşsiz kalmasın arkadaşım. Bir geliri olsun" niyetiyle onu da dahil etti.
Ancak kahretsin ki televizyonun büyüsü Fikri Bey'in egosunu şişirdikçe şişirdi. Bir de müritleri, "Hayır şeyhim hayır. Sen aynı zamanda bir gazetede yazmalısın. Biz senin kalemini de çok özledik. Hadi bastır! Dağıt ortalığı" diye gaz verince iyice saçmaladı.
Büyük yazar, büyük düşünür Akyüz, Fatih Altaylı'nın köşesinden muhafazakâr yazarlara hitaben yazdığı bir yazıya karşılık kendisine onlarca fırsat veren arkadaşlarını yerden yere vuran bir mektup gönderdi. "Muhafazakâr rakiplerim, benim önümü kesiyor Fatih Bey. Bir fırsat verilse kalemimle bunların alayının hakkından gelirim" diyerek resmen çağrıda bulundu.
Altaylı ona bir köşe açmadı ama göndermiş olduğu mektubu, yine ondan izin alarak köşesinden olduğu gibi yayımladı.
Bu olay ses getirince bizim şeyh uçtu da uçtu.
Öyle uçtu ki sonunda, Ahmet Hakan' ın "Ben bu Fikri'yi elimde top gibi oynatırım. Hasımlarıma istediğim lafı ettiririm" fırsatçı mantığı ile davet ettiği televizyon programına bile konuk oldu.
Hani bir tarihte, "Benim böyle dalaksız, dönek devşirmelerle işim olmaz" dediği Ahmet Hakan'ın.
Neyse. Olan oldu artık. Fikri Akyüz'e bundan sonra kimin yardım edeceği, kimlerin sahiplik edeceğini hep beraber izleyeceğiz. Ancak yazımı bitirmeden evvel kendisine önemli bir hatırlatma yapmak isterim. Bu sektörde hepimizin geçmişte birlikte çalıştığı eski arkadaşlarına kırgınlıkları, küskünlükleri, darılmışlıkları vardır. Benim de vardır mesela. Zaman zaman bunları arkadaş ortamında konuşabilirim. Sinirlenip, üzülebilirim. Ağlayabilirim hatta. Ama emin olunuz ki, hiçbir zaman ama hiçbir zaman kamu adına yazmam gayesi ile emanet edilen bu köşe üzerinden, o eski arkadaşlarımla hesap görmeye kalkmam. Ve hatta eski bir çalışma arkadaşıma kin duymanın beni küçülteceğine inanır, kendini yenilemek adına sadece geçmişte yaşanılan güzellikleri hatırlar, kırgınlıkların üzerine birkaç kez tipeks çekerim.
Bence Akyüz'ün de yapması gereken şey, "Düşmanımın düşmanı benim dostumdur" mantığından hareket eden insanlara kendisini daha fazla kullandırtmamasıdır. Aksine, "Bir acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır" deyip, kendisine sadece geçmişte yapılan onlarca iyiliği hatırlamasıdır.