Kışın yaklaşık 3000 kişinin yaşadığı, yaz aylarında ise 100 binin üzerinde ziyaretçiyi ağırlayan, Avrupalıların olsa değeri ölçülemeyecek ama Türkiye'de bir türlü hakkı verilmeyen Marmara Denizi'nin tam ortasındaki Avşa'ya bu yıl da demir attım.
İstanbul Boğazı ile Çanakkale Boğazı arasında orta bir yere konuşlanmış eski adı Afissia olan Rumlardan kalma bu adada beni tek cezbeden şey hiç kuşkusuz turkuvaz renginin en harika durumunu olabildiğince açığa vuran o müthiş temiz, berrak ve dingin denizdir.
Her yaz, tatil için Bodrum'u, Çeşme'yi, Foça'yı tercih eden arkadaşlarıma inat ziyaret ettiğim bu zavallı ve fakir adayla tanışıklığım tam 20 yıl öncesine dayanıyor.
"Zavallı" diyorum çünkü Avşa'ya her varışım sonrası henüz tamamlanamamış projeleri, yenilenememiş yolları, el atılamamış sahil bandını görünce içim büzülüyor...
Ve ne yazık ki, bir dönem Ankara bürokratı ve siyasetçisi ile İstanbul elitlerinin tercih sıralamasında ilk başlarda gelen bu minik kara parçasına yapılan haksızlığa ve zulme ister istemez isyan ediyorum.
İşte hal böyle olunca da benim gibi Avşa fanatiği dış kapı mandalları, bir yandan, Hazine'nin layık gördüğü 3000 kişilik bütçeyle 100 bin kişiye hizmet vermek için canını dişine takan Avşa Belediyesi'ni, diğer yandan sadece yaz aylarında kazandıkları ile yaşamlarını ikame etmeye çalışan ada esnafını hedef tahtasına oturtuyor.
Bas bas bağırıyoruz gözümüz kapalı; "Bu ne rezalet yahu! Bu ne pislik! Niçin bu çöpler zamanında alınmıyor? Niçin bu yollar toz toprak içerisinde?"
Sözüm ona hesap soruyoruz ama aslında adanın sahipsizliğine öfkelenip adeta mastürbasyon yapıyoruz seçtiğimiz bu gariban hedefler üzerinde!
Oysa hesap sorulması gereken, ne üç kuruşa beş köfte satmaya çalışan ada esnafı, ne de aldığı komik bütçelerle harikalar yaratması beklenen belediye başkanı!
Aslında onlar üzerine düşeni fazlasıyla yerine getiriyor ama asıl sorumlular bu konuda görev almıyor...
Kaçıyorlar...
Daha da kötüsü unutuyorlar!
Adaya en son uğrayıp, "Bir bakayım hele. Neyiniz var, neyiniz yok? Sizi de Türkiye'nin dış dünyadaki turizm programlarına katalım. Bu adayı da adam gibi değerlendirelim. Avrupa'dan teknesiyle İstanbul'a giden dünyaca ünlü isimlerin uğrak adresi yapalım. Mesela Prens Charles'a bir demir attıralım. Ya da Nazenin'den rica edip Avşa'ya bir yelken açtıralım" diyebilen bir turizm bakanını hatırlamıyor ada halkı!
Son 20 yıldan beri gelip gideni ben de hatırlamıyorum ne yazık ki...
Tam bir üvey evlat muamelesi yani!
Ne, "Ya Bodrum, ya da Göcek" deyip, canlı canlı tv programlarında sükse yapan televizyoncular, ne de büyük büsbüyük yazarlar, gazeteciler, ustalar mekân belliyor Avşa'yı...
En son gelen en ünlü ise Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım.
Aslına bakarsanız çok önemli bir projenin temeli atıldı. Avşalı kısa bir süre sonra içme ve kullanma suyunu denizden arıtıp içecek, tıpkı Dubaililer gibi. Tabii eğer, "Size hediyemiz olsun" diyerek, başlattıkları projeyi yarım bırakmaz ise Amerikalılar.
İşte Bakan Yıldırım da, bu projenin temel atma töreni için geçtiğimiz cumartesi rotasını Avşa'ya çevirdi. İçinizden bazılarınızın, "Ne alaka?" dediğini duyar gibiyim.
Bakan Ulaştırmacı, proje çevreci ve daha önemlisi turizmci.
"Niye Çevre Bakanı ya da Turizm Bakanı değil de, Ulaştırma Bakanı?" diye sormakta katiyen haklısınız...
Ben de sordum..
Hani demiyoruz, "Niye sen geldin Sayın Ulaştırmacı?"
Hoş geldin. Sefa geldin...
Ama bunun yanı sıra, "Bu ülkenin deniz turizmi sadece Akdeniz'den, Ege'den mi ibaret Sayın Turizm Bakanı Ertuğrul Günay? Niye bu açılışa icabet etmediniz?" diye sormanın da hakkımız olduğunu düşünüyorum...
Dipnot:
Bu yazıyı kaleme almadan evvel Romanya'da yaşayan arkadaşım Mine Koç'a dert yandım. Mine'nin annesi Sırp kökenli. Dolayısıyla annesinin tüm akrabaları Hırvatistan'da yaşıyor. Ben bunları anlatınca, hak verdi ve enteresan bir örnek koydu önüme. Dedi ki; "Anlattıkların bana kuzenimin yaşadığı Vis Ada'sını anımsattı. Vis de, Hırvatistan sınırları içinde kalan Adriyatik Denizi'nin ortasında küçük, kurak ama turkuvaz renginde denize sahip şirin bir ada. Onların da geçim kaynağı tıpkı Avşalılar gibi zeytincilik, şarapçılık ve turizm. Kuzenimin orada küçük bir oteli var. Biz her yaz ziyaretine gideriz. Son gidişimde Monaco Prensesi Stephanie gelmişti. Avrupa'nın en ünlü simaları yatları ile bu adaya muhakkak uğrar ve birkaç gün kalarak inanılmaz para harcarlar. Ama Vis, son derece temiz, düzenli ve Hırvatlar tarafından yatırım yapılan bir ada. Neden Avşa da Vis gibi değer kazanmasın?"
Mine'nin Vis ile ilgili anlattıklarını duyunca aklıma kardeş ada yapma fikri filan geldi. Kafaya koydum en kısa zamanda Vis'e gideceğim ve Avşa'nın Vis kadar değer kazanması için neler yapılabileceğini araştıracağım. Bence Bakan Ertuğrul Günay'ın ve Avşa Belediye Başkanı Cevdet Çağlar'ın benimle gelmesi gerekiyor. Eminim ki Mine'nin kuzeni bu gariban Türk hısımlarını ağırlamaktan büyük keyif
alacaktır!