İzmir'de gençlerin sorduğu sorulardan birine çok şaşırdım..
"Genel Yayın Müdürünüz Ergun Babahan sizi uyarmış.. Bu yüzden yazılarınız etkilenmiş.."
"Nerden çıktı bu" dedim.. Daha sonra Nebil'le Haşmet anlattılar.. Meğer internetteki basın sitelerinde bu tür yığınla haber yayınlanmış..
Bunların ne menem dedikodu siteleri olduğunu yıllar önce fark ettiğim için hiçbirini açıp bakmam.. Yasemin bir iki kez kâğıda basıp önüme koydu. Onu bile yasakladım.. "Bu rezilliklerle kafamı karıştırma" diye..
Gençler ordan takılmış meğer..
Okurlar arasında da takılanlar vardır..
Ergun'la fikirlerimiz genelde pek uyuşmaz.. Siyahla beyaz kadar terstir hatta zaman zaman.. Ama çok eski dostum, arkadaşımdır. Ve de şunu söyleyeyim. Bugüne dek en rahat çalıştığım Genel Yayın Müdürlerimden biri, hatta birincisidir. Ergun dönemlerindeki yazı alanlarıma dikkat edin. Reklamdan geri kalan her yeri bana bırakır. Nerdeyse tam sayfayı kaplama özgürlüğüm var..
Tabii bu geniş yerin içine istediğim her şeyi yazma özgürlüğüm de..
Ergun bugüne dek herhangi bir yazımın kelimesine dokunmadı, tamamını yayınladı bu bir.. İkincisi, bir şeyi yazmam ya da yazmamam konusunda bana en küçük imada dahi bulunmadı. Bulunmaz da.. Çünkü beni ve yazılarımın özgürlüğü konusundaki titizliğimi en iyi bilenlerdendir.
İyi bir Fenerli olduğundan (İyi Fenerli, çünkü Fener'i eleştiren ender Fenerli yazarlardandır) zaman zaman Galatasaray yazılarıma takılır, gülüşürüz, hepsi o..
Aslında gazeteciliğe başladığım günden itibaren yazılarıma kimse dokunmadı..
Daha bir günlük gazeteciydik, M. Ali Ağabey (Kışlalı) yazdıklarımızı aynen sayfaya koyar, ertesi sabah da üzeri kırmızı kalemle çizilmiş gazeteyi önümüze atıp "Şu yanlış.. Şu yanlış.. Şu yanlış.." derdi..
"Yahu ağbi, yazıyı dün gece okudun, o zaman eleştirsen de düzeltseydik ya.."
"O zaman inanmazdınız ki.. Yazdıklarınızın en doğru ve en güzel olduğuna inanıyordunuz. Onun için önüme koydunuz. Ne desem boş olurdu. Oysa şimdi yazınız çıktı. Yani yazınıza ve size kastım yok. İkincisi.. Okurun tepkisini de aldınız. Yanlışları belki kendiniz de gördünüz. Şimdi daha iyi dinlersiniz beni.."
Yazmayı hata yapa yapa öğrendik, ama hatalarımızı hep yazımız çıktıktan sonra öğrendik. M.Ali ağabey bize hata yapma hakkı tanıdığı için iyi gazeteci olduk, hepimiz.
Sabah'ta 1990'da yazmaya başladım. O günden bu yana bir, tek bir kere Dinç Bey uyardı beni..
Harbiye'deki Orduevini ve burada nerdeyse beş kuruşa verilen servisleri yazmış, "Maliyet bu değil, aradaki farkı biz vergilerimizle ödüyoruz" demiştim.
Öğleye doğru Dinç Bey odama girdi.. "Bir daha askerle ilgili yazı yazarsan" dedi..
Zamanın Genelkurmay Başkanı aramış patronu.. Tam iki saat konuşmuş telefonda.. Tam iki saat.. Bayılmış patron, bitmiş.. Lafını da kesememiş..
"Bir daha askerle ilgili yazarsan ve komutanlar beni ararsa, sana bağlatırım, haberin olsun" dedi..
Hepsi bu..
Bir de uyarı demek mümkünse.. Fatih Altaylı ..
"RTE" yazıyordum, Recep Tayyip Erdoğan çok uzun olduğu için..
Fatih geldi bir gün.. "Hıncal Ağbi" dedi, "Senin niye RTE yazdığını biliyorum ama, bizim gazetemiz Cumhuriyet'in bu kısaltmayı başka amaçla yaptığı düşüncesi var kamuoyunda, yanlış anlamasınlar seni de.."
Düşündüm, hak verdim. RTE yazmaktan vaz geçtim..
Hepsi bu, tamamı budur, 51 yıllık yazı hayatımda, patronlar ve yöneticilerden aldığım uyarının..
Böyle olduğu için ben 51 yıldır çalıştığım, yazdığım hiçbir yerden ayrılmadım.. Ya çalıştığım yer kapandı, ya da kovuldum..
Beni uyarmazlar. Kovarlar.. İkisinin ayni anlama geleceğini bilirler çünkü..