3 Tenor"; Luciano Pavarotti - Placido Domingo ve Jose Carreras evrensel müziğin büyülü sesini konserleriyle dünyanın en ünlü sahnelerinden, meydanlarından, stadyumlarından kuş uçmaz kervan geçmez bozkırlardaki çadırlara kadar duyurdular; kasetleriyle, CD'leriyle milyonlarca eve girdiler. O kaset ve CD'lerden bir düzinesi müzik setimin yanında, arabamın gözünde duruyor, dinlemeye hala doyamıyorum.
Şimdi çok daha mutlu ve keyifliyim: Dünya uygarlık beşiklerinin başında gelen Anadolu'nun binlerce yıllık kültür ve sanat merkezlerine sahip olan Ege'nin başkenti İzmir'e layık olamayacak kadar ihmal edilmiş Elhamra'nın "köhne" salonunda "3 Bas" dinledim; Zafer Erdaş-Tuncay KurtoğluTevfik Rodos; müthiş!..
Üç genç sanatçı da, mükemmel birer müzik eğitimi görmüşler, ünlü hocalarla çalışmışlar, bugüne kadar birçok zor ve ünlü operayı seslendirmişler, konserler vermişler, yarışmalarda ödüller almışlar ve şimdi de Türkiye'de bir ilki gerçekleştirmenin ilk adımını İzmir'de attılar..
Romantikler gücenmesin, ben bariton ve bas sesleri severim; "3 Bas Gecesi" benim için unutamayacağım bir müzik ziyafeti oldu. 3 Türk bastan, Verdi'nin Don Carlos, Attila, Simon Boccanegra, Macbeth, Mozart'ın Don Giovanni, Figaro'nun Düğünü, Saray'dan Kız Kaçırma, Boito'nun Mefistofele, Gounod'un Faust, Rossini'nin Sevil Berberi, Selman Ada'nın Aşk-ı Memnu operalarından aryaları, İlhan Baran'ın Köroğlu'su ile başlayan Anadolu türkülerini ve Rus Halk Şarkılarını dinler ve alkışlarken, Ankara'daki gençlik yıllarıma dönmüşçesine coşkulu ve heyecanlı idim.
Bitmedi; o gece, piyanoda 30 yaşındaki Azeri Cemile Cabbarova'nın sihirli parmaklarından salona yayılan Franz Liszt'in Liebestraum'unun ebediyen yaşayacak notaları ile tam bir "Aşk Rüyası" yaşadım. Cabbarova adını unutmayın ve bugüne kadar dinlemedinizse, fırsat yaratıp dinleyin.
Buraya kadar güzellikleri anlattım. Şimdi geliyorum, acı tabloya!.. Böyle bir müzik ziyafeti gecesi, boşlukları olan bir salonda, "Bahçesini sularken, üstünü değiştirmeye fırsat ve zaman bulamamış gibi görünen", her halükarda Alsancak'taki bir kafeye bile o kıyafetlerle gidemeyecek olan bir yığın insan gördüm!..
"İzmir'i 5000 yıllık tarihine yakışır bir sanat ve kültür merkezi haline yeniden getireceğiz" nutukları atan "seçilmiş ya da atanmış" İzmir kodamanlarından o salonda, bir tanesini, ama bir tanesini göremedim. Bitmedi; sanat olaylarını sürekli olarak izleyen ve yazan sevgili dostum Nihat Demirkol'a ben, telefonla "Böyle bir gece var, beraber gider miyiz" diye sormasam, onun bile haberi olmayacaktı!..
Benim haberim mi, nasıl oldu; sevgili Zafer Erdaş telefonla davet etmese, ben de, "küreselleşmenin bencil saldırı ve kahredici eziciliğinden ruhlarımızı kurtaracak olan en etkili kalkan" saydığım sanatın "böyle" bir güzelliğini yaşayamayacaktım!..
Şimdi soruyorum; bu zihniyetle, bu insan manzaraları ile EXPO 15'i dünyanın sayılı kültür ve sanat kentlerinden biri olan Milano'ya karşı İzmir'in kazanmasına imkan var mıydı?..
Teşekkürler, Zafer Erdaş, Tuncay Kurtoğlu ve Tevfik Rodos, teşekkürler Cemile Cabbarova!..
"Türkiye'de bu ilki daha da geliştireceğiz" dedi, konserden sonra sevgili Zafer Erdaş!..
Bekliyoruz!..