Kesinlikle, Belki filminde çok hoş bir sahne var. Delikanlı kız arkadaşının evine gelir. Salonda onu beklerken, duvara dayalı kitaplıkta yan yana dizilmiş yığınla Jane Eyre romanı görünce kıza merakla sorar.. "Niye bu kadar çok?.."
Anlatır kız.. Çocukken babası almıştır ona Jane Eyre'i, dikkatle okumasını öğütleyerek. İlk sayfasına da fevkalade duygulu bir ithaf yazmıştır, kızına.. Babasının ölümünden sonra kız, annesiyle ev ev taşınırken, kitap kaybolur. Küçük kız, genç kız olunca, her sahafı dolaşır, babasının o ithaflı kitabını bulmak için. Her gördüğü Jane Eyre'i de satın alır..
Şimdi benim böyle çok kıymetli bir kitabım var, hazine değerinde..
Cyrano de Bergerac benim yaşam kahramanımdır.. 10 yaşındaydım babam bana bu kitabı aldığında..
Sabri Esat Siyavuşgil'in manzum çevirisinin, Edmond Rostand'ın yazdığı aslından hiç geri kalmadığını anlattığında.. "Çok ama çok iyi oku" dediğinde..
Okudum.. Bugün babamın bana verdiği en güçlü terbiyenin, eğitimin, beni ben yapan dersin o kitapla başladığını biliyorum .. Kaç kez yazdım da..
Babamın verdiği kitap ciltsizdi. Okuya okuya parçalandı.. Gerçektir. Okuya okuya pek çok tiradını ezberledim Cyrano'nun. Başucumdan ayıramadığım için biri parçalanınca yenisini aldım..
Hayalim hep tiyatroda Cyrano'yu izlemekti bir gün.. 1971 yılında Şehir Tiyatroları sahneledi. O zaman tiyatro haber olurdu gazetelerde.. Her gazetenin tiyatro yorumcusu olurdu. Okuyordum. Cyrano ortalığı kasıp kavuruyordu. Mücap Ofluoğlu harikalar yaratıyordu..
Ahmet'le (Kışlalı) sık sık tiyatro için İstanbul'a gider gelirdik.. "Aman Cyrano" dedik, ama olmadı. Her defasında bir aksilik çıktı ve ben Mücap'ı Cyrano'da izleyemedim..
Perşembe günü odamda oturmuş, Nebil'i, Sunay'ı, Atilla'yı bekliyorum, Yaşamdan Dakikalar için..
Nebil yanında Mücap Ağabeyle çıkıp gelmez mi?.. Yaş 88.. Ama dimdik.. Elinde bir kitap.. Eskimiş, ciltli.. Bana uzattı.. Cyrano de Bergerac!.. 1945 Remzi Kitapevi baskısı.. Benimki 1942 Milli Eğitim Bakanlığı baskısıydı ilk..
Açtım ilk sayfasında bir el yazısı notu..
"Sami Ayanoğlu: 53 39 96" "Sami oyunu sahneye koyuyordu. Bu onun telefonu" dedi.. "Ya bu kitap?.."
1971'de Mücap Ağabey Cyrano rolüne bu kitaptan hazırlanmış meğer.. Sayfaları çevirdim.. İnanılır gibi değil.. Her sayfasında kendi el yazısıyla alınmış notları var..
Bir büyük usta, bir büyük role nasıl hazırlanır onu görüyorsunuz, satır satır..
Atilla "Bu kitabı tiyatro müzesine vermelisiniz Mücap Ağbi" dedi.. Mücap, Büyük Mücap bana uzattı.. "Ben onu Hıncal'a getirdim.."
Kitap elimde kalakaldım.. Sesim çıkmadı ilk.. Ben.. Ne yapmıştım ben, böyle bir hazineye sahip olmak için..
Sonra kekelemeye başladım.. Teşekkür, meşekkür için laf yok ki.. "Mücap Ağabey" dedim.. "Bugün ülkemizde tiyatro müzesi yok.. Açıldığı güne kadar bu hazineye bekçilik edeceğim. Yatağımın başucunda duracak. Müze açıldığı gün de kendi elimle götürüp 'Mücap Ofluoğlu'nun Cyranosu" diyeceğim..
Mücap Ağabey harika bir konuk oldu bu pazarki Yaşamdan Dakikalar'a.. Müthiş anılar anlattı.. Ve de içimde kalan ukdeyi nerdeyse aldı götürdü, Cyrano'nun en güzel tiradlarını, hem de 37 yıl sonra, hem de 88 yaşında ezberden okuyarak.. Harika bir öğleden sonra geçirdik. Bence bu sabah siz de kaçırmayın atv'de Yaşamdan Dakikalar'ı ve dinleyin Mücap'tan "Para ve şan ve şöhret için biraz akıllı davranmasını isteyenlere Cyrano'nun yanıtını..
Şimdi okuyun.. Ekran başında olursanız da dinleyin..
Daha az nobran olmaya çalış
O zaman para şöhret..
Ya ne yapmak lazımmış?
Sağlam bir dayı bulup çatmak sırnaşık gibi,
Bir ağaç gövdesini tıpkı sarmaşık gibi
Yerden etekleyerek velinimet sanmak mı?
Kudretle davranmayıp hileyle tırmanmak mı?
İstemem eksik olsun! Herkes gibi coşarak
Yabanın zenginine methiyeler mi yazmak?
Yoksa nazırın yüzü gülecek diye bir an
Karşısında takla mı atmak lazım her zaman?
İstemem eksik olsun! Ricaya mı gitmeli?
Kapı kapı dolaşıp pabuç mu eskitmeli?
Yoksa nasır mı tutsun, sürünmekten dizlerim?
İstemem eksik olsun! Tazıya tut tavşana
Kaç mı demeli? Belki bir kaz gelir diye bana
Tavuk mu göndermeli? İstemem eksik olsun!
Bir kibar salonunda kucak kucak dolaşıp boy atmak
Sonunda, marifet şiire koyup kameri, yıldızları,
Aşka getirmek midir, evde kalmış kızları?
İstemem eksik olsun! Yahut şan olsun diye,
Meşhur bir kitapçıya giderek, veresiye
Kitap mı bastırmalı? İstemem eksik olsun!
Acaba bulup bir alay sersem
Meyhane köşesinde dâhi olmak mı hüner?
İstemem eksik olsun! Bir tek şiirle yer yer,
Dolaşıp da herkesten alkış mı dilenmeli?
İstemem eksik olsun! Yoksa bir sürü keli
Sırma saçlı diyerek göğe mi çıkarmalı?
Yoksa ödüm mü kopsun bir Allahın aptalı
Beni tenkit edecek diye gazetesinde!
İstemem eksik olsun! Ve tâ son nefesinde
Bile çekinmek, korkmak, sararıp solmak, bitmek,
Şiir yazacak yerde ziyafetlere gitmek
Karşısında zoraki sırıtmak her abusun?
Eksik olsun istemem, istemem eksik olsun!
Fakat, şarkı söylemek, gülmek dalmak hülyaya,
Yapayalnız, ama hür, seyahat etmek aya,
Gören gözü, çınlayan sesi olmak ve canı
İsteyince şapkayı ters giymek, karışanı
Olmamak. Bir hiç için ya kılıcını veya
Kalemine sarılmak ve ancak duya duya
Yazmak, sonra tevazuyla kendine:
Çocuğum! Demek, bütün bunları hoş gör yine,
Hoş gör bu çiçekleri, hatta bu kuru dalı,
Bunlar yabanın değil kendi bahçenin malı!
Varsın küçük olsun fütuhatın, fakat bil,
Onu kazanan sensin, yoksa başkası değil,
Ara hakkını hatta kendinden bile,
Ve hiç bir zaman bir tufeyli sarmaşık zilletiyle
Tırmanma! Varsın boyun .olmasın söğüt kadar,
Bulutlara çıkmazsa yaprakların ne zarar?
Kavaklar sıra sıra dizilse de karşına
Boy ver, dayanmaksızın, yalnız ve tek başına!