Ekranda kocaman kocaman rakamlar, kalan iki kutunun içindeki paraları gösteriyor..
500.000 ve 500.000!..
Yani Hamdi beyin teklif şansı dahi kalmamış.. Yarışmacı 500 bin lirayı kesin kazanmış yani..
Ama ortada yarışmacı yok.. Demet, daha teklif 70 bindeyken "Varım" demiş ve çekilmiş..
Son günlerde bu kadar sevindiğimi, bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum, Demet'in içinin nasıl kan ağladığı, yüzüne vururken..
Ona da, izleyenlere de çok önemli bir yaşam dersi olsun diye istemiştim bu tabloyu..
Sabah gazeteye geldim. Konuyu yazacağım, ama kızın adını bilmiyorum.. Maç bittikten sonra sonunu izledim çünkü.. Adı pek geçmedi..
Yasemin'e sordum.. Bir havalı, bir havalı..
"Ben öyle boş programlar seyretmem" dedi.. National Geographic'te havalar altı derece ısınırsa, dünya ne olurmuş, onun belgeseli varmış, onu izlemiş..
"Onu öğrenmenin sana yararı pek yararı yok.." dedim.. "Ama 'Var mısın, Yok musun' mutlak izlenmesi gereken gerçek belgesel!.. Orası bir yaşam dershanesi çünkü.."
Aynen öyle..
Bu yarışma, memleketim insanlarının aynası.. Onların iç yüzlerini tüm çıplaklığı ile ortaya çıkarıyor.. Ülkenin insanlarını, birlikte yaşadığın kişileri çok daha yakından keşfetme, tanıma fırsatı buluyorsun. Bu arada kendi kişiliğinin sırlarını da çözüyorsun farkında olmadan.. Bundan daha yararlı ne olabilir, televizyonda..
İkincisi, yaşam boyu sana yol gösterecek, kararlarına ışık tutacak dersler, deneyimler ediniyorsun..
Açılmamış yedi kutu var. 125.000 duruyor. İki de 500.000 duruyor. Yani, yedide üç, yani yüzde 43, yani nerdeyse yarı yarıya ihtimalle kutunda 125 ile 500 bin var..
Hamdi Bey 70 bin lira teklif etmiş. Üç kutu açtıracaksın. Arka arkaya bu üçünü açtırmak gibi, matematiğin ihtimal hesabıyla kim bilir kaçta bir talihsizliğe düşmezsen, Hamdi beyin teklifinin yükseleceği kesin. Kutunda büyük ikramiye ihtimali hep duruyor olacak çünkü..
Amma velakin, Demet Hanım oraya hayatında belki de bir defa eline geçmiş, hem de hiç karşılığında geçmiş, sıfır yatırım, sıfır emek, sıfır masraflı bir fırsatı sonuna dek kullanmak, eğlenmek, heyecan duymak için gelmemiş besbelli..
Küçük hesapların küçük insanı o.. Oraya gelenleri pek çoğu gibi..
500 binle falan ilgisi yok.. Açtırdığı kutulardan küçük çıkmasını istemesi, kendi kutusunda büyük kalması için değil.. Onun kutuya gitme niyeti bile yok..
O bu yarışmaya birkaç kuruş kapıp kaçmak için katılmış. Şansını denemek, eline geçen fırsatı kullanmak için değil.. Aklında fikrinde 70 bin var. Tablo umurunda değil. Bakmıyor bile..
Oradaki babası, oradaki kız kardeşi de öyle..
Al 70'i kaç.. Sana ne, 125 binden, 500 binlerden.. İzlediğim pek çok programda bu havayı gördüm hep.. Bu ortak havayı..
"Aza kanaat et, kap kaç.. Sana ne hayatını değiştirecek fırsattan.."
Bu kafayla başarı, bu kafayla ilerleme, bu kafayla gelişme mümkün mü?..
Hiçbir yatırımı, çabası olmadığı halde, riski göze alamayanlar, hem de nasıl bir savaşın beklediği hayatta nasıl başarılı olurlar?..
70 yaşında bir emekli böyle düşünse anlarım, bir derece.. Ama 20 yaşındayken sen, nerdeyse sıfır riski göze alamazsan, hayatla nasıl savaşırsın yarın?..
Pazar gecesi Gülin Hanımı da izledim. Hani kızı Selin'in yolunu kesmek, onu Hamdi Beyin ucuz teklifine razı etmek için nerdeyse ruhsal işkence yapan Gülin Hanımı.. "Bu kız evde kalır. Böyle kaynanayı kim ister" demiştim, şaka yollu.. Kocasına kızdı, kızına kızdı.. Acun'a küstü. Stüdyoyu terke kalktı.. Nasıl bir abus surat, ne felaket tavırlar?..
Allah'tan kızı Selin tüm baskısına rağmen annesini dinlemedi ve sonunda iki mislini kazandı, rekor kırdı.. O Gülin işte.. Para komasında olmadığı zaman ne tatlı, ne şeker bir kadınmış meğer.. Harikaydı Pazar gecesi, sadece konuk olarak gelmişken..
Yani "Üç kuruş hırsı" bu kadar mı değiştirir bir insanı?..
..Ve de cumartesi gecesi..
Bir harikulade yaşam dersini Emin verdi, Türkiye'ye..
Emin çöpçüymüş.. Öyle dediler..
41 bin liralık teklifi aldığında yarışmacı arkadaşları, Stüdyodakiler dahil hemen herkes alıp gitmesini istedi. Çünkü açılmayan kutularda bir tek kırmızı kalmıştı.. 500 bin. O da gitti mi, hava alacaktı, çöpçü Emin..
25 bin lira borcu vardı.. 41'i alsa, onu da ödeyecekti üstelik..
Herkes, ama herkes "Al" dedi..
"Hayır" dedi Emin .. "Hayır.. Ben kutuma gideceğim. Çünkü orda 500 bin olabilir.."
41 bin Emin'in borcunu ödeyecekti, tamam.. Eline de bir 16 bin kalacaktı.. Ne işe yararsa artık.. Peki ne değişecekti Emin'in hayatında.. O 25 bin borç, öyle ya da böyle, taksit maksit ödenecekti nasılsa, sıkıntıyı biraz daha yayarak.. Bunun, sadece bunun için, hayatında dönüm noktası olacak bir fırsatı kaçırmaya değer miydi?..
Kutudan 500 bin çıksa, Emin çok iyi bir iş kurup hayatını tümden değiştirebilirdi. Bir ev satın alıp, çok daha iyi koşullarda yaşayabilirdi.. 500 bin Emin'in yaşamını değiştirecek paraydı, 41 bin ise, sıkıntılarını biraz hafifletecek, ama geldiği an elinden çıkıp gidecekti. İz bırakmadan..
Emin, yaşam dersini sonuna kadar verdi..
41 bin yerine 10 bin lira aldı.. Ama o, Demet'in hayat boyu unutmayacağı pişmanlığı hiç duymayacak..
"Ben şansımı sonuna dek zorladım. Gene fırsat doğsun, gene zorlarım.. Çünkü ben savaşçıyım" diyecek..
Alnından öperim Emin..
Verdiğin derse hepimizin ihtiyacı vardı!.. Hele de Demetlerin.. Gülinlerin.. Yani memleketim insanlarının!.. Ben dahil!..