BENİM yerimde Yahya Kemal olsaydı, İstanbul'a bir nazire yazar, "Sana bir gün tepeden baktım güzeller güzeli Bodrum" derdi mutlak..
Bodrum kentine ve koyuna bakan bir tepenin üzerinde The Marmara Oteli.. 1999'da açıldığında Mudo "İlle görmelisin" demiş ve gölgede 45 derece yaz sıcağında beni oraya sürüklemişti.. Allah benim yaz tatili kısmetimi kesmiş.. Millet dışarda çılgınlar gibi eğlenirken, ben klimalı odam ve klimalı lobiye kendimi hapsedip, cezam bitsin diye dua etmiştim.
Bodrum'a yaz gidişlerim, özellikle gündüzleri hep işkence olmuştur bana.. Bu yüzden mecbur kalmadıkça gitmem, güneye yaz aylarında..
Bu defa Bernaylafem kış aylarında bir Bodrum hafta sonuna davet ettiler beni.. Vallahi gene Bodrum'a değil, Bernaylafem'e gittim.. Ama Bodrum'u, Bodrum'da gündüzü yaşadım ilk kez..
Terasta yemek yemek, güneşin altında koltuğa yaslanıp, saatlerce sohbet etmek.. Güneş batarken, hele battıktan sonra Bodrum'a ve koyuna tepeden bakmak ne kadar, ama ne kadar güzeldi..
The Marmara, kışları kaparmış. İlk defa bu yıl açık kalmaya karar vermişler.. İyi de etmişler..
Hava da fıstık mı şansımıza.. Aralıkta dışarda oturduk gece, hırka ile.. Gündüz havuza girdi, yüzdü millet..
Aslında otel her şeye yetiyor.. Yemekleri benim diyen restoranlara taş çıkartacak kadar lezzetli ve zarif.. Temiz hava insanı nasıl acıktırıyor.. Günün her saatinde bir şeyler buluyorsunuz.. Ama onlar da baştan savma değil.. Özen li.. Odalar, manzaraları birbirinden güzel.. Her keseye göre oda var, ama suitler ve geçen kalışımdan hatırladığım Köşe Odalar bir başka tabii.. Keyiften vakit ayırıp gidemedim. Spa da harika imiş.. Yaptıranlar masajları anlata anlata bitiremedi, nispet yaptılar..
Berna ile Fem ve de Merve çok da iyi bir ekip yapmışlar.. Kafa dengi.. Enfes de bir program.. Şömine başında sohbetler.. Aşk ve aldatılmak üzerine.. Çok hızlı Tabu partisi.. Harika takımım benim gerzekliğim yüzünden nasıl da kaybetti.. Ama asıl ilginci, bozuk gözleri yüzünden kartı okuyamadığı için oynayamayan Halil Bahçecioğlu.. Adam Türkiye'nin en iyi göz doktorlarından biri yahu!.
Koca bir salon, koca bir ekranda Galatasaray'ın maçı.. Galatasaray UEFA şampiyonu olduğu gece üzüntüden ağlayacak kadar fanatik Fenerli Ali Pamir'in (Balçiçek'in kocası canım) benim keyfim kaçmasın diye hayatında ilk kez Galatasaray'ı tutması.. Turgut Reis pazarındaki neşeli tur.. Kaynana kaçıran, gelin susturan büyü kolyeleri.. Hemen herkesin alıp, şal diye boynuna sardığı peştamallar.. Bizi havaalanından kente getiren 1952 model, üstü açık Buick..
Keremcem'i orda tanıdım.. Yemek sonrası müzik şöleninde dinledim ilk.. Nasıl insanın içine akarak söylüyor, şarkılarını.. Enfes bir baladcı.. Bu kalabalık ortamda yalnızlığımı bu kadar yüzüme vurmasa olmaz mıydı sanki.. Keremcem profesyonel.. Ya Mercan Dilek.. O amatör.. Amatör bir beyaz büyükelçi kızının, tam bir zenci gırtlağı ile Anadolu Türkülerini bu kadar yanık söyleyebileceğini tahmin tahayyül edemezsiniz.. Ben Mercan'ın yerinde olsam, derhal yapmakta olduğum işi bırakır, şarkılar, türküler söylemeğe başlarım.. O kadar iyi..
İşin başında, Berna, Fem ve Merve "Bu gezide sizin için saçımızı süpürge yapacağız" dediklerinde moralim bayağı bozulmuştu aslında.. Üçü de saçını erkek gibi kestirmiş.. Hangi saç, hangi süpürge.. Ama galiba bir yerlerden peruk meruk buldular, gerçekten süpürge oldular.. Bu kadar özenle, bu kadar ilgiyle, bu kadar güzellikle katıldığım gezi çok azdır ömrümde..
Guruptan iki kez ayrıldım. Öğleden sonra, gazete okuma saatimde.. Bir de gecenin yarısında.. Onlar kente indiler, Firdevs'le azıtmaya.. Ben odama gittim, uyumaya..
Bodrum.. Bodrum!..