DEMİR (Hey koca Demir Ural, nasıl unutturdular seni, sevdiklerin) "Hıncal" demişti, "Bu gömleğin bir harika.. Markası ne?.."
"Marka değil, özel dikim" demiştim kasılarak.. "Çıkarınca bana yolla" dedi.. "Bu modeli yaptıracağım.."
Gömlekçiydi, Demir.. Üzerimdeki gömlek nerden baksan 20 yıl öncesine aitti..
Yavuz dikmişti, Ankara'da.. Yavuz Şatana.. Babamın yanında askerlik yapmış.. İkisi de çok sevmişler birbirlerini.. Babam emekli, o terhis olunca gelmiş bulmuş babamı Ankara'da, "Bir gömlekçi dükkânı açtım, Fuat Ağbi" diye..
Babam ağabeyimle beni aldı götürdü. Tanıştırdı Yavuz'la..
O zaman gömlek bir sanayi değil.. Bizim gömlekleri uzun yıllar annem dikti. Sonra çarşıdan almaya başladık, ufak ufak.. Marka mı?.. Bir Galeri Edip çıktı, 60'ların sonlarına doğru hepsi o.. Bu yüzden Yavuz'un ölçümüze göre diktiği çok şık gömlekler müthiş sükse yapardı.
Kendi ölçüme göre dikilmiş, kendi kazandığım paramla ödenmiş ilk gömleklerdi onlar.. En sevdiğim iki tanesini ayırdım, biri bej, biri mavi.. Çok az giydim, hep kalsın diye.. Hep kaldılar.. Demir 20 yıl sonra görmüştü ya..
Yazlıkları kaldırır, kışlıkları indirirken, Yavuz Şatana imzalı iki gömleği yine yine gösterdi bana Fatoş ekimde.. "Ütüle ve as" dedim.. "Her zamanki gibi.."
Yavuz imzalı, nerdeyse yarım asırlık iki gömleğim hâlâ askıda, hâlâ giyilmeye hazır. Hâlâ pırıl pırıl ve ben hâlâ onların içine sığıyorum..
Yavuz Şatana, benim sevgili baba dostum Yavuz, ölmüş.. Hürriyet'te gördüm ilanını..