Gene Cumhuriyet'te rastladım filme.. Seyredilmesi gereken filmleri nasıl seçiyor, nasıl zorluyorlar sizi izlemeye.. Ne yazık ki, tirajları az.. Bu yüzden çok az insana ulaşıyor tavsiyeleri..
Oysa 'Son Dans' milyonların izlemesi gereken bir filmdi.. Filmi seçmede büyük başarı gösteren TV8, ayni başarıyı yayın saati seçiminde göstermemişti yalnız..
Bu tam bir aile filmiydi.. Dedeler, nineler, analar, babalar ve çocuklar hep birlikte izlemeliydiler bir Pazar sabahı.. TRT bir zamanlar, Pazar sabahlarına böyle filmler koyardı, Faruk Bayhan sorumlu iken.. Aile filmleri.. Aile bağlarını güçlendiren, yaşamı anlatan, sevdiren filmler..
Hem de Fenerbahçe'nin Lyon maçının gecesinde ziyan oldu gitti, bence..
Beni yakalayan cümle "Filmin baş rolünde Maureen O'Hara oynuyor" oldu.. "Sanatçının 80 yaşında iken rol aldığı film.."
Benim yaşımda olup da, bu kızıl saçlı müthiş kadını hatırlamayan var mı?.. Hemen hepimiz aşıktık ona, lise üniversite yıllarımızda.. Hele John Wayne ile oynadığı Kadın Satılmaz'da nasıl bir afetti..
Maureen'i, o onlarca yıl adı sanı duyulmayan Maureen'i 80 yaşında görmek çok ilginç geldi bana.. Fener maçından önce bir 45 dakikasını falan izleyebilirdik.. Gençlik aşkımızın 80'inci yaşı için yeter de artardı bile..
Bizim millet yavaş yavaş toplanmaya başlarken evde, TV8'i açtım.. Orhan başta eskiler, bir iki dakika ilgilendiler.. "Aaa" falan filan.. Sonra konu Fenerbahçe'ye döndü, hele Muzo geldikten sonra.. Oysa Son Dans beni fena halde sarmaya başlamıştı. Sessizce videoyu çalıştırdım, maç kanalına geçtim..
..Ve filmi ertesi gün tek başıma, ama doyasıya, yer yer geri alarak, reklamları hızlı geçerek izledim.. Arkadaşlarımın yanında olsam yapamazdım.. Hüngür hüngür de ağladım..
Müthişti 80'lik Maureen. Müthişti film.. Teşekkürler Cumhuriyet.. Teşekkürler TV8!..
Helen Parker, yani Maureen, 80 yaşında bir emekli Latince öğretmeni.. Kalbi iyice teklemeye başlayınca hastaneye yatı
yor. Orada hastabakıcısı, lisedeki
öğrencisi Todd (Eric Stoltz, hani Anaconda'daki de
likanlı) çıkıyor. Ve Helen Todd'un hayatına giriyor.. Bu arada geriye dönüşlerle biz Helen'in yaşamını öğreniyoruz..
Bir öğrenci partisinde subay Charlie ile tanışıyor.. Yıldırım aşkı.. Evleniyorlar.. Charlie tam Helen'in aradığı erkek.. Nasıl mutlu oluyorlar.. Ama yaşam.. Bir karlı kış gecesi, Charlie gelecek.. Helen'i alacak, dansa gidecekler.. Helen kapının önüne iniyor, ama Charlie gelmiyor.. Kayan arabası bir ağaça hızla bindirmiştir.. Helen Charlie'den sonra bir daha evlenmiyor.. Tüm sevgisini öğrencilerine veriyor.. Todd da bunlardan biri..
Bugünkü Todd, evli.. İki küçük çocukları var, ilkokulda.. Yaşam genç çiftin üzerine dağ gibi çökmüş adeta.. Evin taksitleri.. Çocukların okul paraları.. Geçim..
Kadın evine, çocuklarına, kocasına daha çok vakit ayırmak için öğretmenliği bırakıp evine dönmek istiyor.. Ne mümkün.. Her kuruşa ihtiyaçları var.. Öyle var ki, Todd, ücreti daha fazla diye, hastanenin gece vardiyasına yazılıyor.. Karısını ve çocuklarını ancak kahvaltıda görme pahasına.. O gelip yatağa girerken, ötekiler okul yolunu tutuyorlar..
Helen para kazanmanın herşey olmadığını anlatıyor genç karı kocaya.. Birlikte gece hiç çıkmadıklarını, dans etmediklerini öğrenince azarlıyor..
"Ne yani.. Şimdi bunca fedakarlık yapıp, mutlu bir yaşlılık geçirmeyi mi düşünüyorsunuz?.."
Ya o yarın gelmezse.. Charlie'nin gelmediği gibi.. Sevgililer, işler ne kadar yoğun olursa olsun, birbirlerine vakit ayırmalılar.. Hayatın en güzel yaşlarında, özel saatlerin olmayacaksa, yaşamak ve kazanmanın anlamı ne?..
Helen, ailenin büyük annesi oluyor adeta.. Hepsine ama hepsine verdiği çok önemli yaşam dersleri var..
Bir gün Todd soruyor Helen'e.. "Niye Charlie'den sonra bir daha evlenmedin?.."
"Bir Charlie daha bulamadım da ondan.."
"Neydi Charlie'nin özelliği.. Neydi farkı?.."
"O dinlerdi, Todd.. O dinlerdi.."
Dinlemenin bu kadar önemli olduğunu düşündünüz mü hiç?.. O zaman şimdi düşünün.. Sevdiklerinizi ne kadar dinliyorsunuz?..
Helen, yaşlı filler gibi.. Hayatının sonuna geldiğini görüyor, hissediyor artık.. Bir ömür boyu biriktirdiği çoğu antika eşyalarını dağıtmaya başlıyor..
"Arkamdan kapanın elinde kalmamalı.. Ben yaşarken onların kıymetini bilecek insanlara ulaştığını bilmeliyim. Onlar benim en kıymetli anılarım.. Anılarım yaşadıkça, ben yaşarım.."
Helen, cenaze töreninde konuşma yapmasını Todd'dan istiyor..
Todd, etraftan bulabildiği tüm sınıf arkadaşlarını hastanenin salonunda topluyor..
Sürpriz.. Helen'i getiriyor, salona..
"Niye insanlar hakkında en güzel sözleri cenaze törenlerinde söyleriz.. Niye onlar bu duygularımızı bilmeden giderler.. 'Yaşarken duymak haklarıdır' diye düşündüm.."
Ve başlıyor anlatmaya.. "Son iki ayda hayatımıza girdin ve bize asıl o zaman en değerli şeyleri öğrettin.. Dostluğun değerini, ailenin önemini, insanın sevdiği işte kariyer yapmasının ne kadar büyük şans olduğunu öğrendim senden Helen..
Ama asıl önemlisi..
Anılara saygı göstermeyi öğrettin.. Çünkü hayat gerçekte, anılardan ibarettir.."
Öyle değil mi?.. Geriye baktığınızda ne kadar dolu yaşadığınızı anılarınız göstermiyor mu size.. Bu anılar, bu mutlu anılar ne kadar yoğunsa, o kadar iyi yaşamış olmuyor musunuz?.. O kadar iyi yaşadınızsa ve o kadar dolu.. Ölüm sizi o kadar az korkutmuyor mu?.. Hazır olduğunuzu hissetmiyor musunuz?..
"Hayat anılardan ibarettir" derken Todd, anılarıma gömüldüm ve ağladım.. Mutluluktan..
Ne kadar dolu yaşadığımı hatırlattı anılarım bana.. Gözümün arkada kalacağı pek bir şey yoktu..
Tanrı, yaşam, ailem, dostlarım, sevdiklerim ne kadar cömert davranmışlardı bana.. Ne bitmez tükenmez mutlu anılarım vardı..
Nasıl sevmiş, nasıl sevilmiştim.. Ne dolu, ne mutlu yaşamıştım?.. Ölüm artık beni korkutmuyordu, inanın..